Koray Düzgören
Yeni darbe çıkmaz ayın son çarşambasında mı?
15 Temmuz darbesinin tadını aldılar ve ülkeyi ‘birkaç aylığına’ deyip kandırarak (!) ilan ettikleri OHAL’le yönetmenin dayanılmaz keyfini yaşıyorlar ya...
Sıkıştıkça yeni darbe tehdidinden söz etmekten kolay ve etkili ne var?
Darbe korkusunu sürekli canlı tutmalı ki, uyguladıkları zulüm ve vahşet politikalarından bezip kendilerinden desteği çeken ya da çekmeyi düşünen zavallı insanların bağımlılığını sürdürebilsinler.
"Aman ha, sakın ha...Bizi desteklemezseniz şucular, bucular ve öcüler yine darbe girişiminde bulunurlar. Sonra bütün kazandıklarınızı kaybedersiniz ha... Sonra bunlar camileri bile kapatırlar, haberiniz olsun ha..."
Önce hükümet duyurularını kulis diye yazan bir memur, iktidarın iyice kucağına oturan Hürriyet’te yazdı. Tarih de verdi.
"15 Haziran’da yeni bir darbe olacak" dedi. Bu öngörü tabii palavra çıktı.
Şimdi de Yüksek Askeri Şura toplantısı yaklaşırken, işi gücü iktidarın tetikçiliğini yapmak olan bir başka memur, Star Gazetesi’nde "Kemalist darbe ne zaman olur?" diye yazmış.
Önümüzdeki darbe, ABD’nin güdümünde Kemalist darbe olacakmış.
Çünkü bu YAŞ toplantısında Kemalist subaylara yönelik çok geniş bir tasfiye yapılacakmış.
15 Temmuz darbesi öncesinde de Gülenci subayların büyük ölçüde tasfiye edileceği, tasfiyeyi öğrenen Gülenciler’in darbe yaptıkları söylenmişti.
Tabii darbe girişiminde bulunanlar arasında Gülenci subaylar mutlaka vardı ama asıl darbe, Erdoğan tarafından yapılmıştı.
Çünkü o bu girişimi, "Allahın bir lütfu" olarak görmüş ve hemen OHAL ilan etmişti. Darbe artık onun olmuştu. OHAL sayesinde sadece ‘FETÖ’cüleri değil kendisine karşı olduğunu, muhalif olduğunu düşündüğü kim varsa bu sayede tasfiye etti, hapse attı, atmaya da devam ediyor.
DARBELER KİMİN İŞİNE YARADI?
Kim yaparsa yapsın, darbeye karşıyız. Bunu 27 Mayıs darbesi hariç
( O zaman ortaokuldaydım) bütün darbelerin öncesinde ve darbeye rağmen, darbe süreçlerinde de hep söyledik. Darbelerle mücadele ettik, bedellerini de ödedik.
Hala da ödüyoruz.
Şimdi iktidarın memurları, Saray’ın propaganda broşürlerinde darbe korkutuculuğu yapıyor, iktidarları adına...
Sanki darbelere karşılarmış gibi...
Darbeler nereden, kimden gelirse gelsin deyip karşı çıkamayanlar asıl onlar.
İçlerinden, "Bir darbe daha olsa da şunları iyice zımbalasak. Bir daha sittin sene ayağa kalkacak halleri kalmasa" diye geçirdikleri muhakkak.
Hatta bazıları toplu katliam düşleri gördüğünü bile söylüyor.
Reisleri 15 Temmuz Planlı Darbesi’nden sonra ne dedi?
"Bu darbe girişimi bize Allah’ın bir lütfudur" demedi mi?
O nedenle bugün yine darbe tetikçiliği yapıp, AKP’yi desteklemekten vazgeçen ya da vazgeçme eğiliminde olan insanları korkutuyorlar..
"Bir darbe daha olsa da Allah’a bir defa daha lütfetsek. Bu sefer de sonsuza kadar sürecek bir sıkıyönetim ilan etsek" diye can atıyorlar.
Çünkü aslında onlar, darbelerin hiç mağduru olmadı. Her darbeden yararlanmasını gayet güzel bildiler.
