'Yargı siyasal iktidarın yanında'

'Yargı siyasal iktidarın yanında'
Hukukçu Mehmet Emin Aktar Artı TV'de yayımlanan Söz Sırası programında Boğaziçi eylemlerini ve Anayasayı değerlendirdi.

Mehmet Emin AKTAR


ARTI GERÇEK- Son günlerin tartışma konusu yeni Anayasa... Gerçi daha toplumda tartışılan bir başlık değil ama iktidar mahfillerinde bu mesele tartışılmaya başlandı. Tabii ki iktidar gündemi belirliyor, toplum da peşinden bu gündemi tartışmaya başlıyor. Bugün bunu tartışmayacağız, başka bir şey tartışacağız; Anayasa nedir? 
Anayasa bir devletin yapısını, yurttaşlarını hak ve görevlerini, yükümlülüklerini, haklarını ve güvencelerini belirleyen temel bir metin. Devlet organları arasındaki ilişkileri de belirleyen bir metin. O açıdan bakıldığında bugün daha çok üzerinde duracağımız akademik özgürlük ve gösteri hakkı. Kamouyunun ve bizim de gündemimizdeki en önemli olan Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin gösteri hakkı ve Boğaziçi Üniversitesi'nde akademik görevi yerine getiren akademisyenlerin özgürlüğünü tartışmak daha doğru olacak. 

Anayasa çok açık bir şekilde diyor ki; her yurttaş önceden izin almaksızın gösteri ve yürüyüş yapma hakkına sahiptir. Demek ki bir izne tabi değilmiş bu hakkı kullanmak. Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri bu haklarını kullandılar. Dediler ki, bizim üniversitemiz dışında, bizim arzulamadığımız, akademik kadrolu hocalarımızın istemediği biri adeta bir kayyım gibi üniversitemize rektör atandı. Ve bu kayyım uygulmasını da kabul etmiyoruz dediler buna itiraz ettiler. Bu bi hak mı evet bir hak. Sonuçta protestoları neden yaparsınız, yönetenleri kendi talepleriniz konusunda karar almaya zorlamak için yaparsınız. Tüm demokratik rejimlerde bu var. Burada neyle karşılaştık? Önce öğrenciler taciz edildi, rahatsız edildi, suçlandı. Sonra  itham edilmeye başladılar. Hatta öyle bir hal aldı ki, mecliste teslim edilen bir partinin, iktidar bloğu içinde yer alan partinin liderli çok ağır hakaretler etti, Twitter bile paylaşımına yasak getirdi. 

Neden istendi, bu çocuklar kimlerdir? Bu ülkenin 3 milyon kişinin sınava girdiği ilk binine giren gençlerdi. Yani ülkenin en zeki gençleriydi. Son derece başarılı, iyi bir üniversitede okuyan ama aynı zamanda da ülke sorunları hakkında da temel hak ve özgürlükler konusunda son derece duyarlı olan bir gençlik kesiminden söz ediyoruz. Protestolarda kimseye zarar vermek istemeyen, sergiler açarak, oturma eylemi yaparak zaman zaman değişik döviz ve pankartlar taşıyarak bu protestolara akademisyenler de katıldı. Bu açıdan bakıldığında aslında bütün toplum olarak oradaki akademik çalışma yapan insanların ve öğrencilerin ne istediğine kulak kabartmak ve onların istediği doğrultusunda da kararları almasına vesile olmak gerekiyordu. Ama bunu yapmadı iktidar.

İktidar dedi ki; hepinizin yerine ben düşünüyorum, siz benim doğru düşünceme karışamazsanız. Siz buna itiraz ederseniz ben sizi ihanetle suçlarım, sizi hainlik ile suçlarım, gözaltına alır tutuklarım. Dedik ki anayasa organlar arasındaki ilişkiyi de belirliyor. Bu organlardan biri de yargıydı. Yargı ne tür işlev görüyor bu devlette. Yargı temel haklarınız ihlal edildiğinde başvuracağınız yer anlamına geliyor. Başvuruyorsunuz, diyorsunuz ki 'Ey yargıç benim haklarım ihlal edildi hakkımı güvence altına al' burada ise tam tersi oldu. Yargı, gösteri yapma hakkını güvence altına alacağına gösteri yapma hakkını suç saydı, ifade özgürlüğünü suç saydı ve buna göre işlem yaptı. Çok ilginç şekildedir, bir kısmı tutuklandı tutuklama için gösterilen maddeler ve suçlar açısından baktığımızda tutuklamayı gerektirecek iddialar değildi. Ama ne oldu bizim haklarımızın güvencesi olan ya da güvencesi olması gereken haklarımız ihlal edildiğinde yegane merci olarak düşündüğümüz yargı, aslında gerçekten haklarımızı değil, haklarımızın karşısında siyasal iktidarın yanında haklarımızı kısıtlayan bir organa dönüştü. 

Bu açıdan bakıldığında işin bir yanı böyle. Ama iktidar sözcüleri bunu manipüle etmeye başladı. Bu öğrencileri, akademisyenleri hakarete varan sözlerle itham ettiler. 'Siz neden yer alıyorsunuz, neden protesto ediyorsunuz?' dediler. Oysa akademik özgürlük üniversite içerisinde özerk olma, kendi yönetimini kendi belirlemesi ve kendini yönetmesidir. Eğer bu değilse zaten bir idari mekanizmayı merkezi iktidar belirliyorsa, bir akademik özgürlükten söz edilemez. Yani idari olarak özerk olmayan bir yapının içerisinde akademik özgürlüğün gelişmesi ve hayat bulması çok zordur. Bu açıdan bakıldığın Boğaziçi öğrencilerinden ve akademisyenlerinden öğreneceğimiz çok şey vardır. 

Onları baskılamak, tutuklamak ve cezalandırmayla tehdit etmek başvurulabilecek en son şeydir, bundan bir an önce vazgeçilmesi gerekir.  

Öne Çıkanlar