Hüseyin Çakır
200 yıllık sistem değişikliği hikayesinde yeni durum
Türkiye’de sistem değişikliği 16 Nisan 2017 anayasa referandumuyla yasal olarak başlamıştı. 24 Haziran’da kimin seçilip, kimin seçilmeyeceğinden bağımsız olarak, seçim sonrasında Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ve bunun tamamlayıcısı olacak devletin kurumsal/idari yapılanması ve yönetim biçimine geçilmiş olacak.
Gerçeklik bu. Bu kararın devlet kararı olduğunun altını çizelim. Devlet bekası için yapıldığı ileri sürülen bu sistem değişikliği Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan 540 yıl sonra 1839 Tanzimat Fermanı ile başlayıp, 1876 I. Meşrutiyet, Kanuni esasi ve II. Meşrutiyetle devam etti.
Cumhuriyet başka bir sistem paradigmasında kuruldu, fakat Osmanlı yenilenme-modernleşme arayışı sürekliliğini "muasır medeniyet seviyesine ulaşma" olarak önüne koydu. İkinci süreklilik "devletin bekası", cumhuriyet tarihinin en önemli mottosu oldu. Sistem değişikliği gibi büyük proje ve erken seçim gerekçesi bile devletin bekasına dayandırıldı.
Osmanlı’nın değişim yenilenme arayışının tarihsel koşullarıyla 24 Haziran’da yapılacak seçimler sonunda geçilecek resmi adıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi koşulları arasında 1908 veri alınsa bile 100 yıllık tarihi zaman farkı var.
Birisi İmparatorluk yönetim sistemi, diğeri ise cumhuriyet yönetim sistemi altında "değişim!" yapılıyor.
Benzerlikler, paralellikler var mıdır? Bire bir benzerlik elbette olamaz, olursa Marx’ın dediği gibi "Birincisi trajedi ise, ikincisi komedi olur." Yukarıda zihinsel iki süreklilik olduğunu belirtmiştim: Devletin Bekası ve Batılılaşma. Bu iki mesele 200 yıldır farklı siyasal yaklaşımlarla çözülmeye çalışılıyor ve siyaset tarafından araçsallaştırılarak ideolojik egemenlik ve iktidar olma aracı olarak kullanılıyor.
Bu nedenle tarih anımsaması ve tarih gezintisi yapmak, olup bitenin, oldubittiye getirilenin önünü arkasını anlamaya yardımcı olacaktır.
24 Haziran’dan sonra hükümet sistemi ve devletin idari, siyasi yönetim biçimi, araçları ve de belki de zihniyeti değişecek. Bu kadar büyük ve radikal değişim yeterince tartışıldı mı? Herkesin bugününü ve geleceğini derinden etkileyecek bu değişim için toplumsal mutabakat sağlandı mı? Cumhur ittifakının şimdiki meclis çoğunluğu "toplumsal mutabakat" kapsamı dışında, "ideolojik mutabakat."
Toplumsal mutabakat: 2018 Türkiye’sinde sosyal, siyasal, farklı kültürel, farklı inanç dünyaları olanların rıza gösterdiği bir sistem değişikliği mutabakatı söz konusu mu? Hayır.
Bu anlamda önce Osmanlı yenileşme hareketine sonra cumhuriyet dönemi boyunca yapılan yeni sistem ve sistem içi değişimlere bakalım.
Tarihsel anımsama
Osmanlı, devleti ve topraklarını merkez - taşra olarak yönetiyordu. Yönetimin başında padişah bulunuyor ve ülke ile ilgili tek söz sahibi.
Merkeziyetçi özelliğe sahip olan Osmanlı yönetim sistemi, mutlak monarşiydi.. Monarşinin yanında Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı alması ve halifelik makamını elde edilmesiyle yönetim teokratik bir devlet oldu.
Tanzimat’la birlikte başlayan Batılılaşma hareketiyle, eşitlik, özgürlük, vatan ve millet gibi kavramları işleyen, Jön Türk ya da Genç Osmanlılar denilen bir kuşak yetişti. Bu kuşak, Osmanlı Devleti’nin dağılmaması için siyasi yapıda köklü bir değişime ihtiyaç olduğunu ve Anayasal parlamenter sisteme geçmekle birçok önemli sorunun kendiliğinden çözüleceğine inanıyordu.
Meşrutiyet yanlıları, yeterince reform yapmadığı için Abdülaziz’i tahttan indirip yerine II. Abdülhamit getirdiler.
