Hüseyin Çakır
Seçmeni 'salak' yerine koyanlar hep kaybetti
24 Haziran seçimleri muhalefet açısında çok yönlü kritik. Çünkü iktidarın bugüne kadarki uygulamalarından rahatsız olan AKP ve MHP seçmenleri ve sosyolojisi Millet İttifakı'nın hayallerini ve bu hayalleriyle kendisinin çok yönlü hayallerinin çakışıp çakışmadığını görmek istiyor. Muhalefet ne kadar güven verici, ne kadar söylediklerini yapmaya ehil ve sözüyle özü birbirini tutuyor mu bunu görmek ve inanmak istiyor. Muhalefette bir yanda Millet İttifakı gibi tarihsel sayılacak ittifak oluştu. Kemalist milliyetçilikle MHP geleneğinden gelen Turancı-Kızılelmacı Türkçü milliyetçilik ve Milli Görüş ana damarının bugünkü devamcısı Saadet Partisi tek adam rejimine karşı demokrasi! için bir araya geldi.
Diğer yandan muhalefetin ikinci kanadı, ana omurgasını Kürtlerin oluşturduğu, sol gelenekten gelen bazı gruplar ve ikinci, üçüncü kuşak laik, cumhuriyetçi, Kemalist genç kuşağın, Gezi'de yer alanların önemli çoğunluğu HDP etrafında bir araya geldiler.
Millet İttifakı ve HDP muhalefet olarak seçim deklarasyonlarını ilan ettiler, seçim meydanlarında vaatlerini konuşuyorlar.
Bu seçimde en çok merak edilen muhalefet.
İktidar ve Cumhur İttifakı'nın nasıl yönetim oluşturacağını kabaca hemen herkes kafasında döndürüp dolaştırıp bir yere oturtuyor.
Cumhur İttifakı devleti, toplumu ve hayatın bütün alanlarını "yeniden" kurgulayıp ideolojik, siyasal mühendislikle kurmak istiyor. Erdoğan bu kurgu ve kuruluşu yönetme yönteminin nasıl olacağını bugünkü pratiği ile zaten gösteriyor. Cumhur İttifakı seçilirse bugünkü pratiğinden çok daha otoriter bir rejim kurulacağı kaçınılmaz görünüyor. Tasarlanan rejimi başka türlü kurmak mümkün görünmüyor. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı skandal olacak bir açıklama yaptı, şöyle dedi: "26. Meclis 1. Meclis'ten sonraki ikinci kurucu meclistir."
Meclis ne zaman böyle karar aldı, kamuoyuna ne zaman böyle bir duyuru yapıldı, kurucu meclis neyi yıkıp, neyi yeniden yaptı gibi soruları 26. Meclis'te yer alan partiler soru sorup tartışmaya bile açmadılar.
Çünkü: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın otoriter liderliği kabul edilmiş, yaptığı hemen her şey normal karşılanır hale gelmiş durumda. "O zaten otoriter, zaten bunları yapacak" kabullenilmesine teslim olunmuş ruh hali içindeler.
Cumhur İttifakı sistem değişikliğini de aşan rejim değişikliği amaçladığını "kurucu meclis" açıklamasıyla ilan etmiş durumda. Bu projenin MHP’nin derin devletin milliyetçi/ulusalcı fraksiyonunun mutfağında hazırlanıp Erdoğan’a kabul ettirildiğini(!) Bahçeli’nin oldu bitti yaptırımlarından anlamak mümkün. Bahçeli’nin AKP ve Erdoğan üstündeki hegemonyasının AKP yönetimi ve seçmenlerde de tepkiye yol açtığı en bariz olarak Karar gazetesi yazarlarının yorumlarına sarih olarak yansıyor. Bahçeli’nin "af" meselesine karşı sert ret yanıtı Cumhur İttifakı çubuğunda bükülmenin işareti olarak yorumlanabilir.
Merkez veya kararsız seçmen olarak tanımlanan genellikle mütedeyyin, kemik partici olmayan muhafazakârlar Türkiye siyasetinin her zaman ana oyun kurucusu oldular.
