Hüseyin Çakır
Sistem değişirken! Muhalefet ne yapıyor ne yapabilir?
16 Nisan referandumu sonucu sistem değişikliği düğmesine basıldı. Yeni! Sistemin nasıl olacağı konusunda iktidarı destekleyenler dışında, muhalifler üç aşağı beş yukarı aynı görüşler ileri sürülüyor: Otoriter, tek adam sistemi.
Batı dünyasında kavgalı olunan veya olunmayan birçok ülke de Türkiye’nin otoriterleşmeye gittiğini, otoriterleştiğini açık açık açık söylüyorlar.
Sistem değişikliğine ve belki de rejim değişikliğine gidilmesinin iç ve dış faktörlere bağlı ekonomik, askeri ve de ideolojik birden çok nedeni var.
Devletin siyasi, idari yeniden yapılandırılma projesi Cumhurbaşkanlığı Sistemi olarak dayatıldı ve koşulları vs bir yana "işlevsellik" kazandı.
Meşruiyet, ulusal mutabakat sağlanmadığı, demokratik olmadığı, demokrasi içinde uygulanamayacağı tartışmalı. İktidarın projesine göre adım adım uygulanıyor ve 2019 Cumhurbaşkanlığı seçimi ile bu sisteme geçilmiş olacak; meselenin iktidar açısından hikâyesi böyle. Bu hikâyeye referandumda %51 inandı
Tek adam otoriter sisteme karşı olanların hikâyesi ne?
Bu hikâyeye inanmayanlar, karşı çıkanların hikâyesi veya hikâyeleri ne(ler)?
Tartışılması gereken, otoriter, tek adam sistemine karşı olanların eli ayağı düzgün ve tartışılabilir bir hikâyelerinin olmaması. Muhaliflere sorarsanız hepsinin hikâyesi var. Hikâye derken alternatif olacak, inanılan, güvenilen, dinlenen ve peşinden gidilecek hikâye olmalı. En önemlisi de hikâyenizin muhatabının kimler olacağıdır. İçeriği, sunumu ve dinleyicisi ile tamamlayıcılığı ve bütünlüğü olan bir hikâye olmalı.
Özeti, Cumhurbaşkanlığı Sistemine karşı muhaliflerin peşine düşecekleri devletin, siyasi, idari yapılanması için alternatif sistem önerisi var mı?
Soru havada kalmasın, doğrudan muhataplara soralım: Öncelikle CHP, sonra HDP ve sol, sosyalist partiler. Artı, otoriter, tek adam sistemine karşı olan STK’lar. Bir adım daha ileri giderek Cumhurbaşkanlığı Sistemine karşı olanların üstünde anlaştıkları bir sistem önerisi var mı?
Siyasette amaç sonuç almak ise, muhaliflerin iktidarın sistem değişikliğine karşı tek tek sonuç alamayacağı çok açık ve net olduğuna göre "birlikte sonuç almak için" toplumsal muhalefete ne seçenek sunuyorsunuz?
Hiçbir şey yok demek de insafsızlık olur. Ama var olanların sonuç almak için yeterli olmadığı, ama %49,5’un da umut verici olduğunun altını çizmek gerekiyor.
Muhalefetin önündeki iki tuzak
Muhalefeti iki tehlike, iki tuzak bekliyor. Bunlar her zaman vardı. Marksist terminolojiyle söylersek: Sola savrulmak: Söylem düzeyinde kalan öfke dolu aşırı muhalefet. Bu aynı zamanda diğer muhaliflere karşı muhalifliği içinde diri yutuyor. İkincisi sağa savrulmak: Muhalefet yaparken iktidarı tuzaklarına düşerek kendi söylemi yerine iktidarın gündeminin peşine takılmak; muhalefet iken muhalefet yapamamak ve kendi seçeneğini gündeme taşıyamamak, belki de oluşturamamak.
Bu iki tuzağa bütün muhalifler sürekli düşüyorlar. Muhaliflik siyasi, ideolojik ve otoriter kötü olanlar üstüne sürekli konuşmak, aynı argümanlarla, aynı laflarla " eleştirme" aralığına sıkışıyor. Bu eleştiriler iktidarı etkilemiyor, aşırı muhaliflik iktidar seçmenlerine ulaşmıyor, ulaştığında da savunma refleksi geliştiriyor.
