Suriye için yeşil ışığı Putin yaktı, kırmızı ışığı da o yakar

Türkiye’nin Kuzey Suriye’den ne zaman çıkması gerektiğini ambargolardan önce muhtemelen Putin belirleyecektir…

İngiltere’nin kamuya ait televizyonu Channel 4’ün Dış Politika Editörü ve deneyimli savaş muhabiri Lindsey Hilsum, Kamışlı’dan yerel muhabirler dışında yayın yapan ender gazetecilerden birisi. Çoğu yeni yetmenin (Gazeteci ya da muhabir diyemediğim için bu kavramı kullanıyorum) Nusaybin’de çatılara çıkıp, izleyicinin kulaklarını patlatırcasına, heyecanla anlattığı "duman hikâyeleri"nden çok farklı onun anlattıkları. 

Bombaların dumanı üzerinden propaganda yerine bu bombaların insanların yaşamlarını nasıl yok ettiğini gözler önüne serdi. 

10 binlerce kişinin evlerini terk ederken çektikleri görüntüleri paylaştı. 

IŞİD mensuplarının kaldığı hapishaneleri anlattı. 

Bu hapishaneler, BBC’nin de gündemindeydi. Avrupa’nın bugüne dek bu hapishanelerde tutulanların geleceğine ilişkin tartışmalara ilgisizliği, her iki kanalın da eleştiri merkezindeydi. Ancak, "Türkiye’nin saldırıları" nedeniyle bu hapishanelerden kaçışların engellenemeyeceği en temel kaygı olarak dile getirildi. 

"Saldırı"ların nedeni ve sonucu üzerine bundan çok daha sert daha sert cümleler de kullanıldı. 

Uluslararası medya, Türkiye’nin savcılarını dinleyecekmiş gibi görünmüyor. "Harekât", "operasyon" hatta ""savaş" değil, ABD’nin ya da Batı’nın "müttefiklerine saldırı" tanımını kullanıyor. 

Bizzat sahadan haber verenler, haberlerini savaşı bir insanlık suçu olarak gören gazeteci tarafsızlığıyla veriyorlar. Elbette devlet ağzıyla haber verenlerin sayısı Batı medyasında da az değil. Hatta bu geleneğin, örneğin Körfez savaşı sırasında onlar eliyle nasıl yaygınlaştığını ve normalleştiğini elbette ki unutmadık. 

Ama o zaman da gazeteciler vardı, bugün de var. 

Dumanın gerisini merak edenler yani…

Bunu görmek için birkaç gün geriye gidip, Türkiye’nin Kuzey Suriye’ye girdiği 9 Temmuz tarihine bakmakta yarar var. 

Malum, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, "Suriye Milli Ordusu" ile birlikte Suriye’nin kuzeyine harekât başlamıştır tweet’i attı. 

ABD Başkanı Trump, "50 ABD askerini çektim" diyerek "bölge temiz ilerleyebilirsin" anlamına gelen tweet’iyle karşılık verdi. 

Ondan önce de Erdoğan, Putin ile bir telefon görüşmesi yaptı. 

Yani Erdoğan, Trump’tan önce Putin’in onayını almıştı. 

Sonra da Trump’ın birbiriyle pek de ilintisi olmayan tweet’leri ardı ardına geldi. 

Aynı anda en azından benim izleyebildiğim ne kadar uluslararası haber kanalı varsa canlı yayına geçtiler. 

Türkiye’nin karadan ve havadan Kuzey Suriye’ye girmesi, bütün haberlerin önüne geçmişti. 

Öyle anlaşılıyor ki Trump, iç politikaya oynadı. 

ABD, şu anda 2020 seçimlerinde kimin aday olacağı kadar kimin aday olmayacağı ya da olamayacağı tartışmasıyla çalkalanıyor. 

Trump hakkındaki azil sürecinin Trump ve çevresini nasıl tedirgin ettiği açıkça ortada. 

Trump muhtemelen Erdoğan’a "buyrun Suriye’ye girin" derken "bizim oğlanları (askeri) eve getirdim, Ortadoğu batağından çıkardım" propagandasının işe yarayacağını düşündü. 

Ancak işler onun istediği gibi gitmeyince de birbiriyle çelişik tweet’ler gelmeye başladı. 

Bir de asla kıramadığı "karakutusu" denilen Rudy Giuliani’nin Türkiye için ricacı olduğu iddiaları da var. 