Herkesi şaşırtan kırılmaları bu kesimin tercihi gerçekleştirdi. Çok derin ayrıntılara girmeye gerek yok. 12 Eylül darbesini meşrulaştıracak 6 Kasım 1983 seçimlerinde darbeciler ve devlet açık seçik desteğini ilan ettiği Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) yerine, muhafazakâr, dini duyarlılığıyla bilinen Turgut Özal’ın Anavatan Partisi'ni (ANAP) tercih etti.
Özal’ın, 24 Ocak kararlarının altında imzası vardı, 12 Eylül’ün en azgın döneminde 22 ay Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı idi?.. Muhafazakarlar bunlara bakmadı, devletin dayatmacılığına karşı onun sivil söylemine inandılar.
AKP 2010’dan sonra sivil dili terk etti ve giderek sertleşen milliyetçi devlet dilini kullanmaya başladı. Zamanında Kemalistlerin devletle bütünleşmiş dili neyse AKP’nin dili de "devlet biziz o halde devlet etrafında kenetlenin" oldu. Bu mütedeyyin sosyolojiyi hafife almak hatta küçümsemek, "salak" yerine koymaktır. 200 yıllık modernleşme tarihinde İslami kesimin inişli çıkışlıda olsa çok değerli siyasal, sosyolojik, İslami-tasavvufi entelektüel, kültürel birikimini yok saymak olur. AKP etrafında toplanmış "Bakara, makara" diyen pragmatistler için her yol mubah olarak görüldüğü için mütedeyyin, muhafazakâr değerlere "kaç dolar ediyor" diye bakıyorlar. Mütedeyyin mahallede çok görünür olan her şeye dolarla bakma zihniyeti AKP’yi destekleyenlerde en önemli kırılma nedeni.
Bu kırılma, küskünlük ve hayal kırıklığı sorgusuz sualsiz muhalefete kayacak diye bir doğrusallık yok.
AKP iktidarını destekleyenler neyi desteklediklerini biliyorlardı. 24 Haziran seçimlerinde destekledikleri partinin mutasyona uğradığının farkındalar. Fakat merkezde yer alan kararsız mütedeyyin-muhafazakârların neyi ve kimi destekleyecekleri hala netleşmiş görünmüyor. Dar ideolojik kutuplaşma, şiddet dili ve politikası, milliyetçi-İslamcı-Kürt- Alevi gibi kimlik politikalarından bu kesim derin kaygı duyuyor. İçeride, bölgede ve uluslararası ilişkilerde normalleşme arzusu içindeler.
Bu seçim muhalefetin seçimi ama çantada keklik değil tabi
Bu seçimin kaderini HDP ve AKP’ye oy vermiş olan merkez sağ, mütedeyyinler belirleyecek. Her alandaki çatışmacılığa, kutuplaşmacılığa son verilerek normalleşmeye dönüşü kimde görürlerse onlara destek verecekler. Bu aynı zamanda Erdoğan’ın "otoriter rejime doğru kırılma" arzusunu ters yönde kırılmaya dönüştürmek olacak.
Millet İttifakı ve HDP’nin seçim stratejisi, seçim bildirgeleri kamuoyuna yaptıkları açıklamalar Cumhur İttifakı'nın milliyetçi, şoven, militarist kutuplaştırma ve çatışmacı balonunu patlattı. Milliyetçi kutuplaşmanın yoğunlaştırıldığı HDP’nin sistem dışı terörle eşleştirilmesi, CHP ve Saadet Partisi'nin Demirtaş’ın adaylarla eşit haklara sahip olması için özgürlüğünü talep etmeleri, iktidarın uzun zamandan beri HDP üstünden bütün muhalefeti terör örgütü ile işbirliğiyle suçlaması boşluğa düşerek oyun kısmen bozulmuş oldu.
Daha önceki bir yazıda H. Arent’in otoriter rejimler "boşluklar yaratır ve bu alanları doldururlar" belirlemesini "muhalefet boşluğu yaratarak AKP’nin bu alanı da doldurmak istediğini belirtmiş ve HDP’yi kriminalize ederek, CHP’yi itibarsızlaştırarak bu alanı ulusal güvenlik adına yönetmek" istiyor diye yazmıştım. Cumhur İittifakı ile "milliyetçi-militarist ve şovenizmi" yükselterek, korku, şiddet tehlikesi ile doldurmayı düşünmüşlerdi; 7 Haziran sonrası bu senaryo işe yaramıştı. Cumhur İttifakı'nın karşısında oluşan ittifak, çatışmacı, şiddet ve korku senaryosunu bozdu.
