Özcan Kırbıyık: Birakujî meselesi tıpkı bir hayalet gibi Kürt toplumuna musallat oluyor
Ferid DEMİREL
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 13 yıl aradan sonra 23 Nisan 2024 tarihinde Bağdat ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne (IKBY) bir ziyaret gerçekleştirdi. Ziyaretin ana gündem maddelerinden biri 'PKK’ye karşı olası büyük operasyon'du.
Türkiye ve Bağdat yönetimlerinin yanı sıra IKBY ve onun başat gücü olan Kürdistan Demokrat Partisi’nin (KDP) söz konusu 'operasyona' katılma ihtimali, Kürtler arasında yeniden bir “Birakujî” yani “Kardeş kavgası” tartışmasına yol açtı.
1970’li yıllardan bu yana Kürt hareketlerinin birbirleriyle çatışması, bu çatışmaların silahlı bir şekilde gerçekleşmesine, Kürtçe’de “Birakujî” deniyor.
Kürt hareketlerinin ve Kürt toplumunun ana gündem maddelerinden biri olan “Birakujî” konusunu, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden “Modern Kürt Siyasal Hayatında Birakujî (Kardeş Katli) Olgusu: Şemdinli Örneği (1978 ve Sonrası)” yüksek lisans tezi ile mezun olan sosyolog Özcan Kırbıyık ile konuştuk.
Birakujî uzun yıllardır Kürtler’in ana gündem maddelerinden biri. Belli aralıklarla gündemin alt sıralarına düşse de sürekli tartışılan bir konu. Birakujî nedir, bu kavram bize ne anlatıyor? Neden bu kadar gündem oluyor? Kürt örgütleri, siyasi yapıları, silahlı hareketleri arasında yaşanan çatışmalar ilk kez ne zaman Birakujî olarak tanımlandı?
Birakujî’nin Kürt siyasal hayatı açısından modern bir kavram olduğunu söylemek mümkün. Etimolojik olarak “bira” kardeş, erkek kardeş anlamında, “kujî”, “kuştin” de öldürmek anlamında Kürtçe’de kullanılmaktadır. “Erkek kardeşin öldürülmesi, erkek kardeşlerin birbirini öldürmesi” anlamında kullanıldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Türkçeye genel olarak “kardeş katli” olarak çevriliyor ama aslında orada “bira” kelimesi Kürtçede erkek kardeş anlamında kullanılır. Nihayetinde, yüksek lisansımı üzerine yazdığım Birakujî, bir erkek icadı. Zira, bu çatışmaların esnasında karar merciinde olanlar, genelde siyasi Kürt elitleri oluyor. Bunlar da ekseriyetle erkeklerden müteşekkil bir gruptan oluşuyor.
Birakujî kavramının ilk kez nerede ve neden ortaya çıktığı konusunun son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Kürt toplumsal yapısı içinde ve zamanın herhangi bir anında ciddi manada çatışmalar olagelmiştir. Fakat modern Kürt tarihi içinde, Kürt partileri veya grupları arasındaki çatışmaların yarattığı yeni toplumsal travmalar, Kürtlerde yeni kavramsallaştırmaları ortaya çıkardı.Birakujî bunlardan en sansasyonel olanlarından biri.
'BİRAKUJÎ’DEN ÖNCE DE BİRAKUJÎ VARDI'
Birakujî kavramından önce ortaya çıkmış başka kavramlar vardı. “Cahş” kavramı buna örnek verilebilir. Türkçe'de “sıpa” anlamına gelen bu kavram 1966 yılında dönemin Irak Başbakanı'nın yanında yer aldığı itham edilen İbrahim Ahmed ve Celal Talabani'nin önderliğindeki KDP içerisindeki “yenilikçi grubu” tanımlamak için kullanılıyordu. O dönem Bağdat'ta yayın yapan KDP'nin yarı resmi ya da resmi gazetesi olan El- Teakhi Gazetesi ve Îzge Dengê Kurdistan Radyosu, her gün Celal Talabani ile İbrahim Ahmed için “cahş” kavramını kullanmaktaydı. Günümüzde Türkiye'de özellikle Türkiye sınırları içindeki Kürt siyasetini bastırmak için bir araya getirilen korucular için kullanılıyor.
f
Yani Birakujî’den önce de Birakujî vardı. 1970’lerin sonundan itibaren Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB), KDP ve PKK arasında cereyan eden çatışmaların temeli, 1960’ların Kürt siyasetinin halet-i ruhiyesine kadar götürmek mümkündür. Modern Kürt siyasi tarihinde “Düşman kardeşler” süreci bu şekilde başlıyor. Birakujî kavramsallaştırmasından önce “şerê navxweyî” ya da iç çatışma kavramının kullanıldığını görüyoruz.