Ne alâka derseniz, Rıza Sarraf davasında Giuliani’nin avukatlık yaptığını ve bundan önce de sarayı ziyaret ettiğini hatırlatalım. Türkiye’nin Beyaz Saray ilişkilerinin bu "dostluk" üzerinden yürüdüğünü fısıltı gazeteleri yazıyor.  

Giuliani, bilindiği gibi Trump’ın Ukrayna ilintili azil sürecinin de başrol isimlerinden birisi. 

Perşembe günü Giuliani’nin Ukrayna ilişkilerini kuran iki Ukraynalı’nın ABD’de gözaltına alınması da işin bir başka boyutu. Bu iki ismin yakalanma gerekçesi, Trump’ın 2020 seçimine Rus oligarklardan akıtacakları finansal destek!

Trump’ın etrafındaki çember sanki daralıyor. 

Türkiye’ye yaktığı yeşil ışık, medyadan ve kamuoyundan destek bulmadı. 

Amerika’da siyasetten güçlü olan bürokrasi, Trump’a ABD’yi Rusya karşısında küçük düşürdüğü için kızgın. 

Bunun için Suriye eski Özel Temsilcisi Brett McGurk’ün tweet’lerine bakmak yeterli. 

Bürokrasi yapısının Trump’ı zor durumda bırakacak dosyaları bununla sınırlı değil. 

Şimdi de Trump’ın Halkbank dosyası konusunda dönemin Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’ya baskı yaptığı bilgileri medyaya sızdırıldı.

Bir de bugünlerde Trump’ın Erdoğan’a yeşil ışık yakmasına şiddetle karşı çıkanların başında gelen Senatör Lindsey Graham cephesi var. Son seçimlerde Cumhuriyetçi Parti’den başkan adaylığı için yarışan Graham, gerekli desteği bulamayınca yarıştan çekilmiş ardından da Trump’ın destekçileri arasına katılmıştı. 

Şimdi, "Trump müttefikimiz Kürtlere ihanet etti" diyerek Türkiye’ye kapsamlı bir ambargo için Demokrat Partililerle birlikte bir tasarı hazırladı. Bir anda popülerliği artan Graham hakkında iki Rus’la Türkiye’nin Savunma Bakanı sanarak yaptığı telefon görüşmesi tutanakları bu kez medyaya sızdı. Komedyen olduğu söylenen bu iki ismin istihbaratçı olduğunu ve bu tutanakların Ruslar dışında başka bir kaynaktan sızdırılamayacağını tahmin etmek zor olmasa gerek.

Peki bunlar bize ne anlatıyor derseniz, Rusya Devlet Başkanı Putin’in Suriye’deki planlarına göz atmakta yarar var derim. 

Rusya, uzun bir zamandır Kürtlerle Esad’ı pazarlık yapmaya zorluyor. Ama ABD tarafından desteklenen güçlü Kürtler yerine Türkiye’den kaçarken Esad’la işbirliği arayacak Kürtlerle masa kurmaktan yana. 

Türkiye’nin Esad ile işbirliğini uzun zamandır zorluyor. 

Bu operasyon ile Türkiye ve Batı’nın -ABD, NATO, Avrupa- arası daha da bozulacak Türkiye’nin tek yakın müttefiki Rusya olacak. Dolayısıyla Rusya, Türkiye’ye istediğini yaptıracak. 

ABD’nin prestijini ve güvenilirliğini sarsması, Arap ve Körfez dünyasını da Rusya’ya yaklaştıracak. 

Bunu yaparken de Trump’ı yerinde tutmaya çalışacak. Rakibi olabileceklere saldırması boşuna olmasa gerek. 

Kısacası Suriye için yeşil ışığı Trump’tan önce Putin yaktı. Kırmızı ışık da yine Putin’den gelir. 

Rusya ve ABD, Türkiye’nin Suriye’ye girmesine destek vermeseydi BM Güvenlik Konseyi’nden hiç olmazsa kınama kararı çıkmaz mıydı. 

Savaşın ölüm, yaralanmak, sakat kalmak, evinden yerinden olmak, geleceğini, umudunu kaybetmek gibi en gerçek yüzünün yanı sıra bir de bunun üzerinden yürütülen politik hesaplar var. 

Türkiye’deki hesapları yazan meslektaşlarımın sayısı az değil. 

Ben de bu can pazarı üzerinden dünyada neler döndüğüne ilişkin bilgilerin üzerinden şöyle bir üzerinden geçeyim istedim. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi