Salgın hastalıklar ve köle isyanları (1)
Seçkin GÖVERCİN
Geçmişten günümüze insanlık tarihine yön veren onu en çok değiştiren etkenlerin en başında tarım devrimi gelir
İnsanlığın yerleşik hayata geçmesi yani, toprakla tanışması hayvanları evcilleştirmesi insanı medeniyete taşıyan en önemli etken olmasının yanında topraktan üretmesi, onunla beslenmesi ve bütün ihtiyaçlarını topraktan karşılaması doğayla daha çok iç içe geçmesine ve farklı hastalıklarla tanışmasına neden olmuştur
Ortadoğu'da buğday, arpa, bezelye, mercimek yetiştirilip, eşek, koyun, domuz ve keçi beslenmeye başlaması, Güneydoğu Asya'da pirinç, sarmaşık patatesi, kulkas, ördek ve tavuk beslemesinin yanında İnsanlar her yerde büyük topluluklar halinde bir araya gelmeye başlarken yeni tarım planını ortaya koyarak diğer türleri boyunduruğun altına alıp, insanın çoğalmasını ve daha fazla tür üzerinde egemenlik kurmasını sağlamak için uğraşıyordu.
İnsanlar toprağı sürmekle, sığır ve koyun sürülerini ehlileştirmekle daha önce karşılaşmadıkları pek çok yeni mikropla karşılaşıyor ve böylelikle her türlü virüsü, mantarı ve bakteriyi insanların bahçelerinde, evlerinde ve köylerinde bir araya getirerek ortak bir hastalık pazarı oluşturdu.(1)
İnsanın en iyi dostu olan köpek kızamığı, inek difteri ile tüberkülozu getiriyor. Rhino virüsler(nezle virüsü) atla, sıtma ise sivrisinekle geliyor, şarbon ise topraktan bulaşıyordu.
İlk hapşırık ve öksürük salgınları büyük ihtimalle, çiftçilerin at, domuz ya da ördeği evcilleştirmesiyle başlıyordu, bu ahır hayvanları özellikle ördeğin midesi muhtemelen dünyanın en iyi çalışan grip fabrikasıydı. Oldukça sosyal bir organizma olan grip virüsü, her zaman kalabalıkları arıyor ve faaliyetini şehirlilerde İnsanlarla yürüyerek, atla ya da yelkenli gemilerle seyahat ederek hareket ediyordu.(2)
İnsanın başlangıçta yenik düşen bağışıklık sistemi de, giderek daha fazla enfeksiyonla karşılaşınca değişerek uyum sağlamasının yanında İnsanlar çöplüklerinin yakınında yaşamaya başladıklarında, kaçınılmaz olarak üst organizmalara besin oluyor ve cüzam, kolera, dizanteri dahil olmak üzere pek çok cilt ve bağırsak hastalığı ediniyordu.
Bu hastalıkların yanında, insanın toprak üzerindeki egemenliği, tarım toplumuna geçişi hızlandırırken bu geçişle beraber daha fazla yoğun emek ve üretim isteği başka topluluklar üzerinde egemenlik kurma hırsına ve savaşlara neden oluyordu.
Bu savaşlarda esir düşenler ya köle pazarında satılıyor ya da ganimet olarak efendilerinin topraklarında köle olarak çalıştırılıyordu. Bunun yanında yarı özgür olanlar ise, karın tokluğuna topraklarda çalıştırılarak daha fazla üretime katkı sunuyordu.
Toprakta köle olarak çalıştırılanlar zamanla bu hastalıklardan veya kötü beslenmeden dolayı hayatını kaybederken, cesetleri daha gömülmeden yerine başka bir köle getirilerek üretim devam ediyordu.
Çok ağır şartlarda ölüme terk edilmiş bu yaşam ve kölelerin yaşadıkları bu çaresizlik artık zamanla isyanlara neden oluyor ve zamanla bu isyanlara köylülerden de destek geliyordu. Bu isyanların tek amacı ise, temel insani ihtiyaç olan hürriyet, daha iyi beslenmek ve en önemlisi hayatta kalmaktı. Başlangıçta hayatta kalma mücadelesiyle başlayan bu isyanlar tarihi bir anlamda değiştiriyordu.
Bu isyanın en önemli nedenlerinden biri ise, dönemin çiftçi hastalığı diye tabir edilen ve Sevad bölgesinde meydana gelen Veba hastalığıdır.
Tarihi değiştiren bu isyanların en önemlilerinden biri, Ortaçağ İslam coğrafyasında yaşanmış olan Zenci isyanı ya da Zenç hareketidir.
