Postmodern Gazetecilik Kılavuzu 2
Oktay CANSIN EMİRAL
Bilgi Çağı’nda oluşan güncel sosyal koşullarda daha iyi gazeteciliğin nasıl mümkün olabileceğine dair teorik bir pratik sunmak için başladığımız yazı dizisinin ilk yazısında ideolojilerin güncel sosyal koşullarda pasif kaldığını ve yerlerine felsefi tutumlar ile bazı ideolojik pratiklerin karışımı olarak tanımlanabilen metodolojilerin geçtiğini ifade etmiştik.
Bildiğiniz gibi felsefenin ağırlıklı araştırma konusu ‘‘gerçek nedir’’ sorusuna yanıt aramaktır. İdeolojiler ise ‘‘iyi toplum nasıl olur’’ sorusuna yanıt aramıştır. Bilgi Çağı’nın yeni düşünsel paradigması olan metodolojilerin temel sorunsalı nedir? Hangi soruya cevap arar metodolojiler? Bu sorunun cevabını gazetecilik üzerinden cevap aramak en pratik yöntemdir.
Öncelikle gazetecilikte gerçek nasıl ortaya koyulur, gerçek ne gibi bileşenler barındırır sorularının cevaplarını bulmak için örnek bir metin üzerinden yola çıkacağım.
Örnek metnimiz röportajın haberden ayrı bir şey olduğunu savunan ve röportajı edebi bir tür olarak kabul eden Yaşar Kemal’in görüşlerinin bulunduğu bir yazı olacak.
Yaşar Kemal röportaj hakkında şunları ifade ediyor: ‘’… Röportaj bir edebiyat sayılabilir mi? Bu soruyla çok karşılaştım. Röportaj bir edebiyat dalı sayılmak ne, röportaj bal gibi edebiyattır. Onu haberden ayıran nitelik, onun edebiyat gücüdür. Haber bir yaratma değildir, bir taşımadır. Aslında röportaj taşıma anlamına geliyor ya, yanlış, o taşıma olan haberdir, hem de en gerçek anlamıyla. Röportaj bir yaratmadır. Gerçeğe, gerçeğin, yaşamın özüne yaratılmadan varılamaz. Yaratmadan hiç kimse hiçbir şekilde gerçeği yakalayamaz, yakalarsa da karşısındakine anlatamaz. Haber gerçek değil mi? Bence haber gerçeğin gölgesidir. Haberin arkasında neler var, neler dönüyor, ne yaşamlar, dramlar, sevinçler var, haber bize bunu veremez. Röportaj haberin varamadığı yere varandır, ama nasıl, yaratarak, gerçeği değiştirerek değil yaratarak.’’
Yaşar Kemal’in beyanatından gerçek kavramının bir yaratma eylemi neticesinde oluştuğunu kavramaktayız.
Şimdi de konumuz ile alakalı olarak post-modern gazetecilerin kişilik yapısını ortaya koymak adına Rainer Funk’un analizlerinden bahsedeceğiz. Söz konusu analizlere eleştirel açıdan bakarsak bizi bazı etik kuralların gerekliliğine götürüyor; ancak iyimser bir bakış açısıyla yaklaşırsak daha bireyci bazı sonuçlar elde ediyoruz. Bunu şu örnek üzerinden ele alalım: Rainer Funk, arzcı aktif tip olarak tanımladığı karakter yapısına mensup gazetecilerin mesleki özellikleri üzerine yaptığı yorumda, gazetecilerin yeniden üretim yolunu kullanmadığını, kaynakların yeniden yaratımına yatırım yaptığını vurgulamaktadır. Yeniden üretim kavramı sosyolojik açıdan aile kavramı ile alakalıdır. Örneğin bir işçi fabrikada bir mal üretir ailesi ise evde işçinin hizmetini görerek yeni bir üretim gerçekleştirir. Sonuçta, gelir aile üyelerinin birlikte yaptığı bir üretimin kazancı olur. İşçinin ücretinde kendi emeğinin bedeli yanında ailesinin hizmetinin de bedeli mevcuttur. Bu ailenin ürettiği hizmet: ev işleri, çocuk bakımı vs. bunlar da bir üretimdir ve böylece üretim ile yeniden üretim sağlanmış olur. Bu bakımdan yeniden üretim aile kavramı ile direkt olarak alakalıdır. Gazetecilik mesleği ile yeniden üretim olgusu birlikte ele alındığında sosyal yapının alttan üste doğru demokratik bir şekilde örgütlenmesi teorik olarak daha mümkün olmaktadır. Örneğin, bir ölüm üzerinde bir haber yaptınız ve bu kadın cinayeti olsun. Bu haberin üzerine birçok değişik kadın cinayeti haberi yapabilirsiniz, bu seçiminiz kaynakların tekrar yaratımına yaptığınız post-modern bir seçimdir ve meşrudur; ancak yeni kadın cinayetleri haberlerinin yanında eski cinayetlerde kurban olmuş kişilerin mağdur ailelerinin yaşadığı üzüntüyü, hasreti, acıyı ve benzeri hisleri topluma yansıtan gerçek röportajlar yapmazsanız çok iyi bir gazetecilik yapıyor olmazsınız.
Post-modern gazetecilik konusunda etik bir ilkesel davranışa yeniden üretim olgusunun merkezinde ulaşmış bulunmaktayız; fakat bu durum içerisinde bazı pratik zorluklar yaşanması muhtemeldir: Aile röportaj vermek istemeyebilir, ulaşım zordur veya aileye ulaşma imkanı yoktur vs.; fakat pratik zorlukları bir şekilde aşıp gerçekliği yaratarak topluma sunarsanız en iyi gazeteciliği yapmayı başarmış olursunuz.
Buradan, post-modern gazetecilikte yeniden üretim olgusunun; yani aile faktörünün göz ardı edilmeyecek etik bir ilke olarak ortaya çıktığını kavramaktayız.
Metodolojilerin hangi soruya cevap aradığını bu örnek üzerinden açıklamak mümkün ki o da şudur: Metodolojiler toplumsal faydayı ve bireysel faydayı birlikte üretecek pratikler bütününün nasıl gerçekleşeceğinin etik ilkelerini bulmaya uğraşır ve hem tekçi hem de çokçu pratiklerin mümkün olduğu ilkelerin ne olduğunu araştırır. Devam edecek…