12 Mart darbesine biz karşı çıkarken onlar ortada yoktu. Onlar faaliyetlerine devam ettiler. Biz de bedel ödemeye.
12 Eylül darbesinin en fazla kazanını yine onlar oldu. Darbeci faşist generallerle algülüm vergülüm alışverişte bulunanlar onlardı.
Bize ise göstermelik bir avuç faşistle birlikte zindanlara tıkılmak, işkence, işten atılma, baskı, zulüm düştü yine.
28 Şubat’ta da öyle. Biz 28 Şubat’ta onlara yönelik darbeye karşı çıkıp baskılara, haksızlıklara karşı onları savunduğumuz için işsiz kalırken, bedeller öderken onlar yeni bir parti ile iktidara nasıl geliriz hesaplarını yapıyordu.
28 Şubat darbesinden ve yaratılan siyasi ve ekonomik krizden yararlanan yine onlar oldu.
İktidara gelir gelmez de mazlumluktan zalimliğe terfi edip zulme yöneldiler. Önce mazlumları, mağdurları ezmeye başladılar.
Bunu dahi tek başlarına yapamadılar. Gülen Cemaati’ni yardıma çağırdılar. Bu destek karşılığında devlet bürokrasisinin önemli bir bölümünü onlara teslim ettiler. Devletin olanaklarını, mallarını, mülklerini yağma Hasan’ın böreği, onlara ikram ettiler. Sonra birlikte Kürtlere, solculara, Alevilere ve onlara biat etmeyen kim varsa onlara yöneldiler.
Siyasi irade onlarda, uygulayan polis, savcı, yargıç onlardaydı. Ne yaptılarsa birlikte yaptılar. Birbirlerinden bir milim farkları yok. İşledikleri suçlarda bir gram bile eksiklikleri söz konusu değil.
Sonra iktidarı paylaşamayıp birbirlerine düştüler. Bu sefer siyasi güç onlarda olduğu için ortaklarını tasfiyeye yöneldiler. Bu arada milletin dönüp de onlara, "Yahu siz onların suç ortaklarısınız" demesini engellemek için de dahiyane bir formül buldular.
Herkesi geri zekalı zannedip, "Kandırıldık, Allah bizi affetsin" dediler.
‘FETÖ’cüleri tasfiye ediyorlardı ama onların da ipliği iyice pazara çıkmaya başlamıştı.
7 HAZİRAN'DAN SONRA YENİ KOALİSYON
Başta Kürt siyasi hareketi olmak üzere muhalefet giderek güçleniyordu. İktidarları giderek zor ayakta durur hale gelmişti.
Üstelik de inanmadıkları halde, istikrara ihtiyaçları olduğu için Kürt meselesini çözeceklerini söyleyip bir barış sürecini kabul eder görünmüşlerdi.
7 Haziran seçiminde ortaya çıkan sonuç sadece onları değil temizlediklerini iddia ettikleri vesayetçi derin devleti de endişeye sevketti. Kürtlerin ülkedeki sol ve demokrat muhalif güçlerle birlikteliği onları korkuttu. Onları, derin devlet ve MHP’nin devletçi kesimi ile işbirliğine ve sonra da koalisyona yöneltti.
Arkasından devletten aldıkları güçle barış masasını devirdiler ve Kürt meselesini savaşla çözeceklerini zannettiler. İki yıl içinde asker, polis, gerilla, sivil 3 bin insanın ölümüne, Kürt şehir ve kasabalarının yakılıp, yıkılmasına ve yüzbinlerce insanın göç etmesine sebep oldular.
Barıştan vazgeçip savaşa yöneldikleri için ülke bir darbe sürecine girdi.
Yukarda anlattık, 15 Temmuz darbesi planlanmış bir darbeydi. Ortaya çıkan sonuçlar ancak bir darbe sonrasında gerçekleşebilecek sonuçlardır.
Yani en son darbeden de yine onlar kazançlı çıktı. Darbe sayesinde bütün muhaliflerden, düşmanlarından kurtuldular. Ya da öyle zannettiler. Çünkü onlar düşmansız yaşayamazlar.
Bu sefer yeni koalisyon ortağıyla aralarında sorunlar çıktı. Çünkü onlar tamamen kendilerine bağlı, reislerine biat etmiş militan bir ordu istiyorlar. Ortakları ulusalcılar ya da Kemalistlerin bir kesimi diyelim bunu kabul etmiyor. Üstelik AKP’nin büyük bir tasfiyeye hazırlandığını biliyorlar.