II. Abdülhamit’e 23 Aralık 1876’da kabul ettirilen, 119 maddeden oluşan Kanunu Esasi’yi ilan ederek kurulan meşruti monarşinin ömrü iki yıl oldu.
Kanunuesasi İle Gelen Yenilikler:
- Padişahın kişiliği kutsaldır.
- Saltanat Osmanlı ailesinin en büyük erkek evladına aittir.
- Padişah, eylem ve kararlarından dolayı sorumlu değildir.
- Osmanlı Devleti’nin dini İslâm’dır.
- Yasaların din ve Anayasa’ya uygunluğunu Meclisiayan denetler.
- Şeyhülislam, aynı zamanda Bakanlar Kurulu’nun üyesidir.
- Meclisiumumi, Heyetiayan ve Heyetimebusan’dan oluşur.
Ayan Meclisi Üyelerinin Özellikleri:
- Padişah tarafından atanır.
- Ömür boyu görevde kalırlar.
- Üye sayısı ve başkanı padişah belirler.
- Üye olmak için kırk yaşını doldurmak gerekir.
Meclis, 44 Hristiyan; 4 Yahudi;71 Müslüman; 26 Ayan Meclisi üyesinden oluşuyor.
Osmanlı devletinde yenileşme çabaları tarihi:
1808 Senediittfak;
1839 Tanzimat Fermanı’nın ilanı;
1856 Islahat Fermanı’nın ilanı;
1876 I. Meşrutiyet ilanı;
1908 II. Meşrutiyet ilanı.
II. Meşrutiyet Dönemi’nde tüm görüşler siyasal olarak örgütlenmişti ve herkesin imparatorluğu kurtarmak için bir amacı vardı. Bütün Osmanlı tarihinde bu dönem en demokratik, çoğulcu bir dönem olarak kabul edilir. Bu dönemde ortaya çıkan ideolojik, siyasal görüşlerin neredeyse tamamı cumhuriyetin ilk yıllarında yasaklandı, çok partili döneme geçildiği zaman Kürtler, komünistler ve İslamcı görüşlerin örgütlenmeler yasaklandı.
Oysa II. Meşrutiyet döneminde; 1908, 1912, 1914 ve 1919 yılları olmak üzere dört kez genel seçim yapıldı ve yirmi dört hükümet kuruldu. Siyasi istikrar sağlanamıyordu. İmparatorluğun kurtarılması için bugünkü dille toplumsal, o zamanki tabirle teba’nın mutabakatı yoktu.
İttihat Terakki; ordu, bürokrasi ve imparatorluğun her yerinde örgütlüydü ve kendi içinde çok farklı görüşleri savunanlar yer alıyordu. Birinci Dünya Savaşı'yla birlikte İttihat-Terakki içindeki komitacı çekirdek kadro iktidara bütünüyle sahip olmaktan başka çare olmadığı kararına vardı.
Hem kendi içindeki çoğulculuk, hem diğer muhalefet hareketlerinin ellerini kollarını bağladığı düşünülüyor ve 31 Mart ayaklanması gerekçe gösterilerek tasfiye ve fiziki yok etme eylemi başlatılıyor.
İttihat Terakki’nin çekirdek kadrosu Enver-Talat-Cemal ve ekibi önce "Sopalı seçimler" diye bilinen 1912 seçimlerinde çoğunluğu elde etti ancak iktidarı kontrol edemiyorlardı.
Normal yollardan iktidara gelemeyecekleri anlaşılınca hükumete karşı 23 Ocak 1913’de Babıali’ye baskın düzenleyerek iktidara el koydular ve Mahmud Şevket Paşa 11 Haziran 1913’te İttihatçılar tarafından meçhul bir şekilde öldürtüldü. Bu cinayet bahane edilerek bütün muhalefete karşı ittihat terakki terörü başladı ve Enver-Talat-Cemal diktatörlüğü kuruldu, bu aynı zamanda sonun başlangıcı oldu.
1914-1918 yılları arasında devam eden Birinci Dünya savaşında büyük toprak kaybı ve savaşın mağlubiyetle sona ermesi üzerine, 8 Ekim 1918’de sadrazam Talat Paşa istifa etti. İttihat ve Terakki, iktidardan uzaklaştı.
Osmanlı imparatorluğunu kurtarmak amacıyla başlatılan 100 yıllık arayış hikâyesi, İttihat ve Terakki ile son buldu.
