Hükümetin salgınla mücadelesi ve emekçiler

Hükümetin salgınla mücadelesi ve emekçiler
Aslında 18 yıldır ülkeyi yöneten AKP, virüsle mücadele politikasında geçmiş yıllardaki sınıfsal tercihlerini tekrarladı.

Veli BEYSÜLEN


2019 yılının sonlarında Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve hızla yayılarak, tüm dünyayı etkisine alan, Covid-19 virüsünün Türkiye'de görüldüğünün resmi olarak açıklandığı 11 Mart 2020 tarihinden bu yana, hükumetin salgına karşı tedbir diye ortaya koyduklarını tartışmak gerektiğini düşünüyorum. Aslında 18 yıldır ülkeyi yöneten AKP, virüsle mücadele politikasında geçmiş yıllardaki sınıfsal tercihlerini tekrarladı. Ancak ister yoksulluğun yol açtığı çaresizlik deyin, ister eğitimsizlik deyin, isterse muhalefetin yetersizliği deyin, sebebi ne olursa olsun, bu ülke de AKP'nin sermayeden yana olan sınıfsal tercihini görmeyen veya göremeyen, emeğiyle yaşayan milyonlarca insan hâlâ bu partiye destek vermektedir. Dolayısıyla bu politikaların görünür kılınmasına ihtiyaç vardır.
 
Salgının Türkiye'de görüldüğünün açıklandığı 11 Mart 2020 tarihinden başlayarak hükümet, ilk etapta okulların tatil edilmesi, dış seyahatlerin kısıtlanması, maçların seyircisiz oynanması, lokanta, kıraathane, cafeler ile eğlence yerlerinin kapatılması, toplu namaz kılınmaması gibi, birtakım tedbirleri uygulamaya koydu. Bu arada yurttaşlara zorunlu olmadıkça evden çıkmamaları ve kalabalık alanlardan uzak durmaları yönünde çağrılar yapılarak, "EVDE KAL" kampanyası başlatıldı. Virüsün insandan insana temasla geçtiği düşünüldüğünde tüm bu tedbirler, insanlar arası teması mümkün olan en alt seviyeye indirmek için önemli tedbirlerdi. Öte yandan gerek konunun uzmanları gerekse kamu adına açıklama yapanlar; hijyene dikkat edilmesi gerektiğini belirterek, insanları  konut ve işyeri gibi yaşam alanlarını temiz tutup dezenfekte etmeye özen göstermelerini tavsiye ediyorlardı. Bunun yanı sıra uzmanlar, bireysel temizlik ile beslenmeye de dikkat edilmesinin önemine dikkat çekerek, bağışıklık sistemini güçlü tutacak gıdalar tüketilmesini salık veriyorlardı.  

Elbette bilim insanlarının yaptıkları tüm bu tespit ve uyarılar, virüsten korunmada alınması gereken önemli tedbirlerdi. Zira ancak böylece salgının yayılması önlenebilirdi. Peki, bütün bunlar için yapılacak olan ek harcamaları kim hangi parayla karşılayacaktı. Örneğin; açlık sınırının altında aylık alan milyonlarca emekli, yine açlık sınırının altındaki asgari ücretle çalışan işçi, asgari ücrete yakın ücret alan işçi / memur milyonlarca çalışan, geliri olmayan işsizler, salgından dolayı zorunlu kapanacak olan, lokanta, kıraathane, bar, cafe, eğlence yeri, gibi yerlerde çalışanlar ne olacaktı? Devletin bunlara gelir desteği verecek tedbirleri var mıydı? Maalesef yoktu!

Salgının ilk günlerinde, tüm bu kesimlere dair herhangi bir mali ve ayni destek açıklanmazken; Maliye ve Hazine Bakanı Berat Albayrak, işveren örgütleri TİSK, TÜSİAD, MÜSİAD ve TOBB’la görüştüklerini, onların önerileri doğrultusunda bazı tedbirler açıklayacaklarını belirterek, emeğiyle yaşayan milyonları değil, sermayeyi koruyacak tedbirleri alacaklarını ilan etti. Nitekim 18 Mart 2020 tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan başkalığında, kendisinin çağırdığı oda, meslek ve sermaye örgütleri ile konfederasyonların katıldıkları salgınla mücadele toplantısının ardından açıkladığı tedbirlerin tamamı sermayeyi destekleyecek tedbirlerdi. Cumhurbaşkanının açıklama sırasında toplantıda bulunan TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu'na, "Nasıl neşen yerinde değil mi?" demesi de bunun kanıtıydı. Yani virüs salgını sermayeye kaynak aktarma fırsatına dönüştürülüyordu. Çünkü paket, vergi muafiyetleri, işsizlik sigorta fonundan teşvik desteği verilmesi, bankaların kredi vermelerinin kolaylaştırılması, şirketlerin borçlarının ertelenmesi gibi sermayeyi rahatlatan tedbirleri içeriyordu. Pakette, çalışanlar için açıklanan tek tedbir, üretimin düştüğü işyerlerinde çalışan işçilere, işsizlik sigorta fonundan kısa çalışma ödeneği verilmesiydi. Emekliler içinse 1500 liranın altında aylık alanlarının aylıklarının 1500 liraya çıkarılması, 65 yaş ve üstü yaşlılara da maske ve kolonya dağıtılması gibi kırıntı tedbirlere yer verilmişti. Mayıs ayının ortalarında verilmesi gereken emekli bayram ikramiyesinin, Nisan ayı başında ödenmesinin virüse karşı mücadelede katkısının ne olduğu ise gerçekten açıklanması gereken bir tedbirdi.