İktidar her iki tuzağı iyi kuruyor bunlar üstünden kutuplaşmayı bloklaştırıyor.
Adalet sözcü içinde eleştiriyi, hak aramayı, haksızlığa karşı çıkmayı barındıran birleştirici, bütünleştirici ve de düşündürücü bir kavram olarak kötücül söylemi yıktı. Kutuplaşmalar arasında köprü olduğu gibi muhalifleri buluşturdu.
Peki sonrası…
Muhalefet derken…
Muhalefet dediğimizde: Partili partisiz, meclis içinde meclis dışındaki bir den çok muhalefet partisi var, bu muhalefetlerin birbirinden farklı sistem politikaları var.
Hepsi, iktidar ve Erdoğan karşıtlığında birleşiyorlar, en sert biçimde eleştiriyorlar.
Karşıt olarak "demokrasiyi, demokratik sistemi savunduklarını söylüyorlar.
En genelde doğru bir talep ama içeriği bütünsel bir program olarak gündeme sokulmadığı için AKP ve Erdoğan sürekli hegomonik gündem belirleyen oluyor.
İletişim araçlarının eşitsizliği, devlet olanakları vs. vs. gerekçeler ileri sürülebilir. Muhalefetin işi bunları aşmak.
Ortada üç somut deney var. Gezi Direnişi ve Adalet Yürüyüşü, Adalet Kurultay. Doğru zamanda toplumun talepleri dile getirildiğinde iktidarın devasa propaganda araçları vs aşılıyor.
Haklı, herkesin bir yerine dokunan talep gündeme taşındığında bütün muhalifler bir araya gelebildiği görülüyor. Bunun sürekli olması muhaliflerin bu ortak noktaları çoğaltarak programa dönüştürme becerisini göstermesine bağlı.
Başka bir değişim dalgası
Toplumsal, sosyal, siyasal ve ekonomik koşullar başka bir değişim talebinin yükselmekte olduğu sinyallerini veriyor.
12 Mart çıkışında "Ak günler" le Ecevit mucizesi, 12 Eylül’den çıkma çırpınışında SODEP ve SHP’nin başarısı, başka bir açıdan: Darbecilerin partisi ve adayına karşı ANAP ve Özal ve 2002’de ‘90’lı yıllarda yaşanan ekonomik, siyasi ve Kürt meselesindeki savaş konseptine karşı AKP ve Erdoğan’ın çıkışı değişim talepleri sonucu gerçekleşti.
Geçmişin deneylerinde de görüldüğü gibi, toplumsal talep olarak gelişen başka bir değişim dalgasını yakalamak için:
1) Ya bir muhalefet hareketi ( blok-cephe gibi ötekileştirici, zihinlerde belirli kavramsallaşmalar yaratmış klişeleri kullanmamak gerekiyor) oluşturulup, alternatif bir sistem önerisi oluşturulur. Bu konuda Yeni Anayasa çalışmaları dolayısıyla her muhalif partinin bir çalışması, bilgi birikimi var.
Nasıl bir sistem meselesine Yeni bir Anayasa’dan başlanabilir. Ortaklaşılan demokratik bir sistem modeli ortaya konulabilir. Bunun imkânları psikolojik ortamı uygun. Bir çatı çalışması olarak başlayıp, Adalet kavramında olduğu gibi herkesin üstünde anlaştığı talepler kamuoyuna taşınır ve tartışılır. Tartışılırdan kastım, talep olarak büyütülür.
2) Demokratik bir sistem için demokratik yeni bir anayasa’da bütünsel uzlaşı sağlanamıyorsa, mutabakat sağlananlar üstünden muhalefet hareketi, somut belli konularda birlikte hareket etmeyi sürekli hale getirebilirler
Bütünsel bir muhalefet hareketi için öncelikle şöyle veya böyle oluşmuş önyargıların kırılması lazım.
- CHP yönetimi ve CHP’liler HDP’ye karşı oluşmuş bulunan ön yargılarını aşmalı. CHP yönetimi AKP’nin HDP ile CHP ilişkilerini bozmaya yönelik tuzaklarına düşülmemeli.
