Ergun Babahan
Uluslar neden çöker, Türkiye neden çöküyor?
Massachusetts Institute of Technology’de 1993’ten beri profesör olan dünyaca ünlü ekonomist Daron Acemoğlu’nun 2012’de James A. Robinson ile birlikte yazdığı "Uluslar Neden Başarısız Olur?" kitabı büyük ses getirmişti.
Acemoğlu-Robinson kitapta modern yönetim biçimlerini şekillendiren tarihsel akımlara ve kritik dönemeçlere odaklanıyor. Bunlar arasında güç paylaşımı, üretkenlik, eğitim, teknolojik ilerleme ve kapsayıcı olabilen siyasi ve ekonomik kurumlar öne çıkıyor. Siyasi sistem bir grubun çıkarını korumak için kapanmaya başladığına çöküş başlıyor.
Bir bütün olarak ulusun refahı yerine bir kesime fayda sağlamak için toplumdan zenginlik ve kaynak çalınmaya başlaması çöküşü kaçınılmaz hale getiriyor.
Bir örnek 1965'ten 1997'ye kadar iktidarda kalan güçlü adam Mobutu Sese Seko'nun Kongo Demokratik Cumhuriyeti… Mobutu, tıpkı Erdoğan’ın Türkiyesi gibi etrafındaki şımarık klikle ülkeyi uçuruma sürükledi.
Mobutu da saray düşkünüydü… Doğduğu yerde kendisi için bir saray inşa edilmesini istediğinde, havaalanının Air France'dan kiralamayı sevdiği Concorde'ları barındıracak kadar büyük bir iniş pistine sahip olduğundan emin olmak istemişti. Mobutu ve kliği Kongo'yu geliştirmekle ilgilenmiyordu. Geniş maden zenginliğini kendileri için emiyorlardı.
Kongo 1960'ta bağımsızlığını kazandığında, yağmacı bir siyasi sınıf ve sömürücü ekonomik kurumlar tarafından yıpratılmış zayıf, ademi merkeziyetçi bir devletti. Şu anda Türkiye’nin girmekte olduğu yolda olduğu gibi, temel hizmetleri sunmak için çok zayıf ama Mobutu ve yandaşlarını zirvede tutacak kadar güçlü; vatandaşlarına bakamayacak kadar fakir ama sadece elitlere uğrunda savaşacak bir şey verecek kadar zengin.
Kongo’nun içinde düştüğü çatışmacı ortam ve sefaleti, 1966'da bağımsızlığını kazandığında sadece 22 üniversite mezunu, yedi mil asfalt yol ve sınırlarının çoğunda beyaz üstünlükçü rejimlere sahip olan Botsvana ile karşılaştırınca fark tam anlamıyla ortaya çıkıyor. Botsvana, Kosta Rika gibi başarı öyküsüne sahip.
Botsvana bunu nasıl başardı? Acemoğlu ve Robinson’a göre, "Bağımsızlıktan sonra kapsayıcı ekonomik ve politik kurumları hızla geliştirerek" diyor. Botsvana düzenli seçimler yapıyor, hiçbir zaman bir iç savaş yaşamadı ve mülkiyet haklarına saygı duyuyor.
Botswana başarılı çünkü Seretse Khama ve onun Botsvana Demokrat Partisi, diktatörlük yerine demokrasiyi ve özel açgözlülük yerine kamu çıkarını seçtiler.
Başka bir deyişle, Khama'nın Botsvana'sı refah üretebilecek kurumlar inşa etmeyi başardı. Mobutu'nun Kongo'su ve Robert Mugabe'nin Zimbabwe'si denemedi bile.
Şu anda Türkiye’de beceriksiz, yozlaşmış bir devlet anlayışı hakim. Ve bu yapı toplumun tüm yeteneklerini tam olarak kullanmalarına izin vermiyor. Türkiye de "toplumu geniş insan kitleleri pahasına kendi çıkarları için örgütleyen dar bir seçkinler tarafından yönetildiği için" yoksullaşıyor ve çürüyor. Osmanlı’dan devralınan Cumhuriyet kurumlarını hızla çökertiyor.
Türkiye giderek Kuzey Kore, Sierra Leone, Haiti ve Somali gibi mutsuz uluslara benziyor. Bunların tümü, otoriteyi, güçlerini sağlamlaştırmak için ellerinden gelen her türlü kaynağı kullandı. Zenginliği bir avuç yandaşa akıttılar.
Yazarların ortaya koyduğu formül çok açık: Herkesi, tüm toplumu kapsayıcı hükümetler ve kurumlar refah, büyüme ve sürdürülebilir kalkınma anlamına gelir; sömürücü hükümetler ve kurumlar, yüzyıllar boyunca yoksulluk, yoksunluk ve durgunluk anlamına geliyor.
Özetle farkı siyaset yaratıyor. "Kapsayıcı" siyasi hükümetler olarak adlandırdıkları şeye sahip olan ülkeler, yasaları uygularken ve kamu altyapısı sağlarken siyasi ve mülkiyet haklarını mümkün olduğunca geniş bir alana yayıyorlar ve uzun vadede en büyük büyümeyi yaşatıyorlar.
Buna karşılık, gücün küçük bir seçkinler tarafından kullanıldığı "sömürücü" siyasi sistemlere sahip ülkeler ya büyümeyi başaramıyor ya da kısa ekonomik genişleme patlamalarından sonra çöküyor.
Türkiye’nin AKP’nin 5-6 yılında yaşadığı tecrübe bu tezi doğrular nitelikte. AKP’nin Avrupa Birliği reformlarına direnseler bile kurumların ayakta kalmış olması, hukukun toparlanmaya başlaması, dünyadan akan zenginliğin sadece bir küçük gruba değil de tüm topluma dağıtılması ve siyasetin hala rekabetçi olması refah ve kalkınma getirdi.
Ancak Erdoğan güçlenip saray, dev uçak, lüks tutkusuna esir düştüğünde, kapsayıcı model yerini dar-yandaş modele bıraktı, kurumlar hızla çöktü ve fakirleşme başladı. Üstüne üstlük bu çarpık tabloda ülkenin en ağır sorunu Kürt meselesi de daha derinleşti.
Bugün tablo ortada: Parası pul olmuş, enflasyonu rekorlar kırmaya başlamış, devlet gücü hizmete değil de iktidarı korumaya odaklanmış bir ülke. Kafası Japon kılıcıyla kesilmiş insan gibi, yerinde duruyor olması yaşadığı anlamına gelmiyor.
Kaynaklar:
Why Nations Fail,’ by Daron Acemoglu and James A. Robinson