Salgının ilk gününden itibaren işyerleri durdurulmadı ve milyonlarca işçi, itiş kakış şehiriçi toplu taşıma araçları ve servis araçlarıyla işyerlerine gittiler, işyerlerinde iç içe çalıştılar, aynı yemekhanede yan yana, karşı karşıya oturup yemek yediler ve akşam aynı şekilde servis araçlarına doluşarak evlerine döndüler. Yani milyonlarca işçi, devletin kendilerine gelir ve iş garantisi vermemesinden dolayı, birbirlerine virüs bulaştırma riski altında çalışmaya devam etti. Zira güvenceleri olmayan işçiler, hastalıktan çok işten atılma korkusu yaşıyorlardı. Bu nedenle, sokağa çıkma yasağı ilan edilen hafta sonu ve bayram tatillerinde bile inşaatlar dahil tüm işyerleri özel izinle çalıştırıldı. İşçiye mali destek vermeyen hükümet, süreç içinde işçilerin kanunlardan doğan haklarını kullanmalarının önüne geçmek için kanun düzenlemeleri yapmayı da ihmal etmedi.  

Örneğin; 16 Nisan'da Meclis'te görüşülmekte olan 7244 sayılı Torba Kanun'a eklenen bir madde ile sözde işçi çıkarılması 3 ay süre ile yasakladı ve Cumhurbaşkanına, gerek görürse bu süreyi 6 aya kadar uzatma yetkisi verildi. Sözde diyorum, çünkü yapılan düzenleme ile işçi çıkarmanın yasaklanmasının yerine, işverene işçiyi tek taraflı ücretsiz izine çıkarma yetkisi verildi. Asıl ilginç olan ise ücretsiz izine çıkarılan işçi ile ailesinin geçimi için, işsizlik sigorta fonundan, günlük 39 lira 25 kuruş aylık toplamda ise 1.177 lira ödenmesine kanunda yer verilmesiydi. Böylece işçi işten çıkarılmamış olacak ve işsizlik artmayacaktı. Yapılan düzenleme ile çok açık bir şekilde, ücretsiz izin dayatmasını kabul etmeyen işçinin, 4857 sayılı iş kanuna göre, iş sözleşmesini haklı nedenle feshetmesi ve kıdem tazminatını alması engellendi.

Hükümetin çıkarttırdığı kanun işçileri başka haklarından da mahrum bıraktı. Örneğin sendikal faaliyetler durduruldu. Aslında hükümet, işçinin sefaleti üzerinden maliyeti aşağı çekmenin hesabını yapıyordu. Çünkü bu düzenleme, işçilerin yasada bulunan ve ücreti 1750 lira ile 4 bin 380 lira arasında değişen kısa çalışmadan yararlanmalarını da engelledi. Kanuni hak kaybı bununla da sınırlı değildi. Zira Kanunla, işçilerin işyerinde sağlıklarını tehlikeye atacak bir durum ortaya çıktığı takdirde, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği kanununun 13. Maddesindeki "çalışmaktan kaçınma" haklarını kullanmalarının önü keşilmiş ve kanunun bu maddesi kadük hale getirilmişti. Şayet bu düzenleme yapılmamış olsaydı, işçiler sağlıkları tehlikeye girdiğinde bu haklarını kullanacak ve işverenler ücretlerini eksiksiz ödeyeceklerdi.

Daha sonra Temmuz ayında çıkarılan kanunla işten çıkarma yasağı ve işverenin işçiyi ücretsiz izine göndernesi uygulamasının, 3'er aylık dönemler halinde 30 Haziran 2021 tarihine kadar uzatılması hususunda Cumhurbaşkanına yetki verilirken, belirli süreli iş veya hizmet sözleşmelerinde sürenin sona ermesi, iş yerinin kapanması ve faaliyetinin sona ermesi ile hizmet alımı ve yapım işlerindeki işten çıkarmalara yasak getirilmedi.

İşyerlerinde işçileri salgından koruyacak hiçbir tedbir aldırmayan devlet, salgında yayılma ve vaka sayısında artış sürerken, işçilerin 24 saat işyerlerine kapatılmaları, çalışma alanında iç içe çalışan işçilerin molalarda yanyana gelmelerinin yasaklanması, hastalığa yakalanan işçilerin işten çıkarılmaları veya ücretsiz izine gönderilmeleri gibi birçok hak ihlaline seyirci kaldı. 1 Mayıs'ta bile işçiler özel izinle çalıştırılırken, DİSK Genel Merkezi önünden Taksim 1 Mayıs alanına yürümek isteyen DİSK Genel Başkanı ile yöneticilerin gözaltına alınmalarında olduğu gibi, her türlü hak arama eylemi salgın gerekçesiyle engellendi.

Görüldüğü gibi, AKP iktidarı salgın sürecinde 18 yıllık iktidarında bugüne kadar yaptığından farklı birşey yapmadı ve salgını sermayeye kaynak aktarmak için kullanırken, işçiler kanunlardaki haklarını kullanmasınlar diye, tedbirler alıp kanun çıkararak, onları açlığa mahkum etti.

Öne Çıkanlar