Birakujî ile ilgili teziniz “Şemdinli Örneği”ni ele alıyor. Şemdinli Örneği”nin ne özelliği var? Kürtlerin toplumsal hafızasında nasıl yer alıyor?
Bu mesele esas olarak Irak Kürdistan siyasetinde “Karesata Hekari” (Hakkari Felaketi) olarak kabul edilen ve halen açık ve şeffaf bir şekilde ne KDP’nin ne de YNK’nin konuşmak istediği bir vaka bu. Bu olay 1977-1978 yılında Türkiye sınırları içinde kalan Hakkâri’de 800’den fazla YNK’li Pêşmergenin kaybedildiği, öldürüldüğü veya esir alındığı dramatik bir olaya tekabül etmektedir. Bu çatışmanın modern Kürt tarihi açısından özellikle de yerel dinamiklerin net olarak rol oynadığı Birakujî olgusunun bir örneği oldu.
Bilindiği üzere; 1975 yılında KYB, KDP’den ayrılan bir ekip tarafından kuruluyor. Bu süreçte YNK’nin üç önemli ismi, Hakkâri sınırları içerisinde, KDP'nin Qiyade-i Mueqqed dedikleri KDP-Geçici Komite tarafından öldürülüyorlar. Burada ilk kez Birakujî kavramının kullanıldığını tahmin ediyoruz.
İlk kez burada mı karşımıza çıkıyor kavram?
İlk kez 1978'de, Irak-Turkiye sınırındaki Jirkî mıntıkasında günlerce etrafı sarılmış bir halde tutulan KYB’nin önemli liderlerin Ali Askeri ile KDP-Geçici Komite ve yerelde Geçici Komite’yi destekleyen aşiretliler arasında yapılan görüşmelerde, “Birayê xwe nekuje” (kardeşini öldürme!) diye bir ifade geçiyor. Ama tabii ki bu işe yaramıyor. Ve Ali Askeri teslim alındıktan sonra öldürülüp kaybediliyor.
1978 Birakujî’sinin simge isimleri, KYB’nin çok önemli isimlerinden, askeri kanat sorumlusu Ali Askeri ile birlikte diğer önemli iki ismi, Dr. Halit Said ve Hüseyin Babaşêx’in Haziran 1978 yılında öldürülmesiyle, bu süreç son derece dramatik bir hal alıyor. “Aşbetal” denilen 1975 yılında, KDP'nin Irak'ta Baas Yönetimi ile olan çatışmasını bitirip İran'a çekilmesi, oradan bir kısmının Lübnan'a, Beyrut'a gitmesinin ardından YNK’nin Şam'da kurulup savaşma kararı alması ile 1978 Birakujî arasından bir bağlam var.
'BİLİNENİN AKSİNE KDP VE PKK ÇATIŞMASINDAN DOĞMUŞ BİR KAVRAM DEĞİL'
Yine bu dönemde Qiyade-i Mueqqed dedikleri 1976'da, liderliğini Sami Abdurrahman ve perde gerisinde İdris Barzani'nin olduğu bir ara geçiş dönemi yönetimi kurulduğunu görüyoruz. O dönemde İran üzerinden gelen güçlerin en yakın yer olan Hakkari, Şemdinli ve Jîrkî bölgesi olan Beytüşşebap, Uludere gibi sınır yerlerinden Irak’a girmeye çalıştıkları sırada, Ali Askeri’nin yerel halkın çatışmalara dahil olmamaları ve çatışmaları bitirmeleri için “birayê xwe nekuje”, “kardeşlerinizi öldürmeyin” dediğini, ilk elden tanıklardan öğreniyoruz.
“Em birayêd hev in", “Yekûdu nekujin” (Biz kardeşiz, birbirimizi öldürmeyelim) deniliyordu.
Sonrasında Türkiye'de o dönemde belli başlı dergiler bu kavramı kullanmaya başlıyor. En sonunda da Birakujî olarak son halini aldı. Yani bilinenin aksine KDP ve PKK çatışmasından doğmuş bir kavram değil.
Birakujî’nin, kavramsallaştırılmasından önce var olduğunu söylüyorsunuz. Kürtlerin tarihinde çok fazla aşiret kavgası var. Bu aşiret kavgalarını da Birakujî olarak değerlendirmek gerekiyor mu?
Aşiretler arasındaki kavga, kan davasıdır. Şimdi bence bunu tartışmalıyız. Kan davası ile Biraûjî arasındaki fark nedir? Şimdi kan davası dediğimiz şey esas olarak daha çok feodal duygulardan, feodal arzulardan, dinamiklerden müteşekkil olan bir şey. Bunun içinde politika kısmı elbette ki vardı. Fakat Birakujî kavramının ortaya çıkması, Kürt siyasal hayatında partilileşme ve hatta çok partili hayatın, özetle 1975 yılında YNK’nin ortaya kurulması ile kavramsal çerçevesi oluşturuldu. Sonrasında işte PKK’nin ortaya çıkmasıyla birlikte, Kürt partilerinin birbirlerinin iktidar alanlarına temas etmeye başlamasıyla bu durum yeni bir boyut kazandı. Böylece, Kürt partileri arasındaki Birakujî çatışmaları, farklı nedenlerle ve farklı dinamiklerle ortaya çıkmaya başladı.
Siyasi partiler modern oluşumlar ve modern oluşumlarda demokrasi, seçim, sandık, tartışma kültürü esas olandır. Ama Kürtler’in siyasi oluşumları birbirleriyle iletişimlerini silahla kuruyorlar. Silah niye bir seçenek oluyor?
Bence bunun birden fazla nedeni var. Örnekleri itibariyle baktığımızda, Kürt liderlerin taşımış oldukları yönler önem arz ediyor mesela. Çünkü partiler, liderlerin yön ve yöntemlerine, karizmasına göre şekilleniyor. Ortadoğu coğrafyası içerisinde şekillenmiş olan parti ya da hareketlerin içinde bir de feodalitenin olduğu, aile bağlarının çok güçlü olduğu göz önünde tutulduğunda, tabii ki grup içi dayanışma ve dayanışma da benzer bir “şiddet”te olur. Haliyle dinin ve geleneksel toplumsal yapısının bu denli sert yapısı dairesinde cereyan eden iç çatışmalar da hızlı bir şekilde yayılma imkânı bulunabiliyor. Gayet tabii ki, Kürtler açısından bunun en anlamlı örnekleri KYB ve KDP çatışmalarıdır. Bu yönüyle KDP-PKK, KYB-PKK çatışmaları birbirinden ayrışıyor. Hem de ciddi bir manada ayrışıyor.
Nasıl?
KDP-KYB çatışmalarında, bu partinin siyasal elitleri arasında başlayan iktidar ve kimi zaman da imtiyaz çatışmaları, kısa bir sürede parti tabanlarına yansıması ve geniş bir alana yayılması bu yüzdendi. Esas itibariyle bence daha ilginci olanı budur. Hakkari ya da Behdinan bölgesindeki 1978 Birakujîsi’ni dert edinmemin ve yazmamın nedeni buydu. Zira, KDP ve YNK gibi iki tane Irak-Kürdistan Bölgesel Yönetimi partisinin gelip Türkiye sınırları içerisinde birbirini öldürmesi, dönemin Türkiye devletinin Kürt politikası konusunda durduğu yer göz önünde tutulduğunda, ziyadesiyle enterasan bir olay olarak karşımızda duruyor.