İdeolojik alanda Türkçü ve Turancı görüşleri benimseyen İttihat Terakki'nin görüşleri, cumhuriyetin kuruluşundan başlayarak günümüze kadar ideolojik, politik etkisi bütün siyasal partilerin içinde devam etti, ediyor. Aynı zamanda devlet içinde çete, komitacı derin devlet geleneği her zaman varlığını sürdürdü.
Cumhuriyet dönemi sistem değişikliği arayışı
Cumhuriyet öncesi işgal edilen, parçalanan imparatorluğu kurtarma fikri etrafında; İttihat Terakki’nin yurt dışına kaçan liderleri Enver-Talat-Cemal’in Turancı-İslamcı fikri hayaliyle, mandacılığı kabul etmek de dahil Bolşeviklikle İslam Enternasyonali kurmak gibi uçuk fikirlere sahip olanlar Enver İmparatorluğu kurma hayali peşinde koşuyorlardı. Diğer yandan Anadolu’daki İttihatçılar ile Mustafa Kemal ve çevresinde oluşan ekip, işgale karşı direniş örgütlüyorlardı.
İmparatorluğu kurtarmak isteyenler arasındaki farklı görüşler Sakarya savaşından sonra ayrışmaya başladı. M. Kemal ve çevresi devleti kurtarmak değil yeni bir devlet kurma fikrinden yola çıktılar.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu yeni bir durum ve yeni bir süreçti. Cumhuriyet sistemi Osmanlı'nın parlamenter sisteminin bir anlamda devamı olarak kuruldu. Ancak bu parlamenter sistem, çok partili, demokratik bir sistem değildi.
Bu süreç, o günün dünyasının siyasal atmosferi içinde, Bolşevik sempatizanlığından, Hitler, Musollini hayranlığına savrulan tek parti rejimiydi.
Sistem, demokratik olmayan tek parti otoritesi altında parti ile devletin özdeş olduğu bir sistemdi.
Cumhuriyet döneminde sistem değişikliği; birincisi, çok partili hayata geçiş. CHP’nin içinde ortaya çıkan muhalefetin 7 Ocak 1946’da Demokrat Partiyi kurmalarıyla başladı ve 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimlerle DP % 53 oyla iktidar oldu. 1950-1960 arası dönem II. Meşrutiyet dönemine benziyor. Çok sayıda sol, sosyalist parti, dernek ve sendikalar kuruluyor. Bu demokratik ortam Demokrat Parti'nin, tıpkı İttihat Terakki'nin diktatörlüğüne benzer baskı politikalarıyla sona eriyor. İkincisi, 27 Mayıs darbesiyle yeni sistem değişikliği başlıyor. Bu dönem çok tartışmalı bir dönem oldu. Anayasal demokrasinin kurulması ve özgürlüklerin gelişmesinin önünün açıldığı değerlendirmesinin yanında, askeri vesayet sisteminin siyasal sisteme anayasal olarak monte edilmesi olarak da değerlendirildi.
Üçüncüsü, 12 Mart darbesi. Anayasal hak ve özgürlüklerin devletin bekası için tehlikeli boyutlara geldiği gerekçe gösterilerek, işçi hareketi ve sol harekete karşı "Balyoz Harekâtı" yapıldı.
Üçüncü sistem değişikliği 12 Eylül’le devam etti. Uzun uzun 12 Eylül’ü anlatmayacağım. 12 Eylül anayasası ile başlayan sürecin bugünkü sistem değişikliği arasında doğrudan bir bağlantı bulunuyor.
Ve nihayet dördüncüsü, 24 Haziran sistem değişikliği, "özgürlükler serbestisi devletin bekasını tehlikeye sokuyor, bölünme, parçalanma noktasına gidiliyor."
Bütün sistem değişikliklerinde; merkeziyetçilik ile adem-i merkeziyetçilik; daha çok özgürlük daha çok demokrasi ile daha çok güvenlikçilik, daha az demokrasi, daha çok biat; her türlü çoğulculuk ve bir arada yaşama ile merkeziyetçilik etrafında toplanan çoğunlukçuluk karşıtlığı ikilemi üstünden tartışılmıştır. Ve nihayetinde geldiğimiz nokta demokratik katılımcı siyasal ortam yerine tek adam ve otoriter bir rejim ikilemi oldu.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin 200 yıllık değişim arayışlarından en radikal farklılığı parlamenter sistemin terk edilmesidir.
Bitirirken, yeni sistem ne getiriyor, ne götürüyor önümüzdeki hafta.