Ahmet Nesin
AKP içinde dört parti var, en küçüğü Erdoğan'ınki...
Esasında başlık bugüne uygun bir başlık, çünkü 12 Eylül darbesinden sonra Turgut Özal’la başlayan bir gelenek var ve dinciler sanki merkez sağ bir parti kuruyormuş gibi yapıyorlar ve içini çıfıt çarşısına döndürüyorlar, yani ANAP kurulduğunda 4 eğilimli parti denmesi gibi AKP de esasında öyle kuruldu. Ancak bu tip partilerin ömrü hiçbir zaman ilelebet olmuyor.
Bu tip partiler neden bitiyor, sona erecek kadar küçülüyor, çünkü ilk seçimle iktidara gelen bir partinin bu noktaya gelmesi siyaset biliminin de pek çözebildiği bişey değil. Oysa bunun yanıtı çok basit, çünkü bizim öncelikle yeni kurulan bir partinin nasıl ilk seçimle iktidara geldiğini tartışmamız gerekiyor. 12 Eylül darbesi sonrası kurulan 3 partinin de yeni olduğunu ve bunun gayet doğal olduğunu söyleyebilirsiniz ama o zaman 12 Eylül ve Kenan Evren Anayasası’na %92 oy veren bir toplum neden Kenan Evren’in kurduğu partiye oy vermiyor diye sorarım ben de.
Aziz Nesin’in "Türkiye’nin %60’ı aptaldır" sözüne kızanlar olaya biraz da buradan bakmalılar bence. Daha sonra benim de olduğum bir sohbette "Esasında az söyledim, Kenan Evren’e oy veren kadardır" demiştir. Çok da mantıklı esasında, faşizme ve anayasasına %92 oy veren bir halk, ilk seçimde faşizme ders veremez, zaten vermemiştir de. Neden vermemiştir, çünkü yerine seçtiği parti ve başkanı esasında Kenan Evren’in işaret ettiği partinin başkanı emekli orgeneral Turgut Sunalp’ten daha çok faşizmin içindedir, sonuçta 12 Eylül’ün hem ekonomiden sorumlu bakanı, hem de başbakan yardımcısıdır. Hatta son 3 idamda da imzası vardır, yani halk demokrasiye geçmek için korkuyla %92 oy verip, sonradan faşizme ders filan vermemiştir.
Bunları kimseyi suçlamak için yazmıyorum, sonuçta her şey evrime bağlıdır ve halk da eğitimiyle ve yaşadığı deneyimlerle bir noktaya gelebiliyor. Son seçimle 12 Eylül faşizminden hemen sonra yapılan seçimleri karşılaştırdığınızda ne demek istediğimi daha net anlarsınız, bu seçim ciddi bir derstir faşizme karşı.
Gelelim AKP içindeki 3 partiye, onlardan en kalabalık olanı ilk kurucuların çoğunlukta olduğu küskünler grubu. Esasında bu grup AKP içindeki en kalabalık grup ve bir anlamda seçmene belli bir derecede hâkim de. Bu grubun içinde ayrılıp parti kurmayı düşünenler de var. Hatta Erdoğan’a karşı aday olmayı düşünmesine karşın Abdullah Gül de var.
İkinci grup Ergenekon ve Balyoz davalarının beraatle sonlanmasından sonra ortaya çıkan bir grup. Bu grubun içine baktığımızda kurucuların tersine Erdoğan’a küfrede küfrede gelmiş bir grup. Kendilerinden o kadar eminler ki, Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’a omuz atacak kadar cüretkârlar.
Bir de Pelikancılar var ki, bunları nasıl anlatacağımı ben bile bilmiyorum. Pelikancılar içindeki en önemli kişi ekonomiden zerre kadar anlamayan Türkiye’nin bütün maliyesinden sorumlu bir bakan. Böyle birisi grup lideri havasındaysa, ne yalan söyleyeyim bunu açıklayabilecek kadar siyasi bir deneyimim yok benim.
Son olarak da Recep Tayyip Erdoğan’ın kurucusu olduğu AKP var, yani esası RTE partisi var ve işte bütün sorun da buradan çıkıyor. Yazının başında bu partilerin belli bir süre sonunda tükendiğini yazmıştım ya, işte bunun nedeni yazdığım 3 parti değil, en küçük parti olan RTE partisi.
Bunun nedeni çok basit, aynı Turgut Özal’da, Bülent Ecevit’te olduğu gibi Erdoğan partiyi kendisinin kurduğu bir bakkal sanıyor. Bakkalı kuruyor ama bakkal kurmanın bir felsefesini incelemeden. Bakkal kurmanın felsefesi olur mu diyebilirsiniz ama olur, hem de bal gibi olur. Erdoğan ve arkadaşları AKP’yi kurdular ama partinin felsefesi yoktu ve çökeceği belliydi. Aynı ANAP gibi, kişiye bağlı bir partiydi ve felsefesi yoktu.
O yüzden felsefesi olmayan partinin başkanı Recep Tayyip Erdoğan şimdi "Yandım anam, yaşasın Türkiye ittifakı diye bağırmaya başladı. Erdoğan ayrıca bu konuşmasında musafahalaşma zamanı olduğunu da söyledi. Musafahalaşmak esasında din kardeşlerin tokalaşması anlamına geliyor ama tokalaşanların da islamda barıştığı olarak algılanıyor. Erdoğan musafahalaşmayı söylerken küskünleri partiye mi çağırdı, bunu zaman gösterecek. Cumartesi günü yazımın sonunda sonraki yazımın "ERDOĞAN AKP GENEL BAŞKANLIĞINDAN İSTİFA EDECEK..." olacağını yazmıştım, bu yazı esasında ikinci giriş yazısı oldu, yani o yazıdan vazgeçmiş değilim.