'AŞİRETLER HEMEN HEMEN BÜTÜN BİRAKUJÎ’LERDE ANA AKTÖRLER OLARAK DAHİL OLDU'
Birakujî meselesinin zaman içerisinde sınırları aşan yönü ortaya çıkıyor. Ezilen bir ulus olarak Kürtlerin; kendilerini ezenlere yönlendiremedikleri öfkeleri, “bira” dedikleri kardeşlerine yoğun bir şekilde duydukları politik hınç ve feodal hınç olarak kendini dışa vurmuş oluyor. Az önce işaret ettiğim üzere, aşiretler hemen hemen bütün Birakujî’lerde ana aktörler olarak dahil oldu. Kimi korucu olarak, kimi gönüllü savaşçı olarak, kimi zaman da desteklediği tarafından istihbari elemanı olarak. Ama mutlaka Birakujî’lerin yaşandığı alanlarda aşiretler önemli bir aktör haline gelir.
Aşiretler neden dahil oldu? Nasıl bir ilişki vardı siyasi partiler ile aşiretler arasında?
Ben master tezimi yazdıktan sonra bana gelen tepkilerden örnek vererek cevap vermek istiyorum buna. Adı Birakujî’lerle anılan bazı aşiretlerin tanıdığım mensupları, “Keşke bu konuyu hiç yazmasaydın, bu meseleyi konuşmanın ne alemi var? Geçmiş bitmiş şeyler” şeklinde dostane konuşmaları oldu. Elbette ki, beklediğim tepkilerdi bunlar. Fakat işin ilginç tarafı, tezi yazmadan önce ulaşmaya çalıştığım ve çoğunun konuşmak istemediği görgü tanıklarının, tez yayınlandıktan sonra gayet cesurca konuşmaya ve yüzleşmeye davet eden konuşmaları beni mutlu etti.
Hatta hiç unutmuyorum; saha çalışmalarım esnasında bazıları yazmamam için baya bir diretmişti. Bunun nedeninin de şu olduğu düşüncesindeyim: Birakujî meselesi tıpkı bir hayalet gibi sürekli Kürt toplumuna musallat oluyor. Sanki her an hortlayacakmış gibi. Bu nedenle Kürt kamusunda bu meselesinin yazılması ve soğukkanlı bir şekilde ele alınmasından korkuluyor. Çünkü bu mesele tartışıldığında, bir yerinden Kürt aydınına, Kürt akademisyenine, Kürt gazetecisine, Kürt siyasetçisine veya kendi halindeki sıradan bir Kürt’e mutlaka değiyor. Bu da bir gerilime neden oluyor. Bu gerilimin yönetilmesi de kolay olmuyor.
Günümüzde de halen o dönemden kalma ilişkilerin devam etmesiyle de ilgili olabilir mi?
Kesinlikle öyle. Tam olarak oraya temas etmek istiyordum. Örneğin 60’ların ve 70’lerin Pêşmergeleri, şu an örneğin Hakkari'de, Şırnak'ta yaşıyorlar. O dönemi ve sonrasındaki 90’ların Birakujî’lerinin tümünü hatırlıyorlar. Bunlar halen KDP üyesi ve çoğunun çifte vatandaşlığı var. Haliyle, KYB, KDP, PKK ilişkileri devam ediyor. Bir de, bu kişilerin aşiretlerini bölen bir sınırdan bahsediyoruz. Yani geniş ailelerinin bir kısmı Irak sınırları içinde kalmış, bir diğer kısmı da Türkiye sınırları içinde kalmış durumda.
Birakujînin şu tarafı çok tartışılmıyor; KDP’ye, KYB’ye veya PKK’ye karşı çatışan Kürt grupları sadece menfaat ya da imtiyazlar için çatışmamışlar. Koruculuk sisteminin ve 1960’larda Molla Mustafa Barzani’ye karşı Irak’ta Kürt aşiretlerden müteşekkil olarak kurulan “Selahattin Eyyubi Tugayı”nın içinde yer alanları, bunun dışında tutarak söylüyorum tabii ki.
Bunların hepsi bir toplumsallık, yepyeni bir hafıza yarattı. Böylece Kürt siyasi grupları çatışarak birbirini öğrenmeye ve birbirine değmeye başladı. Bu durum ilerleyen süreçlerde, maalesef ki anakronik bir politik alışkanlığa dönüştü.
Mesela 2000’lerden sonra Birakujî’nin dinamikleri değişmeye ve daha da içinden çıkılmaz bir hal almaya başladı. Çünkü, işin içine partilerin yayın ve medya organları, zaten var olan ama daha da görünür olan hegemonik güçler girdi. Yine nispeten uluslararası arenada daha “legal” kabul edilen kimi Kürt partilerin Birakujî’lerden önce veya sonrasında diplomasi ve diasporayı kullanması, uluslarası muhtelif dernek ve sivil toplum örgütleriyle bunu desteklemesi izlemiştir.
