Ahmet Türk bu ülke için ne ifade ediyor?

Yeni bir barış için nasıl umutlanacağız? Elini taşın altına koyanlar kendilerini güvende hissetsinler mi? Ahmet Türk, Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan güvende mi? Oyunun kuralları kesin mi? Ayağımızı basabileceğimiz sağlam bir zemin var mı?

Ahmet Türk bu ülke için ne ifade ediyor?

Ahmet Türk defalarca seçilmiş olmasına rağmen Mardin Belediye Başkanlığı koltuğunda oturmayı hakketmeyen bir terörist midir sizce?

Bir Kürt aşireti reisi, bir Kürt Ağası mıdır Ahmet Türk? Onun en iyi bildiğimiz özelliği Ağa olması, Ağalık yapması, Ağa gibi bir hayat sürmesi midir?

Ahmet Türk, Türkiye parlamenter sisteminin en kıdemli üyelerinden midir yoksa? Demokrasi ve barış için ömrünü mücadeleye adamış saygın biri midir Ahmet Türk? Türklerle Kürtler arasındaki yüz yıllık sorunun sulh yoluyla çözülmesi için elimizdeki en kıymetli değer midir?

Belediye başkanlığı koltuğuna terörist olduğu iddiasıyla oturtulmayan Ahmet Türk, siyasetin üstünde bir sıfatla, yüzyılın barış projesinin en değerli şahsiyetine nasıl dönüştü? Nasıl temize çıktı peki?

Bir insanın terörist veya halkın baş tacı olmasını belirleyen hukuk mudur, yasalar mıdır, kurallar mıdır bizim ülkemizde?

Selahattin Demirtaş kimdir? Barışın en büyük umudu, toplumun güvendiği bir önder midir? Yoksa bir daha güneşi asla görmemesi gereken bir katil, bir terörist midir?

Osman Kavala, Can Atalay, Çiğdem Mater, Tayfun Kahraman, Alp Altınörs, Ahmet Altan, Mehmet Altan, Eren Keskin bu ülkede neyi temsil ediyorlar?

Onları anarken nasıl bahsetmeliyiz? Medya nasıl manşetler atmalı, televizyonlarda, gıyaplarında onları nasıl anmalıyız? Ölçü ne, terazi nasıl çalışıyor, insanların ömrünü heba ettiği, yıllarca özgürlüklerinin gasp edildiği süreçleri nasıl belirliyoruz?

Bir insanın yaşamının, özgürlüğünün, eğitiminin, mesleğinin, ülkesinde yaşama hakkının elinden alınmasının raconu, kuralı neye bağlı?

Tek bir cevabımız var öyle değil mi?

Erdoğan’ın iki dudağının arasında yaşıyoruz. Hiçbir mahkeme, hiçbir yasa, hiçbir kurum yok. Vatandaşın temel insan haklarını koruyabilecek, siyasi çıkarların ve rantın karşısına çıkabilecek hiçbir devlet kurumu kalmamış. Hastaneler, postaneler, mahkemeler, karakollar yok. Yasalar, Anayasa, uluslararası hukuk, kural, kaide yok. Sadece siyaset ve lider var.

Hasta mahkumların tahliyesi, cezaevindeki bebeklerin durumu, cezaevindeki çocuğuna para gönderdiği için tutuklanan yaşlı insanların akıbeti, devam eden işkencenin son bulması, hakkın iadesi…

Bütün bunlar sadece iktidardakilerin siyasi manevralarına, intikam ve hırslarının tatminine, Avrupalı devletlerin baskısına, esir takası gibi tekliflerin ağırlığına bağlı olabilir mi?

Hal böyleyken yeni bir barış için nasıl umutlanacağız? Elini taşın altına koyanlar kendilerini güvende hissetsinler mi? Ahmet Türk, Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan güvende mi? Oyunun kuralları kesin mi? Ayağımızı basabileceğimiz sağlam bir zemin var mı?

Korkunç bir bataklığa benziyor ülke. Üzerinde durmaya çalıştıkça dibe battığımız kocaman bir toprak parçası gibiyiz. Yaşamamızın da ölümümüzün de bir kıymeti harbiyesi kalmamış. Bataklık canavarı bizlerin vücudu ile beslendikçe güçleniyor. Yeni tuzaklarla canımıza kastediyor.

En ufak bir barış umudu varsa onun peşine düşmek elzemdir diye biliyoruz, öyle davranıyoruz. Fakat hayatlarımızı yutan bu koca bataklık iklimini kurutmadıktan sonra konuştuğumuz her söz, inandığımız her değer dibe çöküyor, yıkım oluyor.

Hain veya kahraman olmak bu kadar ucuz olmamalı...