Claude Cahen’ in deyimiyle: bu (Zenci) isyanlarından sonra bir daha bu bölgedeki çiftliklerde, köleliğe dayalı bir tarımsal yapı asla kurulmamıştır(3)
Veba hastalığı ve Zenci isyanları
İnsanın toprağı ekip biçmesi ve ürün alması yoğun emek ve zaman isteyen bir iştir. Özellikle daha çok ürün toplayıp bunu ticarete çevirmek daha çok kas gücüne ve insan emeğine muhtaçtır. Bundan dolayı insan tacirleri köle pazarları kurarak bunu bir meslek haline dönüştürmeye ve savaşlardan elde edilen esirleri toprak sahiplerine satarak köle ticaretini altın ve gümüşten daha değerli haline getirirken, savaşlar bir nevi bu insanların yaşam kaynağı haline dönüşüyordu.
Öte yandan en kötü koşullarda yaşam ile ölüm arasında kalan bu insanlar en zor şartlar altında çalıştırılıyor hiç bir gıda ve beslenme almadan bir hayvanın bile yapamayacağı işleri yapmaya zorlanıyor bundan dolayı birçok hastalıkla karşılaşarak kısa sürede hayatlarını kaybediyorlardı.
Özellikle şeker kamışı ve pirinç üretiminin yol açtığı veba hastalığı isyanın çıktığı bölgenin sıcak iklimi ve rutubetli havasından ve bitkinin bol olmasından dolayı bataklıkta sık sık veba salgınları çıkıyordu. Kaynaklar 64/684-70/690 yılları arasında aşağı Irak'ta patlak veren iki büyük veba salgınından bahsederler. İlki 64/684 yılında başladı ve iki yıl içinde Mısır'a kadar ulaşarak binlerce insanın ölümüne neden oldu. İkincisi 70/689 yılında çıktı. Ve yine Mısır'a kadar ulaştı. Her iki veba da ilk olarak bataklık bölgede çıkmıştı. Bundan dolayı veba hastalığının tarihini yazan L. Conrad şöyle demektedir: "Burası (bataklık/Sevad) hastalıkların çıkış yeridir, hastalık buraya başka yerden gelmez."(4)
Nitekim Zenci isyanının devam ettiği dönemde de bölgede veba salgını çıkmış, sadece Basra'da yirmi bin kişi ölmüştü. Hastalığın yayıldığı günlerde Bağdat, Küfe ve Vasıt gibi şehirlerde günde ortalama beş yüz, altı yüz kişi ölmekteydi. Hatta bu salgında ünlü Zenci komutanlarından Ali B. Eban da vebaya yakalanmış, askerlerinin pek çoğunu vebada kaybetmişti.(5)
Bundan dolayı Şeker kamışı ile vebanın ilginç bir yakınlığı vardı. Veba salgınları zirai alanların yoğun olarak bulunduğu bölgelerde daha sık görüldüğünden Femand Braudel "hastalık her şeyden önce çiftçidir" tespitinde bulunur. Her ikisi de aynı iklim, yani sıcak, rutubetli hava, bol bitkili bölge ve sulu tarım bölgeleri. Bundan dolayı şeker kamışı ile veba aynı iklimin ve coğrafyanın ayrılmaz ikizleri gibidirler. Şeker kamışı tarlalarında sürekli olarak Zenciler çalıştırıldığından, veba salgınları öncelikle Zencileri vurmaktaydı. Bataklı bölgede sık sık baş gösteren veba ve sıtmanın "Zenci hastalığı" olarak tanımlanması, Zencilerin yoğun olarak bulunduğu bu bölgede, veba hastalığının sık sık görülmesindendir. Bundan dolayı bütün kaynaklar buradaki Zenc'ileri vebalı olarak tasvir ederler.(6)
Bu bölgedeki kölelerin çoğunluğu zencilerden oluşurken, başka bir köle grubu olan hint asıllı Zuttlar ya da Seyabecilerin varlığından da söz edilmektedir. Buradaki ‘’zenç’’ genel olarak "Zene" kelimesi Etiyopya ve Habeşistanlı anlamına gelen "Zeng" kelimesinin Farsçaya "Zene" olarak geçmesinden türetilmiştir. Bundan da "Zeng bar" ve Arapçadaki Zencebar haline dönüşmüştür.
Bu zenci kölelerin başlıca getirildiği yerler ise, "Biladu 'zZenc"ve "Bahrü 'z-Zenc" adı verilen Doğu Afrika kıyı boylarıydı. Ancak Sudan ve Liberya çöllerinden getirildiği, bunların yanında Etiyopya ve Mağribli, hatta Rum asıllı köleler de bulunuyordu, bugünkü Zengibar, Kenya, Mombasa, Mozambiki, Madagaskar ve Pempa’ya tekabül eder. Buralardaki köle avcılarından alınarak ya da esir edilerek Arap köle tüccarları vasıtasıyla Irak'a getiriliyorlardı.