İşin içine sivil toplum, medya, diplomasi girmişken silahlı çatışma riskinin bertaraf olması gerekmiyor mu? Konuşma, diyalog zemini oluşmuyor mu?
Kürt siyasi grupları arasındaki çatışmaların başlamasıyla beraber, saydığınız dinamiklerin hepsi cereyan eden çatışmalar konusunda bir tür meşrulaştırıcı ya da rıza üretici mekanizmaya dönüşmeye başlıyor. Kendi tezimden bir örnek verebilirim bu konuda: 1978 Birakujîsi için konuştuğum, görüştüğüm kişilere neden KDP'nin Pêşmergelerinin safında yer aldınız da YNK’nin Pêşmergelerinin yanında saf tutmadınız diye sordum.
Aldığım cevaplar şunlar olmuştu; birincisi, bunlar Sorani konuşuyor, bizim gibi değillerdi. İkincisi, bunlar dindar değiller, bunlar komünist! Yani KYB’lileri ve Talabani’ye destek verenleri dinsiz olarak kodlamışlar bir kere. Bu da kendiliğinde oluşabilecek bir algı değil. Belli ki daha bir kamuoyu çalışması yapılmış, dönemin şartları içinde. Yine onlara göre KYB’liler, Mela Mustafa'ya başkaldırmış insanlar ve ona ihanet etmişler. Bu yüzden bunun bedelini ödemeleri lazımdı! Bu işin meşrulaştırıcı kısmı.
Ali Askeri'nin öldürüldüğü alanda olan bir eski Pêşmergeyle, KDP Geçici Komitesi üyesi olan biriyle tanıştım. Kendisinin rivayeti şu yöndeydi; Ali Askeri ve yanındaki Pêşmergeler çatışmak istemiyordu, Geçici Komite ve yerel aşiretliler tarafından etrafı sarılmıştı. Aç bir şekilde bekliyorlardı. Hatta atlarını kesip yiyecek bir duruma gelmişlerdi. Çatışmak istemiyorlardı. Silahları da yeterince zaten yoktu. Orada bulunan insanlar, yerel aşiretler KYB’lilerle çatışırken kiminle çatıştıklarını çok iyi biliyorlar. Yani tanıyorlar ve biliyorlar Ali Askeri’yi.
Türkiye, Irak, İran ve Suriye, Birakujî süreçlerinde ne kadar etkililer ve nasıl bir rol oynuyorlar?
Esas itibariyle, Birakujî’lerin ön hazırlık sürecinde birinci dereceden etkin olan aktörlerin başında devletler geliyor. Ben bunlara uluslararası aktör ya da bölgesel aktörler olarak ikiye ayırıyorum. Birakujî’lerin yaşandığı dönemlerin Kürtlerin ya da bölgenin mutlaka kriz içinde olduğu anlara denk gelmesinin tesadüf olmadığını düşünüyorum. Bizim az önce söylemiş olduğumuz gibi, Birakujî kavramının ortaya çıktığı ilk dönem olan 1975, yani bunun kavramsallaştırıldığı dönem, 1975'te KDP’nin “Aşbetal” kararı aldığı bir dönem. Cezayir Antlaşması imzalanmış, Irak ve İran OPEC toplantısında barışmıştı. Irak’raki Kürtler İran'a sürülmüştü. “Aşbetal”a göre hiçbir Pêşmerge Irak’ta kalmayacaktı. Üç yıl aradan sonra bu sefer KYB- KDP birbirlerini öldürmeye başlamışlardı.
'KÜRTLER KENDİ ARALARINDA EN FAZLA İTTİFAK KURMASI GEREKEN DÖNEMDE ÇATIŞMAYI YEĞLEDİ'
1980'lere doğru, yine o dönemde de büyük Birakujî’ler yaşandı. 1979’da İran-İslam ihtilali yaşandı. 1980’de Türkiye'de askeri darbesi yaşandı. Yine Irak'ta Bağdat rejimi güç kazanmaya başladı. Benzer şekilde Suriye'de de BAAS rejimi güçlü bir şekilde ortaya çıktı. Dolayısıyla buralar hep bir kriz kaynağıydı ve bu kriz kaynağında Kürtler bir şekilde orada kendi aralarında en fazla ittifak kurması gereken dönemde çatışmayı yeğledi.
