Yetvart Danzikyan
Yargı sistemimiz kıskanılıyor
"Gaziantep Kilisesi önderi Patrik Jansen, 26 Ağustos 2016’da ‘Milli Güvenliğe Tehdit’ nedeniyle ülkeye sokulmayarak, geri gönderildi. İzmir Diriliş Kilisesi önderi Andrew Craig Brunson, ‘Milli Güvenliğe Tehdit’ nedeniyle sınır dışı edilmek üzere gözaltına alınıp 64 gün geri gönderme merkezinde tutuldu. Gönüllü olarak ülkeyi terk etme isteği reddedilen Brunson, 9 Aralık 2016’da FETÖ/PDY üyeliği suçundan tutuklandı. Ankara Kurtuluş Kilisesi üyesi Ryan Keating, 8 Ekim’de bir konferans için yurt dışına çıkarken ikamet izninin ‘Milli Güvenliğe Tehdit’ nedeni ile iptal edildiği ve geri dönemeyeceği kendisine bildirildi. Ailesi ve çocukları Türkiye’de olduğu için 17 Ekim 2016’da yeni vize alarak Türkiye’ye girmek isteyen Keating, ülkeye sokulmadı."
Bu satırlar Protestan Kiliseler Birliği’nin "2016 Hak İhlalleri İzleme Raporu"ndan. 2017 yılı Ocak ayında basına yansıyan raporda ayrıca, operasyonlar sırasında evlerde ve sığınaklarda İncil bulunduğu yönünde basında çıkan haberler hatırlatılarak "İncil’in bazı terörist sığınaklarında bulunması ve örgütsel bir materyal gibi sergilenmesi, resmi açıklamalara konu edilmesi ve bunun basın yayın kuruluşlarında yer bulması toplumumuzda derin bir üzüntüye yol açmıştır. Bu olaylar yabancı uyruklu kilise üyeleri ve önderleri arasında büyük endişe yaratmıştır. Bazı kişiler kendi istekleriyle Türkiye’den ayrılmaya başlamıştır ve bu süreç devam etmektedir" deniyor.
Bu raporda dikkat çekilen gelişmelerden biri de Rahip Brunson’un durumu. Bilemiyoruz Birlik bu yıl sonunda yayınlayacağı raporda acaba ne tür değerlendirmelere yer verecek? Ancak şu son iki haftada olup bitenler gerçekten ibret verici.
ABD’nin bu konudaki hassasiyetini sık sık belirtmesi bir yana, insan hakları savunucuları da Brunson’a yönelik suçlamalara dair şüphelerini sık sık dile getirmekteydi. FETÖ ve PKK adına suç işlediği iddiasıyla hakkında 35 yıl hapis cezası istemiyle dava açılan ABD uyruklu bir papaz, Brunson. Son olarak 18 Temmuz’da görülen duruşmada durumu ele alındı. Mahkeme tutukluluk halinin devamına karar verdi.
Karar öncesinde Brunson’ın tahliye edileceğine dair bir beklenti vardı, özellikle ABD tarafında. Ancak tahliye çıkmayınca ABD cephesinden tepki gelmekle kalmadı, piyasalar da dalgalandı, ABD doları bir miktar arttı. Demek ki piyasalar bu işten bir mesele çıkacağını anlamışlardı.
İktidar da herhalde artık bu oyunu en azından bu haliyle daha fazla sürdürmenin bir faydası olmayacağını anlamış olmalı ki 26 Temmuz Perşembe günü, yani tutukluluk halinin devamına karar verildiği duruşmadan sadece 8 gün sonra, Rahip Brunson için ev hapsi kararı çıktı. Sürpriz bir karardı bu. Ve hiç şüphe yok, bu kadarı bile aslında yargımızın ne kadar titiz ve tarafsız davrandığı konusunda başlıbaşına açıklayıcı olabilirdi. Öyle ya, yaklaşık bir buçuk yıldır tutuklu olan birisi için düzenlenen son celsede alınamayan karar, her ne hikmetse 8 gün sonra alınıyordu. Yargımız çok dikkatliydi.
Ancak ABD tarafı tatmin olmadı bu karardan. "Yaptırımlar gelir" açıklamaları gelmeye başladı peşpeşe Başkan Trump’tan ve yardımcısından. İktidarıyla ana muhalefetiyle Türkiye en sert tondan tavizsiz yanıtlar verirken (Ana muhalefet her tarafı tel tel dökülen böylesi bir farsta kendine niye rol biçti onu da anlamak imkansız ya, neyse) Washington Post gazetesinde bir haber yayınlandı. Habere göre ABD ile Türkiye arasında bir takas anlaşması yapılmıştı. ABD İsrail’de tutuklu bulunan TC vatandaşı Ebru Özkan’ın bırakılması için aracılık yapacak, Türkiye de Brunson’ı serbest bırakacaktı. Bu pazarlık Erdoğan ile Trump arasında 11-12 Temmuz’da Brüksel’deki NATO zirvesinde yapılmıştı.
Gazeteye göre ABD üzerine düşeni yaptı ve Ebru Özkan serbest bırakıldı. Ancak Türkiye üzerine düşeni tam olarak yapmadı ve Brunson ev hapsine alındı. Gazeteye göre bu durum karşısında Trump ile Erdoğan arasında öfkeli bir telefon görüşmesi gerçekleşti.
İsminin yazılmaması kaydıyla Washington Post'a konuşan bir Beyaz Saray yetkilisi, "Türkiye gerçek bir fırsatı kaçırdı. Pastör Brunson pazarlık kozu değildir" ifadelerini kullandı. (BBC Türkçe Servisi, 27 Temmuz 2018)
Bu arada Reuters muhabiri durumu İsrailli bir yetkiliye soruyor, yetkili de ABD’nin Ebru Özkan’ın serbest bırakılması için aracı olduğunu doğruluyordu.
Haberin yayınlanmasının ardından Türkiye’de yetkili makamlar haberi yalanlama yarışına girseler de "olayların akışı" bir pazarlık olduğunu düşündürüyordu. Zaten Erdoğan daha geçen yıl, 28 Eylül 2017’de şöyle dememiş miydi: " ‘Papazı verin’ diyorlar. Bir papaz da sizde var, bize verin, biz de onu size verelim."
Yani Türkiye zaten bu işe pazarlık ve rehine mantığıyla yaklaşmıştı. İşte Washington Post’taki haberin çıkmasının ardından MHP Lideri Bahçeli de şöyle deyiverdi: "Papaz bahanesiyle şantaja boyun eğmeyiz. Papazı isteyen ABD Pensilvanya’daki haini versin takas imkanı doğar"
Şimdi bütün bunlardan siz ne sonuç çıkarıyorsunuz bilmiyorum ama ben şahsen Türkiye’de Hıristiyanlara, bilhassa da Protestanlara hiçbir baskı yapılmadığı, Türkiye’deki yargı sisteminin siyasetin hiçbir şekilde etkisinde kalmayan, bağımsız ve kıskanılası bir yargı sistemi olduğu sonucunu çıkarıyorum. Aksini söyleyen ülkemizi çekemiyordur.
Tek bir sorum var sadece: Osman Kavala kime karşılık hapiste? Açıklayın da bari onu bilelim.