Kürtlerin demokrasi mücadelesi

Kürtlerin demokrasi mücadelesi
Her ne kadar Osmanlı devletinde Kürtlerin kimliklerinin inkarı yoluna gidilmemiş ise de onlara tanınan bölgesel özerklik Osmanlı'nın çıkarı doğrultusunda yaşam bulmuştur.

Feyzi ÇELİK *


Kürt sorununu tartışırken Kürt Sorununa kaynaklık eden nedenlerin başında Kürt soruna müdahil olan devlet veya toplulukların tavırları gelmektedir. Bu devlet veya topluluklar çıkarları gereği Kürt sorununa çözüm getirmekte uzak kalmışlardır. En başta Osmanlı dahil Türkiye Cumhuriyeti Kürtlerin özgürlüklerini kısıtlama yoluna gitmişlerdir. 

Her ne kadar Osmanlı devletinde Kürtlerin kimliklerinin inkarı yoluna gidilmemiş ise de onlara tanınan bölgesel özerklik Osmanlı'nın çıkarı doğrultusunda yaşam bulmuştur. Bu daha çok geniş Kürt toplumundan çok o dönemin beylerinin işine yaramıştır. Bu nedenle Kürtler tarihte kendileri için rol oynamaktan çok başkaları için (İslam,Türkler gibi) rol oynamışlardır. Bu husus Kürtlerin devletleşmesini önlemiştir. Osmanlı döneminde özerklikten devletleşme yoluna gitmek imkanı varken Kürtler bu yola gitmemişlerdir. Osmanlı devleti döneminde Kürtler, kendi dinamiklerini kendi çıkarları doğrultusunda harekete geçirtmiş olsalardı Osmanlının yıkılması döneminde kendi devletlerini kurabilirlerdi. Zamanında Kürt toplumu için büyük saygınlığı olan Said’i Nursi dahi Kürtlerin kendi devletlerini kurması için çaba harcaması bir yana Türklerle birlikte Türk devletine bağlı kalması yönünde çaba harcamıştır.   

O dönemde Osmanlı egemenliğindeki diğer topluluklar kendi dinamiklerini kendi çıkarları doğrultusunda harekete geçirdiklerinde devletleşmeleri kolay olmuştur. Bu bakımdan ileriye dönük olarak oluşabilecek devletleşmede diğer topluluklardan daha çok zorlukla karşı karşıyadırlar. Öncelikle toplumun kendine olan güveni yok olmuştur. Tarihinde ona yol gösterebilecek tarihsel rolü de yeterli değildir. Kürtlerin tarihte devlet halinde yaşadıklarına dair örnekler yok denecek kadar azdır. Her ne kadar ilk çağa kadar gidilerek Medlerle Kürtlerin bağlantısı kuruluyorsa da bunu kesin ölçütlerle günümüzle bağlantısını kurmak hayli zordur. Bir efsaneden öteye gitmez. Ayrıca binlerce yıl öncesi ile bağlantı kurmanın zorluğu da eklenirse bunun Kürtlere heyecan vermekte uzak olduğu görülmektedir. 

Yine Kürt olan Selahaddin-i Eyyubi büyük bir komutan olmasına rağmen daha çok İslamın hizmetinde olduğu, Kürtlerin devletleşmesi için hiçbir çabasının olmadığı görülmektedir. 1946’da kurulan Mahabat Kürt Devletinin ömrü altı aydan kısa olsa bile Kürtlere heyecan veren bir girişimdir. Bugün kullanılmakta olan bayrak ve Kürt Ulusal marşı bu altı aydan az yaşamış devletin eseridir. Buna benzer yıllarca yaşamış başka devletler olmuş olsaydı tarihsel role bakılarak ilerisi için daha umutlu bakılması mümkün olacaktı. Kürt soruna çözüm getirmek isterken bu tarihsel gerçekliliği de kabul etmek gerekiyor. 

Tarihte Kürtlerin kendileri için değil de başkaları için rol oynamış olması gelecekte oluşabilecek özgür Kürdistan için önemli bir engeldir. Bu engeli aşmanın en önemli yolu köklü Kürt kültür ve dilini geliştirmekten geçer. Bunu ilk anlayan ve pratiğe geçiren Ahmed-î Xani’dir. Ancak ondan sonra gelenler onu izlemekten uzak kalmışlardır. Eğer onun yolu izlenmiş olsaydı bugün Kürt sorununu çözmek için büyük devletlere dayalı çözümlerin kuyrukçuluğunu yapmamış olacaktık. Sorunlarımızın çözümünü de başkalarına devretmemiş olacaktık. Günümüzde dahi dil ve kültür alanındaki çabalar siyasal ve eylemsel çabalar karşısında yeterli desteği bulmaktan uzaktır. Kürt toplumu alışkanlık gereği düşünceden çok eyleme önem verir duruma gelmiştir. Düşünce temeli zayıf eylemselliğin de uzun vadede çözüm getirmekten uzak olduğu da bir gerçektir.  

Kürt sorununun mevcut devlet ve toplulukların uygulamalarından kaynaklandığını kabul etsek bile bu yeterli değildir. Tarihte kendimiz için oynadığımız rolün eksikliği de çözüme engel olan faktörlerdendir. Diğer topluluklar kendileri için rol oynadıkça bugünkü özgürlüklerine bu şekilde ulaştıysa Kürtler içinde bu rolü oynamak için yeterince önümüzde yıllar olsa da asıl önemli olan şimdiden tek bir partinin hakimiyet kurmamasıdır. Bu da değişimin demokratik yoldan oluşunun olmazsa olmaz koşuludur. Ancak bu şekilde çok inançlı, çok etnisiteli olan çoğulcu, demokratik bir Kürdistan’dan söz edilebilir.

* Avukat - İstanbul Barosu

Öne Çıkanlar