1980'lerin sonlarından 90'ların başına kadar net bir şekilde görülen sınır ötesi operasyonların, esas itibariyle Birakujîlerin tetiklenmesinde çok büyük etkisi oldu. Çünkü sınır ötesi operasyonlarda KDP ve KYB, kimi zaman destekledikleri ve PKK'ye karşı yürütülen sınır ötesi operasyonlarda direkt yer aldılar.
Benim Birakûji’yi hem beden hem de kimlik yarılması olarak tarif etmemin nedeni Kürtlerin, Kürt siyasal hareketinin içindeki hem sempatizanları hem de parti üyelerinin değil, aynı zamanda tabanda da bir kimlik yarılması meydana geliyor olmasındandır.
Sonra bunun içine bu modern anlamda söylediğimiz gibi aygıtlar girmeye başladı. KDP, 1977'de radyo kuruyor Şemdinli’de. Adı; Îzge Dengê Kurdistane. 1978'deki Birakujî’de bu radyonun inanılmaz bir etkisi olduğunu anlıyoruz. Birakujî öncesinden ciddi bir propaganda süreci yürütülmüş o bölgede. “Celal Talabani haindir, komünisttir, dinsizdir” gibi çok sayıda yayın yapılıyor. Saati de her akşam saat 19’da. Hatta radyoyu dinleyenlerin aktardığına göre anonsu da şu şekildeymiş “Kürdistan'ın Sesi Îzge, Şemdinli'den haber bildiriyor!”
Güney Kürdistan'ın siyasi hareketlerinden birinin Şemdinli'de kurduğu bir radyo istasyonu ama Güney Kürdistanlı başka bir siyasi harekete karşı propaganda aracı olarak kullanıyor öyle mi?
Aynen öyle. Şemdinli'de kuruyor bunu ve Orta Doğu'nun her yerine yayın yapıyor. Bunu 1977’de kuruyor. Irak-Türkiye sınırında bulunan Şuwa Herkiya diye bir köy var, Şemdinli’ye bağlı. Orada kuruluyor. Radyo istasyonu, politik duruma göre Irak bazen de Türkiye sınırına taşınıyor. Bazen aynı günde bu işlem yapılıyor. Yerel halk taşıyor tabii. BAAS rejimi saldırdığında Türkiye sınırına getiriyorlardı. Türkiye'de saldırı olduğunda, Irak sınırına taşıyorlardı.
Seyyar bir radyo yani.
Evet, öyle demek yanlış olmaz ama Ortadoğu'nun hemen her yerine yayın yapıyordu ve bu 1977 yılında kuruldu. Bunun kuruluş hikayesini tanıklar şu şekilde aktarıyor;KDP-Geçici Komite’nin desteğiyle, Diyarbakır'dan, Batman'dan, Antep'ten radyonun farklı parçaları bir araya getirilmiş. Profesyonel insanlar her biri bir parça getirmişler Şemdinli’ye. Arabayla Şemdinliye kadar getirmişler. Köy yolunda da katırlarla, atlarla götürmüşler Şuwa Herki’ya köyüne. Parçalar halinde. Birleştirmişler ve bir radyo istasyon kurmuşlar. 1977'den bahsediyoruz şimdi. Burada saat 19.00'da KDP- Geçici Komite Pêşmergelerinin operasyonları için şifreli şarkılar veya mesajlar yayınlıyordu. Bu şekilde yayın yapıyorlar ve oradan bütün köylülere şarkılar, şiirler yoluyla mesaj gönderiliyor. Örneğin, herhangi bir şarkı çalınıyor, diyor ki bu “şarkımız şu şu köydeki, şu kişiye hediyemizdir”, oradaki kişi bilir ki, o mesaj onadır.
