İşçi eylemine polis müdahalesi hakkında işkence kararı
İsa Uğur ERDOĞAN
ARTI GERÇEK- 2013 1 Mayıs’ında 17 yaşındaki lise öğrencisi Dilan Alp, Tarlabaşı’nda polisin attığı gaz fişeği ile yaralanmış, kafatasında oluşan kırıklar nedeniyle iki defa beyin ameliyatı geçirmişti. Dönemin İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, uzun yıllar tedavi gören Alp’i ‘marjinal, örgüt üyesi’ açıklamasıyla hedef göstermişti.
Alp, aynı zamanda o tarihlerde bir yılı aşkın sürede işe dönme mücadelesi veren HEY Tekstil işçilerinden bir Ali Ekber Alp’in kızıydı. 4 Mayıs’ta Taksim’de bir araya gelerek, "Marjinal değil işçiyiz, Dilan bizim kızımız" diyen HEY Tekstil işçileri mücadelelerinin 449’uncu gününü hastanede yaşam mücadelesi veren Alp’e ayırmak istemişti. İstiklal Caddesi’nde yürüyüp Galatasaray Meydanı’nda açıklama yapmak isteyen işçilere polis müdahalesi sert olmuştu.
Polisin gaz fişeği ile başından yaraladığı Dilan Alp için eylem yapmak isteyen direnişteki HEY Tekstil işçilerinin Taksim’deki eylemine yapılan polis müdahalesi hakkında Anayasa Mahkemesi 8 yıl aradan sonra hak ihlali kararı verdi. Yüksek Mahkeme, eziyet yasağının ihlal edildiğine dair başvuruyu karara bağladı.
İşçilerin eylemine destek vermek için HDP eski MYK üyesi Bülent Barmaksız da katıldı. Barmaksız; bacak, kol ve sırtından yaralandı. Barmaksız, gördüğü muameleden kaynaklı o dönem başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan, dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler, Vali Hüseyin Avni Mutlu ve İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın ile polisler hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurdu. HDP'li Barmaksız’ın başvurusunun ardından ilerleyen günlerde yapılan farklı başvurular da dosyayla birleştirildi.
TAKSİM'İN ORTASINDAKİ MÜDAHALE GÖRÜNTÜLERİ BULUNAMADI
Başsavcılık, Erdoğan ve Güler hakkında ilk elden kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi. Polis şiddeti ile ilgili 4 kadın polis memurunun ifadesi alındı ve müdahalede yer alan 180 polis incelendi. İncelenen görüntülerde ise polisin uyguladığı şiddet yer almazken, bilirkişi de görüntülerdeki polislerin maskeli olduğu için herhangi bir tespit yapılamayacağını söyledi.
Ekim 2017 tarihinde ise Başsavcılık, polis sayısının yüzlerce olduğunu, kamera görüntülerinde suç duyurusunda bulunanların görüntüsünün yer almadığını ve ifadelerinden yola çıkılarak teşhis yapılamadığını öne sürerek yeterli delil olmadığını söyledi ve kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi.
Karar üzerine Barmaksız bu kez Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Barmaksız başvurusunda basın mensuplarının müdahaleyi görüntülemelerine rağmen araştırılmadığını ve yaşananlarla ilgisiz soruşturmaların birleştirildiğini söyledi. Kötü muamele yasağının ihlal edildiği ve yaşam hakkının ihlal edildiğini belirtti. Ayrıca, Savcılık kararına yaptığı itirazın gerekçesiz şekilde reddedilmesi sebebiyle adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ifade etti.
SORUŞTURMA YENİDEN BAŞLATILACAK
Yüksek Mahkeme yaptığı değerlendirmede polis şiddetinin doktor raporuyla sabit olduğu ve Savcılığın da Barmaksız'ın polisler tarafından yaralandığını kabul ettiğini, polisin müdahalesini meşrulaştıracak şekilde Barmaksız'ın kendilerine vurduğuna ilişkin herhangi bir soruşturmanın olmadığını kaydetti. AYM, Adli Tıp raporunda yer alan yaralanmanın basit müdahaleyle tedavi edilemeyeceğine dair ibareyi, işaret ederek polis şiddetini eziyet olarak niteledi.
AYM, işkence ve kötü muamele iddialarının zaman aşımına uğramaması için soruşturma makamlarının etkin soruşturma yürütmesi gerektiğin ifade etti. Verilen kararda eziyet yasağının ihlal edildiğine hükmedildi. Ayrıca yeniden soruşturma başlatılmasına ve Barmaksız’a 65 bin TL manevi tazminat ödenmesine karar verildi.
‘AYM AĞIR OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜĞÜ BİR İHLALİ ÖNE ÇIKARIP DİĞERİNİ KABUL ETMİYOR’
Kararı Artı Gerçek’e değerlendiren Barmaksız’ın avukatı Gülizar Tuncer, müvekkili hakkında; "İşçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesine adamış sosyalist bir insan. Kürt halkıyla birlikte mücadele yürüttüğü dönemde HDP MYK’sinde olduğu için şu an Kobani soruşturmasından tutuklu" derken AYM’nin kararının sevindirici olduğunu söyledi.
Şiddete maruz kalanların 80’e yakın kişi olduğunu fakat sadece beş kişinin başvuru yapmış olmasını eleştiren Tuncer, "Bizim başvurumuz hem toplantı, gösteri ve yürüyüş hakkının ihlali hem de işkence yasağı yönündeydi. Yürüyüş hakkının ihlali ile ilgili bir karar verilmedi. AYM’nin son süreçte kararlarında öne çıkan şu: Ağır olduğunu düşündüğü bir ihlali öne çıkarıp, onunla ilgili bir ihlal tespiti yapıyor diğer ihlali ya kabul edilemez buluyor ya da bir karar vermiyor" dedi.
‘DAİMİ ARAMA KARARI İLE TOZLU RAFLARDA DOSYALARIN BİR KENARA ATILMASI, UNUTULMASI İSTENİYOR’
Kararın hem usul hem de esas yönünden verilmesini önemli olduğunu belirten Tuncer, "Yapılan müdahale mobese kameralarıyla, fotoğraflarla, darp raporları ile ortaya konuluyor. Buna rağmen sorumlular bulunamıyor. Kararda kimlikleri dahi tespit edilemediği belirtiliyor. Aslında savcılığın sorumluluğunda olan bir konu ama daimi arama kararı ile tozlu raflarda dosyaların bir kenara atılması, unutulması isteniyor. AYM sadece ihlal tespiti yapmamış. Aynı zamanda soruşturmanın yeniden görülmesini ve sorumluların tespit edilip, haklarında ceza verilmesini istiyor. Genellikle işkence başvuruları ile ilgili usul açısından bir tespit yapılır. Fakat burada hem usul hem de esasa yönelik karar verildi. Bu açıdan önemli" şeklinde konuştu.