Bu seçimlerde iktidar ve muhalefet bloğu oluştu. Bu blok oluşturma yeni sisteme geçişte tıpkı 12 Eylülcülerin iki partili sistem kurma senaryosunun güncellenmesiydi. İktidar bloğu Cumhur İttifakı olarak şekillendirildi. Karşılarında "etkisiz muhalefet" olarak CHP olacaktı. CHP’yi PKK-HDP- FETÖ "işbirlikçisi" olarak kriminalize edecekler ve "muhalefet boşluğu yaratacaklardı. Öte yandan Kuzey Suriye’den bölücü tehdidi ve askeri müdahale ve 2. Kıbrıs kahramanlığı senaryosu…
Başkomutan, yedi düvele karşı çıkan "dünya lideri" ve Bahçeli'nin Turan-Kızılelma hayalini de bu kahramanlıklara ekledin mi, "salak" Müslüman-milliyetçi seçmenler koşa koşa Cumhur blokuna oy verecek mühendisliğini yapmışlar herhalde. Bu mühendisliğin derinlerinde başka pazarlıklar, çıkar amaçları da olabilir, kokusu uzun sürmez çıkar.
Seçim sözleşmeleri
Muhalefet seçmeni "salak" yerine koymazsa kazanır. Sigara paketi üstüne seçmen talebini yazar gibi vaat yazarsanız buna bu millet inanmaz. Şunları şunları yaparız vaadi önemli. Fakat daha önemlisi karakter, kişilik, ahlaki erdem sahibi olma güvenirliliği. Bir parantez açarak: Bu memleketin muhafazakârları hep hafife alındı, en kaba biçimiyle "gerici yobaz, modern karşıtı…" olarak gören radikal sol muhafazakâr bir kesim oldu. Bu kesim mesela şunu hiç sormadı. Zeki Müren’in giyimi ile ve muhafazakârlıkla hiç uyuşmayan Barış Manço, Erkin Koray, Cem Karaca, Ajda Pekkan, Sezen Aksu vb. ile muhafazakâr mütedeyyinlerin açığa vuran hiçbir sorunu olmadı. Üstelik siyasi, ideolojik kışkırtmalara rağmen.
İktidar önde gelenleri Selahattin Demirtaş’ın bağlama çalmasını küçümsediler. Bir zamanlar Ecevit’in şiir yazmasını küçümsedikleri gibi. Bu memlekette kaç kişi saz çalıyor, kaç kişi sazlı türkü dinliyor… Ama zihin arkasında saz, bağlama ile aklınıza Alevilerin Cem töreni geliyorsa ve Sünni-Alevi tarihsel kavgasında kendinizi taraf görüyorsanız Demirtaş’ın bağlama çalmasının kamuoyunda konuşulmasından tüyleriniz diken diken olur.
Parantezi kapatalım.
Muhalefet manifestosunu açıkladı. Vaatler kulağa hoş geliyor. Bir de bizim siyasal geleneğimizde "o bir verdiyse ben iki katı veririm" gibi sözlere bu memleketin seçmeni pek kulak asmıyor. Kulak assaydı, geçmişte Osman Bölükbaşı, bu zamanlarda Perinçek iktidar olurdu.
Verilen sözlerin gerçekleşmesine güvence verilmeli.
Sembolik de olsa siyasal, sosyal, ekonomik vaatler için SÖZLEŞME yapın. Bir kâğıda yazın ve imzalayarak meydanlarda toplananlara dağıtın, "bunları yapacağıma dair size söz veriyorum"u seçmenler de imzalasın ve seçildiğinizde imzanızın gereğini yerine getirmezseniz sizden hesap sorabilsinler.
Sıradan muhalefet ötesine geçerek ezber bozan bir muhalefet ortaya konulabilirse, hem tabular yıkılır hem de seçmenler "salak" yerine konmaz.