'HİZBULLAH VE PKK ARASINDAKİ ÇATIŞMANIN BİRAKUJÎ OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜYORUM'
1970'ler Kürt hareketleri arasındaki çatışma sürecinin yoğun olduğu yıllar. Pek çok Kürt örgütü birbiriyle çatışma halinde. 1990'ların başında da PKK ile Hizbullah arasında bir çatışma yaşanıyor. Birakujî tartışmalarında bu çatışmaları nasıl konumlandırıyorsunuz?
KYB, PDK ve PKK arasındaki çatışmaları Birakujî olarak ele alıyorum. Fakat Hizbullah'ın bambaşka bir yapıya sahip olduğunu düşünüyorum. Onu ayrıca değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Sosyolojik olarak Hizbullah ve PKK arasındaki çatışmanın Birakujî olduğunu düşünmüyorum. Nedeni de şu: Şimdi bir çatışmayı Birakujî kılan şeyler vardır. Kürdistan, Kürt coğrafyası, Kürt dili, sömürge karşıtlığı, Kürt yurdunu özgür kılma gibi idealler. Bu şekilde bir ideali hiçbir zaman olmadı Hizbullah'ın. Hatta Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu 17 Ocak 2000’de Beykoz’da öldürüldüğünde, ele geçirilen belge ve bilgilerde net olarak devlet destekli olduğu anlaşılıyor.
Daha önemlisi, ilginç bir yapısı vardı Hizbullah'ın. Bu grubun herhangi bir parti programı yoktu. Hatta kendilerini bir parti olarak değil, cemaat olarak görüyorlardı. Mesela, KDP'nin bir parti programı var, PKK'nin var, YNK'nin var. Bunların hepsinin de ideolojik arkaplanını anlatan bir iç tüzüğü, bunlarla ilgili kongre süreçleri, yönetici yapılanmaları hangi esaslara göre yapılandırıldığı gibi yönleri mevcut. Bunların hepsinin de isminde Kürt ya da Kürdistan kavramları var. Hizbullah ise bununla ilgili herhangi bir şeye sahip değil. Dolayısıyla bir tür Levathian gibi tasvir edilebilir. Yani kullanıldı ve devre dışı bırakıldı.
Sonuç itibariyle bütün bu nedenlerle Hizbullah-PKK çatışması teknik olarak da, politik olarak da Birakujî olgusunun içinde değerlendirilmesi mümkün olmayan bir örnek olduğu kanaatindeyim. Hizbullah’ın hem kendisini dini bir cemaat olarak sunması hem de devletle kurduğu organik ve inorganik bağlar yönüyle, tamamen olmasa da, koruculuk sistemine dahil olan Kürtlerin PKK ile çatışmasına daha çok benzerlik göstermektedir.
1970'lerde diğer Kürt örgütleriyle o dönem 'Apocular' adıyla bilinen PKK arasında yaşanan çatışmalar?
Hepsinin Kürdistan'a ilişkin fikirleri ve hayalleri vardı. Bir grubu beğenmek, tasvip etmek veya destekçisi olmak dışında bir bakışı açısıyla söylemek gerekirse, evet, Birakujîydi. Tam olarak aslında benim tezimin de biraz da uygulamaya çalıştığı şey buydu. Birakujîyi soğukkanlı ve rasyonel bir şekilde tartışmaya davet etmek.
Üzerinde var olmaya çalıştıkları sosyolojik bir mekan var ve bu da Kürt ve Kürdistan mekanıydı. Dolayısıyla, yani ismi üzerinde zaten, Kürdistan Ulusal Kurtuluşları ve bunların hakikaten (Türkiye) T-KDP’nin içinden sıyrılıp genç bir kuşağın ortaya çıkmasıyla oluşan bir yapı. Dolayısıyla tabii ki o minvalde almak mümkün. T-KDP’nin yöneticilerinin başına gelenler, Sait Kırmızıtoprak ve Sait Elçi’nin başına gelenler bunların hepsi kendi aralarında az önce söylediğim gibi üzerinde konuşulmadığında, bir taraf duygusal olarak bastırmaya çalıştığında, hakikatleri konuşamıyoruz. Sadece duygusal olarak rahatlama yoluna gidildiğini gördüm. Tabii İki Sait vakası Birakujîdir.
