Sokaklarda yükselen ses

Eylemler öncelikle İmamoğlu’na yönelik bir destek elbette. Fakat aynı zamanda halkın yıllardır biriken devasa bir tepkisinin ifadesi.

türkiye yine bir dönüm noktasında. Son günlerde yaşananlar bir siyasi liderin tutuklanmasından çok daha fazlası. Ekrem İmamoğlu’nun Silivri’ye atılması halkın bilinçaltındaki öfkeyi ve bıkkınlığı su yüzüne çıkardı. Sokaklar öfkenin ve aynı zamanda umudun birleştiği yer haline geldi. Meydanlar bir kargaşa yeri değil, yeniden doğuşun müjdecisi olma potansiyeli taşıyor.

Eylemler öncelikle İmamoğlu’na yönelik bir destek elbette. Fakat aynı zamanda halkın yıllardır biriken devasa bir tepkisinin ifadesi. Ekonomik çöküş, adalet mekanizmasının dibe vurması ve siyasi baskıların halkı yıldırdığı bir ortamda sokaklardaki kalabalıklar, gelecek kaygısı taşıyanların sesini yükseltiyor.
Bu, “artık yeter” diyen bir toplumun sesi!

İnsanların canına, malına, yaşamına, eğitimine,i mesleğine, onuruna bu kadar pervasızca saldıran bir ilkelliğe karşı oyunun kurallarını yeniden tartışmaya açmak isteyen milyonlar oldukça kararlı. Üstelik eylemler sonuç vermezse, toplum bu talebini yeniden seslendirebilme kabiliyetini uzunca bir süre kaybedeceğinmin farkında. Kimse sokakları terketmek istemiyor.

Bu eylemler aynı zamanda bir değişim talebidir. Gençler, kadınlar, işçiler; farklı toplumsal kesimlerden gelen bireyler, birleşerek devletin baskıcı yüzüne karşı duruyor. Bu direniş, demokrasiye ve özgürlüklere yönelik kolektif bir sahiplenme halidir. Geçmişin ve geleceğin çarpıştığı bir kavşaktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın izlediği politika ülkenin hem iç hem de dış dinamiklerini derinden etkiliyor. İçeride, otoriterleşme, muhalefeti bastırma ve toplumun farklı kesimlerine yönelik şiddetle sonuçlanan yasaklama uygulamaları huzursuz bir atmosfer yaratmakta. Ancak tüm bunlar bir yandan da toplumsal tepkileri büyütmekte. İnsanlar,yıllardır süregelen bu baskılarla yüzleşmekten yorgun düşmüş
durumda.

Dışarıda ise, Erdoğan yönetiminin izlediği siyasi yol, Türkiye’yi yalnızlaştırmakta ve uluslararası ilişkilerde gerginlik yaratmakta. Batı ile yaşanan sıkıntılar ile Türkiye'nin NATO’daki konumu hep sorgulanır hale geliyor. Ayrıca, Suriye, Irak ve Doğu Akdeniz gibi jeopolitik alanlarda atılan adımlar bölgesel çatışmaları tetikleyebilir. Dış politikada atılacak yanlış adımlar, ülkeyi daha büyük bir belirsizliğe ve tehlikeye
sürükleme riski taşıyor. Bu tehditler ulusal güvenliği zayıflatırken, Türkiye’nin uluslararası arenadaki imajını yerle bir etti bile.

Sonuç olarak, Türkiye’deki siyasi iklimin kontrol edilemez bir hale geldiği aşikâr. Hem içeride hem de dışarıda yaşanan olaylar gelecekteki belirsizlikleri artırıyor. Bir dönem Erdoğan’ın karşısında birlikte hareket eden muhalefet, şimdi ortak bir tavır almanın derin zorlukları ile yüz yüze.

Türkiye’nin nereye gideceğine yalnızca Erdoğan’ın stratejileri değil halkın tutumu da yön verecektir.