ABD’nin karbon kredisi girişimi ne anlama geliyor?
Mühdan Sağlam
ŞARM-EL-ŞEYH- ABD Özel İklim Elçisi John Kerry, ABD adına 6 Kasım’da başlayıp 18 Kasım’da son bulacak olan BM İklim Değişikliği Konferansı, COP 27 için Mısır’ın Şarm El Şeyh kentinde. Kerry, geniş bir güvenlik duvarı eşliğinde hem ABD hem de COP 28’e ev sahipliği olacak olan Birleşik Arap Emirlikleri’nin standartlarında boy gösteri. Kendisine hem medya hem de delegeler tarafında sahada bulunan onlarca devlet başkanından daha fazla ilgi gösteriliyor. Nitekim Kerry, özel görüşmelerinden sonra tepkilere ve soru işaretlerine neden olan yeni ABD’nin Energy Transition Accelator (Enerji Geçiş İvmelendiricisi) programını duyurdu. Ancak hem programın kendisi hem de destekçileri büyük eleştirilere neden oluyor.
PROGRAMI ROCKEFELLER VAKFI VE BEZOS DÜNYA VAKFI DESTEKLİYOR
Kery’nin açıkladığı program ABD için yeni bir girişim olarak gösterilse de aslında daha buna dönük on yıllara yaslanan deneyim bu projelerin sakıncalı ve başarısız olduğunu ortaya koyuyor. Basite indirgeyerek açıklamak gerekirse Energy Transition Accelator programı azaltılması için yoğun çaba harcanan karbon emisyonlarının kağıt üstünden bir yerden bir başka yere transfer edilmesi demek. Sistemin temel aldığı karbon emisyon sınırları hem Kyoto Anlaşması hem de Paris İklim Anlaşması’yla tanımlanıyor. Örneğin ABD’de bir firma karbon emisyon sınırlarını aştığında duyuruya göre göreli olarak emisyon oranı düşük bir ülkenin kotasını satın alıyor. Örneğin ABD’de üretim yapan bir yiyecek firması emisyon oranlarının üzerinde bir karbon salımına neden oldu diyelim, firma Afrika ya da Latin Amerika’dan bir ülkeden kullanmadığı kotasını satın alıyor ve böylece emisyon sınırını yasal olan düzeye çekiyor. Kerry burada elde edilen gelir, enerji geçişi için kullanılacak diyor. Bu girişime Nijerya ve Şili şimdilik sıcak bakıyor.
John Kerry’nin 9 Kasım’da bu planı duyurması sonrasında COP 27 delegeleri ve katılımcı ülkelerin ciddi eleştirileri sahaya yansıdı. Eleştirilerin odaklandığı noktaya geçmeden önce Kerry’ye en büyük desteğin geldiği iki kuruluş ve katılımcı firmalara değinmekte fayda var. ABD İklim Elçisi’nin açıklamasına göre ABD hükümetinin yanı sıra ExxonMobil’in sahibi Rockefeller ailesinin sahip olduğu Rockefeller Vakfı ve Amazon’un sahibi Jeff Bezos’un Şubat 2020’de kurulduğunu duyurduğu Bezos Earth Fund (Bezos Dünya Fonu). Fon iklim değişikliği konusunda 10 milyar dolarlık desteğe sahip. Üstelik sorun yalnızca fosil yakıtlardan kâr elde edilerek kurulan bir vakıf değil, aynı zamanda üretim faaliyetleri nedeniyle ABD’de en fazla kirliliğe neden olan Amazon’un bu girişimde yer alması. Amazon özellikle Kaliforniya Eyaleti’ndeki üretim tesisleri nedeniyle ciddi bir hava kirliliğine neden oluyor ve bu konuda ABD’li iklim örgütleri tarafından sık sık eleştiriliyor. Üstelik Bezos’a yöneltilen eleştiriler sadece üretim alanıyla sınırlı değil, transfer alanında da sıkıntılar var. Amazon’dan verilen siparişleri taşıyan kamyonların çevre dostu olmaması da sık sık gündeme getiriliyor.