'ÇATIŞMALAR, KÜRT TOPLUMSAL YAPISI İÇİNDE POLİTİK TRAVMALAR YARATTI'
Bu nedenle tabii ki KUK'tur, Rızgari'dir, PKK, PDK, YNK arasındaki çatışmaların hepsini bu minvalde değerlendiriyorum. Keşke kamusal alanda daha rahat bir şekilde, her yönüyle tartışılabilse. Çünkü bu, Hizbullah meselesi gibi değil. Fakat dinamikleri itibariyle dediğim gibi Kürt siyasal hareketlerinin içindeki çatışmalar, bunların hepsi Kürt toplumsal yapısı içinde politik travmalar yarattı. Kürt siyasi partilerinin birbirlerine güvenmemesi sonucunu doğurdu.
Birakujî çatışmaları nasıl sona eriyordu? Hangi araçlar devreye giriyordu?
Bence durmadılar. Durdurulamadılar. Birinci taraflar yoruldular, öyle durdu bazen. İkincisi, ara verdiler kimi zaman. Yani ara verdiler diyebiliriz. Kimi zaman da uluslararası güçler, devletlerin araya girmesiyle durum stabil hale geliyor, mesela ABD örneğinde olduğu gibi KDP ve YNK’yi 1998’de Washington Anlaşması ile bir araya getirip silahlı çatışmaya son vermişti. Kürt partilerinin kendi iç dinamiklerini harekete geçirip bitirdiği Birakujî örneği olduğunu hatırlamıyorum, denk gelmedim belki.
Birakujî benzeri iç çatışmaları bu şekilde adlandıran başka toplumlar var mı?
Dünyanın farklı toplumlarında aşiretler veya benzer gruplar ya da dini gruplar, dilsel gruplar arasında çatışma yaşanır. Bu grupların parti kurup çatışması da görülebilen bir şey. Fakat, asıl enteresan ve üzerinde durulması gereken nokta şu; devlet dışı olan grupları farklı ülkelerin kimliklerini taşıyıp, farklı ülkelerin sınırları içerisinde birbirleriyle çatışmasıdır. Kürtler bunun nadir örneklerinden biridir. Bu yönüyle ben Birakujîye Kürtlerin iç savaşı diyemedim.
Faysal Dağlı’nın kitabında buna Kürtlerin “iç savaşı” deniliyor. Şimdi bizim buna iç savaş diyebilmemiz için, iç savaşın siyaset biliminin gerektirdiği prensiplerini taşıması gerekir. Çatışan bu insanlar bir kere resmi kayıtlara göre Irak vatandaşı, bir kısmı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, yani resmi kayıtlara göre bunlar aslında Kürt değiller. Biri Arap, öbürü Türk. Resmi tanımlama böyle diyor! Dolayısıyla, bu durumda Kürt-Kürt değil, Arap-Türkler çatışması oluyor bu.
Bu yönüyle elbette ki Endonezya örneği var, Güney Amerika'da birçok ülkede bunun örneği var. 20. Yüzyıl’ın başında Avrupa'nın birçok ülkesinde, mesela İspanya'da benzer bir örnek var. Fakat, Baskların, Katalanların tanımlanmış, yasal olarak statüleri var. Kürtlerin ise siyasal ve hukuki olarak herhangi bir yasal karşılığı, statüleri olmadığı halde parti kurma deneyimi ile birbirleriyle çatışmaları istisna örneklemi temsil ediyor. Daha önemlisi de başka ülkelerde buna isim verilmiyor. Direkt sivil savaş, iç savaş kavramları kullanılırken Kürtler ise Birakujî kavramı gibi son derece çarpıcı bir kavramın kullanılıyor olması da önemli bir diğer detaydır.
Sonuç olarak, Birakujî dahil olmak üzere, Kürtlerin başına gelen felaketlerin soğukkanlılıkla tartışılması, yüzleşilmesi ve geride bırakılması konusunda Kürt partilerinin tavrı en belirleyici rolü oynamaktadır.
* Görseller: Mutlu Can arşivi
Erdoğan ilk kez Erbil'de: Neçirvan Barzani karşıladı
Irak Cumhurbaşkanı Reşid, Erdoğan'ı kabul etti: İkili ve bölgesel sorunlar ele alındı
Erdoğan, 13 yıl sonra Irak'ta: IKBY'ye Türkiye’den cumhurbaşkanı düzeyinde ilk ziyaret