Ankara Gar katliamı ve düşündürdükleri

Ankara Garı faciasının altıncı senesi. Davutoğlu, bu konuda bildiği şeyler varsa, en azından orada yaşamlarını kaybedenlerin hatırası ve aileleri için bildiklerini mutlaka paylaşmalıdır.

Türkiye tarihinin en korkunç günlerinden biri Ankara Gar katliamı.

103 vatandaşımız hayatını kaybetti alçak bir saldırı sonucunda.

Sadece 10 Ekim 2015 Ankara Gar katliamı değil, 7 Haziran 2015 (AKP’nin kaybettiği seçimler) ile 1 Kasım 2015 (AKP’nin %50 oy aldığı ve Başbakanın yine Ahmet Davutoğlu olduğu genel seçimler) arası ileride, biz görebilir miyiz, emin değilim, mutlaka çok ilginç kitaplara, araştırmalara konu olacak.

Temennim, bu döneme ilişkin tüm devlet sırlarının en küçük detayına kadar ortaya çıkarılması.

Devlet sırrı denen bir şey olabilir ama temel varsayımım hukuken suç niteliği taşıyan devlet sırrının olamayacağı, olmaması gerektiği.

Kim ki, devlet sırrı kalkanı arkasına saklayacağı suç işlerse (hırsızlık, cinayet gibi) mutlaka yargılanmalıdır, yargılanacaktır.

Devlet cinayet işleyemez.

Devlet süreci dediğimiz doğal olarak bakanlar kurulunda karara bağlanan süreçler olmayabilir, istihbarat teşkilatlarının bir bölümünün önderliğinde gerçekleşen suçlar da yargılanma kapsamındadır.

XXX

Ahmet Davutoğlu 1 Kasım 2015 seçimlerinden bir süre sonra partiden koptu daha doğrusu açıkça partiden kovuldu.

İlginçtir, siyasi tarihte belki de ilk kez yüzde elli oy alan bir Başbakan genel başkanlıktan ve başbakanlıktan uzaklaştırıldı.

Davutoğlu da AKP’den uzaklaştı, sonra Gelecek Partisini kurdu, Partinin Millet ittifakına dahil olup olmayacağı daha kesin değil ama altı partinin sunduğu ortak deklarasyonda yer aldı.

Türkiye’nin bugünkü en önemli, mutlak öncelikli sorunu hiç kuşkusuz Erdoğan rejiminden ve Erdoğan’dan demokratik yollarla kurtulmak.

Diğer tüm sorunlar kanımca tali sorunlar, bunlar aşılmalı ya da ertelenmeli ve beraber hareket edilmeli, buna kuşku yok gibi.

Ancak, Gelecek Partisi ve Ahmet Davutoğlu için bir yurttaş olarak rezervlerim, daha doğrusu bazı eleştirilerim mevcut.

Türkiye 7 Haziran 2015 ve 1 Kasım 2015 arasında en acılı dönemlerinden birini daha yaşadı.

Ve Ahmet Davutoğlu bu dönemin Başbakanı ve şunu unutmayalım, bu süreçte MİT Müsteşarı görevinden ayrılıp Davutoğlu ile siyaset yapmak istedi, Erdoğan çok sert veto etti; bu sürecin bana söylediği rejimin güçlü ismi Hakan Fidan ile Davutoğlu’nun ilişkilerinin de iyi düzeyde olduğudur.

Bir, iki varsayım öne sürelim.

Birinci varsayım Başbakan Davutoğlu’nun 7 Haziran-1 Kasım 2015 arasında olan bitenlerden bir haberi yoktur, enformasyon almamıştır, olaylar kendisi dışında gelişmiştir ve bu nedenden de belirli kuşkuları hakketmemektedir.

Ancak, Türkiye’yi biraz bilenler için bu varsayımın çok güçlü bir varsayım olamayacağı açıktır.

Zaten, bu varsayım doğru ise (!), Davutoğlu’nun Türkiye’ye bundan sonra da bir yararı olamaz çünkü etrafında olup bitenlerden bu kadar habersiz bir Başbakan en hafif terimiyle çok yetersizdir.

İkinci varsayım, tüm yaşananların Davutoğlu’nun bilgisi dahilinde ve hatta dolaylı bir biçimde güdümünde olduğudur; bu inanmak dahi istemeyeceğim, korkunç bir ihtimaldir.

Üçüncü varsayım, yaşananların Davutoğlu’nun iradesi dışında ama bilgisi dahilinde olduğudur; bir Başbakanın, Erdoğan orada olsa bile, bizim sistemde meselelerin bu kadar dışında kalması beklenemez.

Kökten bir muhafazakar olan Davutoğlu’nun kafasındaki kanımca çok da tutarlı olmayan devletin kudsiyeti varsayımı belki de bu süreçte Davutoğlu’nu sessizliğe itmiştir ve bu sessizliği hala korumakta ve korumakta devam etmek istemektedir.

Dördüncü bir varsayım, bizim devlet için bu pek inandırıcı değildir, iki seçim arasında tırmanan faciaların tamamen devlet aparatının en azından bir bölümünün bile dışında gerçekleştirdiğidir.

Türkiye’yi biraz bilenler için bu tür işlerin devletin bilgisi dışında gelişmesi ihtimal dışıdır.

Burada "devletin bilgisi dışında" derken, devlet yasama, yargı, yürütme birlikteliği ise, yürütmenin sadece bir bölümünü kastediyorum.

Bu dördüncü varsayım kanımca analiz dışıdır.

Beşinci bir ihtimali varsayım var mıdır, bilemiyorum.

Birinci varsayım, şayet doğru bir varsayım ise, Davutoğlu’nun mutlak bir yetersizliğidir.

İkinci ve üçüncü varsayımlar ise Davutoğlu için çok vahimdir.

"Beşer şaşar" diye bir deyim vardır, şayet bu deyim geçerli ise Davutoğlu bir apoloji ile o dönemde yaşananları Türkiye ve dünya ile paylaşmalıdır.

Ankara Garı faciasının altıncı senesi.

Davutoğlu, bu konuda bildiği şeyler varsa, en azından orada yaşamlarını kaybedenlerin hatırası ve aileleri için bildiklerini mutlaka herkesle paylaşmalıdır.

O arada (7 Haziran-1 Kasım 2015) yaşananları anlatmak isterse mutlaka tüm televizyonlar en primetime’da ekranlarını açarlar dönemin Başbakanına.

Davutoğlu bunu yapmalıdır.

Dönem devlet adamlığı sıfatını, vasfını gerçeklerin önüne geçirmek tercihi dönemi değildir.

Zaten devlet adamlığının en önemli özelliği vatandaşa açık davranmak olmalıdır.

Davutoğlu kafasındaki devlet adamı pozisyonu için saydamlık temelli devlet adamı pozisyonunu tercih etmez ise kanımca bir demokrasi platformunda da pozisyonu tartışılmalıdır.

Vatandaşı pek küçümsememek lazım.

Eski bir Başbakanın kurduğu parti bugün yüzde bir dolayında oy almaktadır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi