Çandar'dan Erdoğan'a 'hakemlik' yanıtı: Anayasa'ya göre böyle bir yetkisi yok

HEDEP Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar, AYM ile Yargıtay arasındaki yargı kriziyle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'hakemlik' sözlerini eleştirdi. Çandar, "Anayasa'nın 104'üncü maddesine bakarsak böyle bir yetkisi yok" dedi.

Artı Gerçek - Hakların Eşitlik ve Demokratik Partisi (HEDEP) Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar'ın 24 Kasım'daki TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı 2024 yılı bütçe görüşmelerinde konuştu. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi tartışmalarıyla ilgili konuşan Çandar, " Sistem âdeta bir kriz üretim merkezi gibi çalışıyor ve korkarım hep böyle olacak çünkü temelinde, kuruluşunda hukuksuzluk var" dedi.

Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay arasında yaşanan yargı krizi için Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'hakemlik' sözlerine de dikkat çeken Çandar, "Sayın Cumhurbaşkanı da 104'üncü maddeyi hatırlayarak kendisinin hakem olduğunu söylemişti ama bir kere 104'üncü maddeye göre böyle bir yetkisi yok, çünkü Anayasa'nın 153'üncü maddesine bakılırsa ne yapacağı ne yapması gerektiği orada açıkça ifade ediliyor" diye konuştu.

‘CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ BİR KRİZ ÜRETİM MERKEZİ GİBİ ÇALIŞIYOR’

Çandar, bütçe görüşmelerinde yaptığı konuşmada şunları söyledi:

Bugün Cumhurbaşkanlığı bütçesi tartışılıyor, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi üzerinden bir tartışma söz konusu. Anayasa değişikliğinin yapıldığı 2017 yılından bu yana Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi âdeta bir kriz üretim merkezi gibi çalışıyor ve korkarım hep böyle olacak çünkü temelinde, kuruluşunda hukuksuzluk var. Anayasa Hukuku otoritesi Serap Yazıcı, önceki gün Adalet Bakanlığı bütçesi görüşmesinde bunun nedenini işaret etti.

Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sisteminin kabul edildiği 2017 yılının özel şartlarında yeterince serbest tartışma yapılmadan halk oylamasına geçildiğine işaret etti ve Anayasa değişikliği seçim mevzuatımızda mühürsüz oy kullanımına izin verilmemesine rağmen o halk oylamasının mühürsüz oy kullanımı sayesinde yapıldığı ve dolayısıyla baştan itibaren meşruiyetine gölge düştüğüne işaret etti.

‘HUKUK, HATTA SİYASİ REJİMLER TARİHİMİZİN EN BÜYÜK KRİZİNİ YAŞAMAKTAYIZ’

Şimdi, bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi bir anlamda, bir bakıma ceketin iliklenmesine ilk düğmenin yanlış iliklendiği noktadan başlanmasına benziyor, ondan sonraki bütün düğmeler kendiliğinden ister istemez yanlış ilikleniyor ve nitekim, bugün geldiğimiz noktada bir sürü krizin yanı sıra -ekonomik kriz konusunda, bunun bütçeye etkileri üzerinde yeterince duruldu, ben oraya girmeyeceğim ama- sanırım hukuk tarihimizin hatta siyasi rejimler tarihimizin en büyük krizini şu anda yaşamaktayız; yargı krizi ve bilindiği gibi Yargıtay kararı, Yargıtay 3. Ceza Dairesi ile Anayasa Mahkemesi arasında akıl almaz, emsali bulunmayan bir durum ortaya çıkmıştır.

'CUMHURBAŞKANI’NIN BÖYLE BİR YETKİSİ YOK'

Sayın Başkan Mehmet Muş, daha önceki çeşitli vesilelerle -benim şahsen pek gerekli görmediğim biçimde ama- Anayasa maddelerini okumayı seviyor, ona bir hatırlatmayla belki yol alabiliriz.
Anayasa'nın 104'üncü maddesi Cumhurbaşkanının görevlerini tanımlarken "Anayasa'nın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin eder." demişti. Sayın Cumhurbaşkanı da 104'üncü maddeyi hatırlayarak kendisinin hakem olduğunu söylemişti ama bir kere 104'üncü maddeye göre böyle bir yetkisi yok, çünkü Anayasa'nın 153'üncü maddesine bakılırsa ne yapacağı ne yapması gerektiği orada açıkça ifade ediliyor.

Anayasa'nın 153'üncü maddesi "Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar." diyor. Cumhurbaşkanının bu maddeyi uygulaması yeterliydi, hakemliğe kalkması gerekmiyordu ve bu maddeyi uygulaması hâlinde yüz yüze bulunduğumuz ve nasıl aşılacağını kimsenin bilemediği yargı krizi ortaya çıkmazdı.

'DEMİRTAŞ VE KAVALA KARARLARININ TANINMASI GEREKİYOR'

Aynı şekilde, Anayasa'nın 90'ıncı maddesi de ciddi bir şekilde ihlal edilmektedir. Bu 90'ıncı maddeye ilişkin olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına uymama söz konusudur. Oysa biz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni 1950 yılında Menderes Hükûmeti zamanında kabul ettik, 1953 yılında uygulamaya geçildi, 1987 yılında Turgut Özal döneminde bireysel başvuru hakkı kazanıldı ve yine 1990 yılında, yine Turgut Özal'ın Cumhurbaşkanlığı döneminde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin zorunlu yargı yetkisi kabul edildi.

Şimdi, yapılması gereken ki 2004 yılında AK PARTİ iktidarı ve Başbakan Tayyip Erdoğan'ın yönetimi altında eklenen bir hususla 90'ıncı maddesinin uygulanması halinde şu anda Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala'ya uygulanan hükümlerin, daha doğrusu yürütme tarafından tanınmayan hükümlerin uygulanması gerekiyor.
Eğer bunlar yerine getirildiği takdirde, bunların uygulanması gerektiği takdirde Türkiye'nin hukuk devleti olma ve dolayısıyla Anayasa'nın 2'nci maddesine uygun bir sonuç elde edeceğimiz tabii olacaktır.

'ANAYASA’YA RİAYET EDERSENİZ, ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ İÇİN BU MECLİSİN KARŞISINA GELME İMKÂNINI ELDE EDERSİNİZ'

Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, şayet Cumhurbaşkanımıza Anayasa'nın 104'üncü maddesine tam riayet edip, 153'üncü maddesinin uygulanması ve 90'ıncı maddesinin uygulanmasını temin ederse; bu takdirde, Anayasa'nın uygulanabilirliği ve hukuk devleti usullerinin yerine Anayasa'nın 2'nci maddesine uygun bir şekilde yerine getirildiği ortaya çıkarsa o zaman Anayasa değişikliği için, çok üstünde durulan, altı çizilen Anayasa değişikliği için bu Meclisin karşısına gelme imkânını elde edersiniz. Size başarılar diliyorum." (HABER MERKEZİ)