İki parti arasında geçmişte yaşanan olumsuzlukları bir kenara bırakarak demokratik, özgürlükçü bir sistem için bugün ve 2019 seçimlerinde birlikte hareket etmenin zemini geliştirmenin yolları aranmalı. "Tarlada iziniz olursa harmanda sözünüz olur." Tarihten gelen ve ideolojik farklılıklardan oluşan ön yargılar kırıldığında Radikal Demokrasi’yi savunma noktasına gelinebilir.
A) Bu memlekette en çok CHP eleştirisi yapıldı ve yapılmaya da devam ediyor. CHP’nin de bu memleketin kaderinde derin izleri var. Tıpkı HDP’ye ve Kürtlere, İslamcılara karşı oluşan ön yargı gibi. CHP’ye karşı oluşan çok haklı önyargılar var. Tek parti dönemi uygulamaları, Kemalizm ideolojisinin tek tip ulus-devlet modernleşmesi gibi… bu eleştiriler, en çok sosyalist sol, siyasal İslamcılar, Kürtler tarafından yapıldı ve yapılıyor.
Kendini yenilemek için çaba sarf eden CHP, geçmişiyle yüzleşerek bu yenilenmeye bir türlü yönelemiyor bu nedenle de kıvranıp duruyor. Zaman zaman geçmişini eleştiriyormuş gibi yapıyor "zinde güçler" hop oturup hop kalkıyor.
Oluşacak Birlikte Muhalefet Hareketi, ortak iş yapma, birlikte düşünme sürecinde herkesi etkileyecek, ön yargıları köreltirken herkesi biraz değiştirecektir. Bu süreç CHP’nin tepesinde ve tabanın da değişimine çok önemli katkılar da yapabilir.
B) Bir başka ön yargı İslam, İslamcılık, siyasal İslam vs. üstüne. Bu konuda da karşılıklı derin ön yargılar var. Anti komünizm=dinsizlik=vatan hainliği üstünden oluşan ön yargılar; bunun karşıtı olarak bütün Müslümanları ayrımsız olarak gerici, şeriatçı gören sol, laik kesim birbirini tehlike, birinin ötekini yok etmek istediği düşmanlar olarak gördüler. Tarihte bunları doğrulayacak çok pratik eylemlerde oldu.
- Erdoğan’ın Komünistlerle ilgili son söylemi "sağı toplamak" gibi yorumlansa da O bir hafızayı tazelemek istiyor, kutuplaşma da başka bir cephe açmaya çalışıyor belki de. Oysa bu söylemin artık marjinal olduğunun farkında değil.
Değişen Türkiye’yi kendi eski ideolojik kodlarıyla okuyarak bir antikomünizm=dinsizlik, dindarlık ikilemi çabası ancak radikal siyasal İslamcıları heyecanlandırabilir, kötü ve tehlikeli olanı onları hareketlendirebilir.
Oysa sözü edilen dindarlık= dinsizlik yargıları hızla kırılıyor AKP’nin üstünde sörf yaptığı dini değerleri kullanarak seçmen bloke etme sihirbazlığında şapkadan tavşanın nasıl çıkartıldığı görülmeye başladı. AKP iktidarın devlet ilişkilerinde ve dini değerlerin hoyratça siyasi amaçlar için kullanılması, inanlar içinde çıkan sermeye sınıfına karşı tepkiler ve özgürlüklerin iktidarı korumak için daraltılmasına… tepki duyan "İslami Hareket" içinden, demokrat, özgürlükçü bir muhalefet çıktı ve bu muhalefet tek adam ve otoriter sisteme karşı çıkanlarla yan yana geliyor ortak taleplerde buluşuyor. Bu geçmişte oluşan karşılıklı ön yargıları kırıyor.
Ön yargıları kırmak, politik kültürün yarattığı tabularını yıkmak hiç kolay değil. Bunun anlamı değişmek, değişimi ön yargısız kabul etmek demek. Bu olmazsa değiştirici seçenek de olunamaz.
Değişimin çok önemli bileşeni ve öznesi olan HDP’yi tarihsel ön yargılardan kurtularak ve iktidarın tuzaklarına düşmeden anlam gerekiyor. Adalet, özgürlük talebi savunulduğunda, HDP’nin özgürlüğü savunulmadan böyle talepler samimi olmaz. Ulusal çapta, büyük muhalefet buluşması HDP ve Kürtlersiz gerçekleşemez. Matematiksel olarak mümkün olmayacağı gibi, siyasi ahlak olarak , ahlaksızlık olarak tarihe geçer ve ne zaman demokrasi, özgürlük derseniz sürekli ayağa dolanır.