Onlar, Kürtleri ve Kürtlere destek olan demokrat, sol güçleri ezerken, uyduruk gerekçelerle hapse atarken ve katlederken bu koalisyona toz kondurmadılar.
Ama şimdi yine telaştalar. ‘Ya yeni bir darbe olursa’ diye suları köpürtüyorlar.
Belki de yeniden böyle bir şeyi temenni ediyorlar.
"Bir darbe girişimi de Kemalistler yapsa da şu işi tamamen bitirsek, ülkede muhalif namına ne varsa temizlesek ve rahatlasak" diye düşünüyorlar.
Yani aslında darbeleri asıl onlar seviyorlar.
Çünkü biliyorlar ki, her darbeden kazançlı çıkan yine kendileri oluyor.
Eğer gerçekten darbelere karşı olsalar, 15 Temmuz Erdoğan darbesine karşı çıkarlardı.
"KEMALİST DARBE OLUR MU?" DİYENLER
Şimdi, "Kemalist darbe olur mu?" falan diye sızlanmalarının gerçek nedenini yazımın başında belirttim.
Yine milleti korkutup AKP’ye yönelmelerini istiyorlar. Yapılan onca zulme, haksızlığa ve hukuksuzluğa rağmen insanlar hala onların bu zalim iktidarını desteklesin istiyorlar.
Darbeler olmasın diyorlarsa bu darbe ortamının hemen bitmesini ve öncelikle OHAL’in hemen kaldırılmasını savunmaları gerekir. (Sıkıysa tabii).
Yandaş olduğu halde bir süredir iktidara yönelik uyarılar yapan ve temkinli yazılar yazan Ahmet Taşgetiren ne diyor, ‘Yangının bu safhasında’ başlıklı yazısında?
"(…) Kamudan ihraç edilenler, gözaltına alınanlar, tutuklananlar, haksızlığa uğradığına inananlar, haksızlıktan kurtulmak için nasıl yol tutacağını bilemeyenler, OHAL Komisyonunun problemleri çözüp çözemeyeceği konusunda tereddüt yaşayanlar, itiraflar, ihbarlar, itirafçı ve ihbarcı diye bilinenlere yönelik öfkeler, kamudan ihraç edilenlerin iş arama – bulamama, çocukların torunların baba - dede evine sığınmaları, oradaki huzursuzlukları...
....
Şu yukardaki toplumsal olgunun siyasi anlamı da değerlendirmelere karışıyor. Hep söyledim, bir adam bir adamdan ibaret değil bu işte. Evine sığınılan büyük babalar, anneanne, baba anneler, işten atılanların her gün iş arayış hikayesini dinleyen, ya da cezaevine konanların aile ortamına yansıyan duygularına tanık olan çevre... Bu işin 2019'a muhtemel yansıması konuşuluyor her yerde."
Yani durum kritik. 2019 çantada keklik değil. Zulme, hukuksuzluklara ve baskılara karşı tepkiler çığ gibi büyüyor.Kendi yandaşları da durumdan hiç hoşnut değil.
Eh, ulusalcılarla koalisyonun bozulduğu bu günlerde biraz darbe korkusu pompalamanın tam zamanıdır.
NOT: Bu dava bir hukuk rezaleti olarak tarihe geçecek
Ben yazıyı bitirdiğim sırada Cumhuriyet Gazetesi’nin yazar ve yöneticileriyle ilgili davadan ara karar çıktı. Tutuklu arkadaşlarımızdan 7’sinin salıverilmesine karar verildi ama 4’ü hakkında tutukluluk, daha doğrusu tutsaklık durumu devam ediyor. Mahkeme heyeti böylece talimatla açılan bu davanın talimatlarla devam ettiğini de göstermiş oldu. Ayrıca tutuklu arkadaşlarımızın tutukluluk hallerinin devamı için Can Dündar’ın yurt dışına çıkmak zorunda kalışını gerekçe olarak göstermesi de arkadaşlarımızın rehin alındığının çok somut delili olarak belgelenmiş oldu.
Mücadele devam ediyor.