İKLİM KRİZİNE DÖNÜK ÇABALARI SAKATLAYABİLECEK BİR ÇABA
Bezos Dünya Fonu ve Rockefeller Vakfı’nın destekleyicisi olduğu Energy Transition Accelator programı kağıt üstünde ihlal edilen karbon sınırlarının başka bir yere taşınmasına ve buradan gelen gelirin enerji geçişi için kullanılmasına dayanıyor. İşte bu noktada sorunlar başlıyor. İlk olarak karbon kredisi salınan karbonu geri almıyor. Sadece salınım yeri değişmiş oluyor. Böylece anlaşmanın etrafından dolaşılıyor, boşlukları kullanılıyor. Çünkü kağıt üstünde durum yasal görünmüş oluyor. Buna karşın atmosfere salınan ve sera gazı etkisini katmerlendiren karbon, “ben artık Afrika’dan salındım daha az ısınmaya neden olayım” demiyor. Gezegenimiz ısınmaya devam ediyor.
Bunun yanında bu durum parası olanın istediğinde belirlenen sınırları aşarak dünyayı uçuruma sürüklemesine alan açıyor. Bununsa iki ciddi sakıncası var. Birincisi, bir nebze de olsun iklim üzerinden yeniden tartışmaya açılan adalet, bu tarz girişimlerle kapitalist sistemin içine yediriliyor ve yine bildiğimiz eşitsiz ve sömürücü dinamik sanki kendiliğinde yoksul ve sanayisi geride kalmış gibi davranılan ülkelerin bu sefer kotalar üzerinden yeniden sömürülmesine zemin yaratıyor. Basitçe “senin zaten sanayin yok, üretimin yok karbon salamıyorsun, paraya ihtiyacın var, sana para verelim sen de bize kotanı ver” demek oluyor. Güçlüyü daha kendinden emin, güçsüzü sömürüye açık bırakıyor. İkincisi, BM İklim Konferansı’nın amacı dünyanın cehenneme çevirecek 1,5 derecelik sıcaklık artışının önüne geçmek. Karbon kredisiyle bir yerin emisyon değerini başka yere taşıdığınızda, gezegenimiz madem öyle o zaman ben ısınmayayım demeyecek. İşte bu durum bugüne kadar atılan adımları sekteye uğratma riski demek.
ABD ÖDEMESİ GEREKEN DESTEĞE ALTERNATİF Mİ YARATILIYOR?
Analizde daha önce belirtildiği gibi Kerry’nin bu fikir yeni değil. Daha önce başarısız olduğu görüldü. Kerry açıklamasında karbon kredisinde kullanılacak transfer ücretlerinin gittiği ülkede yenilebilir yatırımlara gittiğine emin olacak bir mekanizma kurarak daha önceki fiyaskoyu aşabileceklerini söyledi. Daha önce şeffaflıktan uzak biçimde kredi transferinde kullanılan paralar fosil yakıt yatırımlarına dahi gitmişti. Dünyanın en iyi mekanizması kurulsa dahi mantığı hatalı, adaletsizlik vaat eden bu girişim ABD istediği için mi başarıyla çalışacak bu, kocaman bir soru işareti.
Akıllara takılan fosil şirketleri buna dahil olacak mı, sorusuna Kerry kesinlikle hayır yanıtı verdi. Ancak Bank of America, Microsoft, PepsiCo and Standard Chartered Bank şirketlerin projeye desteğini açıklaması da sorgulamayı derinleştiriyor.
Özetlemek gerekirse, ABD Özel İklim Elçisi John Kerry’nin açıkladığı bu girişim, ciddi mantık hataları, var olan adaletsizliği iklim krizi üzerinden pekiştirecek bir dinamiğe sahip. Dahası Kerry’nin ülkemizde kriz var diyerek cümleye girmesi, ABD’nin İklim Krizi ile mücadele için gelişmekte olan ülkelere aktarması gereken miktarın çok altında kalan ödemeleri bu proje bir ikame olarak mı düşünülüyor soru işaretine neden oluyor.
COP 27‘de 'protesto günü': Yerine getirilmeyen sözleri duymaktan bıktık!
Gıdaya erişimde eşitliğin olmadığı bir konferans: COP 27