Hasankeyf 'gülün başı'dır, insanın değil doğanın eseridir

Hasankeyf  'gülün başı'dır, insanın değil doğanın eseridir
12 bin yıllık geçmişi sular altında bırakıp 1 milyar Euro'luk proje ile Bakan Veysel Eroğlu'nun değimiyle "Çiçek gibi yapılacak" Hasankeyf'in bir diğer hikayesi...

YAŞAM - DSİ’nin Hasankeyf’teki iftar programına katılan Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, ilçeyi Türkiye’nin, hatta Avrupa’nın en muhteşemi yapacaklarını söyledi. Eroğlu, "Hasankeyf’i çiçek gibi yapacağız" dedi.

'Çiçek gibi' yapılması planlanan Hasankeyf, Ilısu Barajı nedeniyle tahmin edilen 12 bin yıllık geçmişinin ve yaşam belleğinin baraj suları altında kalması ve yok edilmesi riski taşırken, yaşayan kültürel, tarihi ve ekolojik birikimse, hükümetin projeleri sayesinde yok olmaya başladı.  

Ilısu Barajı'nın yapımına ayrılan maddi tutar 1 Milyar Euro. Beraberindeki irili ufaklı restorasyon projeleri ve türbe gibi kutsal mekanların baraj alanından transferini içeren projelere bakıldığında, oldukça karlı anlaşmaları beraberinde getirdiği düşünülen Hasankeyf, Dicle suyunun doğal akışında şekillenen 12 bin yıllık, 6 bin hanelik mağara kentleri zincirini de yok etmeyi göze alıyor. Dicle'nin suyuna da kendi sınırında kota koymuş oluyor.

Doğanın tasarımına insanın müdahalesi

Kayalara oyulmuş doğa harikası konutları nedeniyle yakın geçmişinde, Süryanilerce Kifo (kaya) kelimesinden türetilen Kifos ve Ciphas ‘Mağaralar şehri’ ‘Kayalar kenti’ isimleri verilirken, Arapça da bu ‘Hınsı Keyfa’ ya Osmanlı'cada Hınsı Keyf’e dönüşür.

Dört kitabın dördünde sahiplerince, kendi akışında önem atfettiği, başlangıçta Yahudi ve Hıristiyanların kutsal mekânlarına ev sahipliği yapan Hasankeyf, daha sonra Müslümanlık döneminde Ömer tarafından ele geçirilir. 1260'lı yıllarda ise Moğollar tarafından işgal edilerek yıkıma uğratılır. En büyük ilk yıkımını bu dönem yaşar.

Verimli Hilal Hasankeyf’in ilk yerleşimcileri kim bilinmiyor. Hasankeyf’i birbirine bağlayan mağaralar zinciri ve patika yollar, kutsal Turabdin (Midyat) bölgesine yürüyüş yoluyla yedi - sekiz saatte varıyor. Kutsal kitaplarda adı geçen yaşamın başladığı 4 nehirden biri olan Dicle’nin ve çeperindeki irili ufaklı binlerce akursunun aşındırması ile oluştuğu düşünülen doğal yerleşim yeri, Evliya Çelebi’nin eserlerinde Ra's al Gul (Gülün başı) olarak geçiyor.

Aktivistlerin ve yerli halkın kararlı iritazlarına rağmen hükümetin, Moğollardan sonra ikinci yok oluş projesine imza attığı Ilısu barajıyla Hasankeyf'in 12 bin yıllık geçmişi, aralarında köy ve mezraların da bulunduğu 199 yerleşim yeri ve yaklaşık olarak 300 kilometrekare ekilebilir arazisi, yapay gölün altında bırakılarak bir devrine daha son veriyor.

HASANKEYF'İN KADİM İŞARETLERİ SUYUN ALTINA GÖMÜLÜYOR

Hasankeyf’in üzerinde oturduğu nehir Dicle. Kutsal kitaplarda adı geçen Dicle’nin en önemli kavşağı Hasankeyf, ilk insanın da yaşam alanlarından biri olarak öne çıkıyor. Tevrat’ta 'Digris', İncil’de 'Tigris', Kuran’da 'Dijle' adı ile yer alan nehrin, Fırat'la arasında kalan vadi insanlığın ilk çıkış yeri.  Tevrat’ta yer verdiği üzere Dicle yaşamın başladığı 4 nehirden birisi. ‘Tanrı, Aden bahçesini yarattı, Adem’i buraya koydu. Aden’den bir ırmak doğmakta ve dört kola ayrılmaktadır. Üçüncüsünün adı Dicle, dördüncüsünün adı Fırat’tır (Yaratılış 2:8-14)"

Sümer, Babil ve Asur mitolojilerinin de kaynaklarından biri olan Dicle nehri ve Hasankeyf bölgesi, yerin üzerinde görünenin yanı sıra yerin altında da henüz açığa çıkarılmamış çok fazla arkeolojik alanı içinde barındırıyor.

Urartulara kadar ulaşan ilk evrenin ardından kitabi dinlerle başlayan ikinci dönemi gündeme geliyor. Sümer mitolojisinde yer alan Tanrı Enki’nin iyiyi kötüyü bilme ağacından yiyerek hastalanması ve kurtulması süreci Tevrat’ın yaratılış bölümüne bağlanıyor.

İncil’de de yaradılışın 4 nehrinden biri olan Dicle kıyamet vakti de rol alıyor Fırat’la birlikte. Nehrin çöle dönmesiyle başlayan süreç bu alametlere işaret ediyor. İşte bu kadar önem taşıyan kutsal nehir Dicle’nin doğal yerleşim alanları bugün son istilasını yaşıyor. Olası Baraj projesi ile Dicle’nin suyu Bağdat’a yol almaz olup Basra Okyanusu'na dökülmezken, nehrin yatakları da çöle dönüşme riski taşıyor.

Uzmanların itirazları arasında yer alan ömrü 50 yılı geçmeyecek yapay baraj projesi sonucunda pek çok endemik türün   de yok olması bekleniyor. Baraj yapımında harcanacak milyarlarca tutarın sular altında bıraktığı miras, yapay gölden beklenen kazancın üzerinde seyrediyor.

TOKİ HASANKEYF'E EL ATINCA 

Tüm tepkilere rağmen Hasankeyf’in kültürel ve tarihi kimliği yok edilerek inşası devam eden TOKİ konutlarını öven Eroğlu, iftar yemeğinde yaptığı konuşmasında Hasankeyf'in akibetini de belli etti: ‘Hasankeyf’te TOKİ başkanını aradım dedim ki, bu inşaatlar bitince ben kontrol edeceğim. Ben de iyi bir kontrol mühendisiyim, dolayısıyla bu derece özen gösteriyoruz. İnşallah Hasankeyf’i çiçek gibi yapacağız.’ 

Hali hazırda 12 bin yıllık doğal ve kültürel mirası ile zaten Ra's al Gul (Gülün başı) olarak adlandırılan Hasankeyf’i çiçek yapmak, insanın milyar dolarlık betonarme tasarımlarıyla aslında bir istilaya kurban etmek olarak yansıyor.

Dicle'nin kendi gövdesinde akmasının engellenmesi anlamına gelen Hasankeyf barajı, sadece 12 bin yıllık geçmişi ve kutsal kitaplara kaynaklık eden yaradılış mitini değil, 3 milyar yıllık dünyanın ilk varlık alanını da neşterliyor. Birleşmiş Milletler'e bağlı UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesinde koruma altına aldığı ve dünyada UNESCO’nun 10 kriterinden 9’unu içeren tek yer olması özelliklerine rağmen Hasankeyf 1 milyar Euro’ya satılıyor.

Oysa ki Dicle Hindistan'da Ganj ve Yamunasi, Yeni Zelanda’da Maoriler tarafından kutsal sayılan Whanganui nehirleri gibi koruma altına alınması gereken dünyanın sayılı kutsallarından biri.

 

Öne Çıkanlar