Can Dündar: Umutlu olmak için nedenlerimiz var

Can Dündar: Umutlu olmak için nedenlerimiz var
ARTI TV'de başlayan 'Söz Sırası' programında konuşan gazeteci Can Dündar, 'Umut, bugünlerde en çok ihtiyaç duyduğumuz ve bize giderek uzaklaşan bir kavram' dedi.

Bugün 'Söz Sırası' bende, ben de söz sıramı mümkün olduğunca umuttan bahsederek değerlendirmek istiyorum. Umut, bugünlerde en çok ihtiyaç duyduğumuz ve bize giderek uzaklaşan bir kavram. Ama umutlu olmak için nedenlerimiz var. Onları sıralamaya çalışacağım.

BDDK'nin son verileri ortaya koydu ki, Türkiye'de toplam mevduatın % 54'ü nüfusun binde 2'lik kesiminin elinde. Yani düşünün ki bir toplumun %99.8'i pastanın yarısını paylaşıyor. Buna karşın binde 2'lik bir kesim büyük pastayı elinde tutuyor. Bu, dünyada da aşağı yukarı böyle. 

Ama seçim sonuçlarına bakıyoruz, o pastayı elinde tutanların çıkarlarını savunanlar, seçimlerde kazanıyorlar. Türkiye'de kazanıyorlar, İngiltere'de kazanıyorlar, Amerika'da kazanıyorlar. Bunun tabi bir çok nedeni var. Hepimiz biliyoruz. Yalan kampanyalarından tutun, muhalefetin zayıflığına, eğitimden kentleşmeye kadar bir çok nedeni var. En önemlisi korkuları kullanmaları. Fakat buna karşın bazı ortak özellikleri de var, bu iktidar odaklarının. 

Bunlardan bir tanesi; hiçbirinin tam bir total iktidarı elde edememiş olması. İşte Türkiye örneği, toplum %50-%50 yarılmış durumda ortadan ve çok hassas bir dengede duruyor iktidar. Aynısı Amerika için geçerli. İşte Trump için yapılan oylama, bunu net bir şekilde gösterdi. İktidarının ne kadar zayıf bir temele dayandığını. Dolaysıyla total bir iktidardan değil, hassas bir güç dengesinden söz ediyoruz.

Bu iktidarların ikinci özelliği, genç nüfustan oy alamamaları. Büyük oranda, İngiltere seçimleri, yine BREXIT oylaması da gösterdi ki gençler genellikle muhafazakarların karşısında oy veriyorlar. Büyük oranda Amerika'da da bu böyle, Türkiye'de de böyle. Son yerel seçimlerde İstanbul'da seçmenin üçte ikisi gençlerden oluşuyordu ve değişimi tetikleyen unsurlardan birisi de bu oldu.

Bir başka özellik büyük kentler. Trump da, Johnson da, Erdoğan da büyük kentlerden oy alamıyor. NewYork Trump'a karşı, Londra Johnson'a karşı, İstanbul Erdoğan'a karşı. Dolaysıyla, kentleşme arttıkça, totaliter istekler azalıyor. Daha çok taşradan oy alabilen iktidarlarla karşı karşıyayız.

Aynısını eğitim meselesinde gözlemliyoruz. Eğitime bakınca, okuma oranı arttıkça Erdoğan'ın oyu düşüyor. Tıpkı Trump'ın oyu gibi, Johnson'un oyu gibi. Yani daha çok cahil kesimlerin iktidarına tanık oluyoruz, onların desteğiyle iktidara gelmiş liderlere. Çünkü cahil kesimleri yalana inandırmak daha kolay oluyor.

Bütün bu veriler bize, kentleşme arttıkça, toplum gençleştikçe, toplum kentleştikçe değişimin daha mümkün hale geldiğini ve bütün bu otoriter iktidarların tahtının sallanmaya başladığını görüyoruz. Ve bu bize yol haritası çiziyor. 

    

Eğitime ağırlık vermek, örgütlenmeye ağırlık vermek, kentleşmenin altını çizmek ve giderek değişimi buralardan başlatmak.Dolaysıyla böyle olunca bu eğilimlerin (totaliter iktidarların) bir geleceğinin olmadığını da görüyoruz. Çünkü, genç nüfus, giderek artan eğitim oranı  ve giderek yükselen kentleşme bize yarına dair bir umut veriyor. Bu umudu kaybetmemek lazım. Bu umudun peşine düşmek lazım. Ve bu umut çerçevesinde, bu yalan iktidarını yıkabilmek için elbette son söz belki medyaya çok büyük rol düştüğünü söylemek lazım. Her ne kadar medya, en kötü dönemini yaşıyorsa da belkide en kritik, en önemli dönemini yaşıyor.

Bu yalan iktidarını yıkabilmek ve gerçeği savunabilmek için medyanın sonuna kadar gerçeğin saflarında durması ve bunu mümkün olduğunca yayması lazım. Bunun, bu programın onlardan, bu şansı verenlerden biri olduğunu ummak istiyorum ve Söz Sırası'nı, sıradaki arkadaşıma bırakıyorum. Hoşçakalın.

 

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar