Suriye’de Alevilere yönelik saldırılar

Mazlum Kobane ve Ahmet El Şara arasındaki anlaşma belirsizlik ve çalkantının ortasında bir umut kaynağı olmaya çalışıyor.

Suriye’de Alevilere yönelik saldırılar büyük bir infial yaratmış durumda. HTŞ güçlerinin Alevi nüfusunun yoğun olarak bulunduğu bölgelerde gerçekleştirdiği saldırılar korkunç kayıplara yol açtı. Yakın bir zaman diliminde yüzlerce Alevinin hayatını kaybettiği ve binlerce kişinin göç etmek zorunda kaldığı rapor edildi.

Bu vahşet, mezhepsel bir ayrışmanın ve nefretin ürünü olarak ortaya çıkarken toplumu korku ve endişeye sürükleyen bir iklim yaratıyor. HTŞ’nin Alevilere yönelik bu saldırıları Türkiye’de de büyük bir yankı uyandırdı ve bölgedeki mezhepsel gerilimleri yeniden alevlendirdi. HTŞ, Alevi kimliğini hedef alarak kendine bir düşman portresi çiziyor. Bu saldırılar karşısında uluslararası toplumun sessizliği mağdurların durumunu daha da kritik hale getiriyor. Alevi toplumu, sadece fiziksel varlıklarının değil aynı zamanda kültürel ve sosyal yapılarının da tehlikede olduğunu düşünüyor.

Bu çerçevede Suriye’deki gelişmeler sadece yerel aktörleri değil aynı zamanda uluslararası düzeydeki güç dinamiklerini de etkilemeye devam ediyor. Alevilere yönelik saldırılar, HTŞ’nin cihadist vizyonu, Kobane ve El Şara arasında kurulan diyalog ve Öcalan’ın siyasi hamleleri; tüm bu konular Suriye’nin karmaşık yüzünün birer parçasını oluşturuyor.

Mazlum Kobane ve Ahmet El Şara arasındaki anlaşma belirsizlik ve çalkantının ortasında bir umut kaynağı olmaya çalışıyor. Ancak bu tür anlaşmaların ne ölçüde kalıcı olacağı ve Alevilerle diğer etnik gruplar arasında nasıl bir denge kurulacağı tüm taraflar için hala belirsizliğini koruyor.

Anlaşma, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile muhalif güçler arasında bir diyalog zemini oluşturmayı hedefliyor. Bu tür anlaşmalar her zaman yüksek beklentileri beraberinde getiriyor. Anlaşmanın kapsamı ve uygulanabilirliği, tarafların niyetleri ve etki alanlarıyla doğrudan ilişkili. Suriye’deki durum aniden değişebilir ve barışa yönelik adımlar kolayca sekteye uğrayabilir.

Kürtlerin, Suriye topraklarında kendi geleceklerini inşa etme yolundaki kararlılıkları, toplumsal dinamikleri değiştirecek güçte. Bu bağlamda, Alevilere yönelik saldırıların yarattığı derin acı ve öfkenin yanı sıra, Kürtlerin sağduyulu, barış tutkunu ve diyaloga açık duruşları umut verici bir perspektif sunuyor. Sadece mevcut krizlerde değil gelecekte de barışın ve uzlaşmanın yolu bu anlayışla şekillenecektir. Unutulmaması gereken en önemli husus, her topluluğun bir arada var olma arzusu ve bunun için gösterilecek dayanışmanın kağıt üstünde kalmaması gerektiğidir.

Sonuç olarak Suriye’de yaşanan katliamlar gözler önündeyken, Kürtler için inşa edilecek bir barış ortamı yeterli kalmaz. Fakat Kürtler, savundukları bir arada yaşam modeliyle uzlaşı zemini sağlayabilir ve umut dolu yeni bir geleceğin kapılarını aralayabilir.

Savaş ve çatışmanın tarih tekerrür etmeden sona ermesi ve diyalog, barış ve eşitlik ilkeleri üzerine yeni bir Suriye inşa edilmesi hepimizin beklentisidir.