HDP’nin özgürlüğü aynı zamanda Türkiye’nin özgürlüğü
Bir siyasi partiyi topyekûn ortadan kaldırma siyaseti siyasal özgürlüğü ortadan kaldırmaktır. 6 milyon oy almış bir partiye siyasi olarak tarifi yapılan "terörist" muamelesi yapılıyor ama hukuki gerekçeler sunulamıyor. Bu anlamda HDP’nin ve HDP’lileri özgürlüğü Türkiye’nin özgürlüğü ile özdeşleşiyor.
HDP bütün zor koşullarına karşın her yönden adaletsiz, haksız saldırılara rağmen değişimin çok önemli öznesi olma sorumluluğuyla hareket ediyor. Kendi hataları ve yanlışlarını kamuoyuyla paylaşarak kendisi de değişiyor, birlikte yol yürüyeceği diğer muhalifleri de etkiliyor.
HDP Kars Milletvekili ve eski parti sözcüsü Ayhan Bilgen Silivri Cezaevi'nden yazdığı son mektup muhalefet hareketi bağlamında çok değerli ve üstünde konuşulacak öneriler sunuyor. "16 Nisan referandumunda ortaya çıkan tablo, gerçekçi bir alternatif ortaya koymanın mümkün olduğunu gösterdi. Muhtemel riskleri şimdiden öngörmek, onları bertaraf ederek hamleleri geliştirmek, muhalefetin önündeki en somut görev. Bu bağlamda atılması gereken en acil adım, zorunlu birlikteliğin irite edilerek sinikleşmesini önleyecek girişimleri başlatmaktır. Referandumda hayır diyenleri de aşabilecek bir denklemin kurulabilmesinin aktörleri bellidir. Mevcudu korumanın en mantıklı zemini "demokratik anayasa" konseptidir. Seçimde önerilecek tezi, şimdiden formüle etmek, sindirmek ve bağlayıcı bir uzlaşma metni olarak deklare etmek, utangaç bir arada duruş ya da oyunbozan girişimlerin önüne geçecektir.
Adalet söylemi, referandumda "hayır" demediği halde ikna edilmesi gereken kesimlere hitap edebilmenin bir kolaylaştırıcısı ise bunun iki kanadından biri "demokratik anayasa", diğeri ise "sosyal adalet, istihdam" öncelikli ekonomidir. Türkiye’de seçmen davranışında en yüksek dilimde belirleyici olan işsizlik, düşük ücret, yoksulluk, zam gibi konularda güven verecek vaatlerin, program olarak propaganda argümanı haline getirilebilmesi için hukuk, toplumsal kamplaşma, barış, laiklik eksenli tartışmaların demokratik anayasa" önerisi ile yönlendirilmesi, şekillendirilmesi gerekir.
Propaganda da, savunma da iktidardakinin işi olabilir. Muhalefet savunma değil iddia ortaya koyma pozisyonunda olmalıdır. Otoriter popülist söylemin panzehiri kamplaşma, gerilim siyasetini boşa çıkarıp yoksulluk, yolsuzluk, yasaklara dikkat çeken güçlü teşhir ve eleştiri dilini geliştirebilmekte aranmalıdır.
Seçimi ilk turda alamadığında riskin büyüyeceğini bilen Erdoğan, MHP, BBP ve HÜDAPAR hatta ikna edebilse Saadet Partisi’ne bile milletvekili listesinde geniş yer verip "büyük sağ ittifak" hamlesi yapabilir. 15 yıllık iktidarında başaramadıklarının faturasını "komünizm" söylemi üzerinden kesme, tesadüfi bir mesaj değildir. Sağı kenetlemenin en kestirme yolu bir kez daha eski korkuları kaşıma üzerinden denenecektir. Mektubun tamamı
2019’da Cumhurbaşkanlığı seçimi sonucunda sistem değişikliği bütünüyle gerçekleşmiş olacak.
Sonuçta Erdoğan aday olup kaybederse, sistem kadük olmuş olmayacak. Bu anlamda muhalefet, Erdoğan’a karşı olmanın ve karşı aday çıkarmanın ötesinde nasıl bir sistem önerdiklerini bugünden kamuoyu ile paylaşarak tartışmaya açmalılar.
İyi bayramlar dileklerimle