Batılı tarihçilere göre, Afrika da köle ticaretinin ve sömürgeciliğin uzun bir geçmişi olduğundan Müslüman tacirler bu bölgede Avrupa’dan önce köle ticareti yaptığını dolaysıyla avrupa’da ki sömürgeciliğin yeni bir şey olmadığını hatta konuyla ilgili Reginald Caupland "köle ticareti Doğu Afrika'nın bütün tarihi boyunca, günümüze kadar devam etmiştir. ‘Avrupalı’ sömürgecilerden önce de Asyalı denizciler, bu bölgeden kadın, erkek insanları taşıyarak köleleştirdiler " demektedir.(7)
ALİ BİN MUHAMMED
Zenç hareketinin lideri olan Ali B. Muhammed’den kısaca bahsetmek gerekirse, Kimi o dönem yazanlara göre zenci lideri kendisini şii ya da harici olarak göstererek bunu propaganda amaçlı kullanmaktaydı. Buna göre Şii görünmesinin sebebi, abbasilere karşı en büyük muhalif hizip taraftarlığını kazanmaktı, harici görünmesinin sebebi ise, taraftarların çoğunun ezilmiş ve alt tabaka kesimlerden olduğundan ilke olarak herkesi eşitliğe çağıran çoğunluğun hariciliğin bu ilkesini benimsemesine yatkın görmesidir. Bundan dolayı Biruni, onu yüzü peçeli anlamında burku’i olarak tanımlamıştır. Ayrıca kendisi o dönemin bilimi sayılan astroloji ve gökbilime merakı daha sonra Zencileri örgütlemede kullanacaktır.
Bahreyn’de beş yıl boyunca, Temim, Kelb, Said, Humeyr ve Kuleyb gibi güçlü kabilelerin desteğini alarak daha sonra bu kabileler içinde çıkaracağı büyük isyanın komutanlarını ve beyin takımını da burada çıkarmıştır. Yani Zenci isyanını, özü ilk kadrosu Ali B. Muhammed’in, Bahreyn’de bulunduğu yıllarda oluşturdu ve bunların en önemli kısmı Bedevilerden oluşuyordu.
Daha sonra Basra’ya geçerek ünlü Arap dil bilimcisi İbn Durey ile tanışır ve ilimle uğraşarak buradaki çocuklara ders vermeye başladıktan sonra Basra Valisi’ne haber edilip ifşa olunca tutuklama emri çıkarılır. Ancak Ali B. Muhammed kaçmayı başarır, ancak yandaşları, hanımı ve oğlu yakalanarak hapse atılır. Daha sonra Basralı Bilaliler’in köleleri onu yakalayarak Vasıt valisine teslim eder. Ancak buradan da kaçmayı başaran Ali B. Muhammed metropol şehri olan Bağdata gider. Öte yandan Basra Valisi azledilmesiyle, halkın hapishaneleri basarak içerdekileri serbest bırakması Ali B. Muhammedin yandaşları ve ailesinin de serbest kalmasına vesile olmuştur.
İLK İSYAN VE ÇARPIŞMA
Bağdat’ta altı yakın adamıyla tuz arıtma bölgesi Amud. B. Al-Müneccim kanalına yakın bölgeden Kurayşi’ye yerleşir. Burada kendisini Halife Vasık’ın çocuklarından birinin adına Sabhaklı tuzlalardan birinin yöneticisi olarak tanıtır. Karşısına ilk çıkan Es-Şurciyyun* adlı kölelerdi.
İsyanın ilk günü Ali B. Muhammed Kasru’l Kureşi'den çıktığında toplu halde tarlaya çalışmaya götürülen bir grup ile elli köle, ardından Sinnai denilen başka yerden beş yüz köle oradan Sirafi denilen yerde de yüz elli köle, buradan İbn Atta denilen yere geçildi. Buradan da seksen köle, Bunlar arasında Raşid el-Karmati, Raşid el-Mağribi gibi isimler bulunuyordu. Böylece o gün akşama kadar bölgede kalabalık bir köle grubu onlara katılmıştı.
Ali B. Muhammed bu köleleri, toplayarak onlara bir konuşma yaptı. Bu ilk günkü konuşmasında onlara vaatlerde bulundu, kendilerini topladığı ordunun başına geçireceğini, efendileri gibi mal mülk sahibi yapacağına dair ağır yeminler ederek söz verdi. Onlara hiçbir surette ihanet etmeyeceğini, eline geçen her şeyi de onlarla eşit bir şekilde paylaşacağını vaat etti. Konuşmasını tamamladıktan sonra da, kölelerin başında bulunan ve elleri ayakları bağlı olarak yakaladıkları vekilleri getirterek ‘’aslında ben sizin bu kölelere yaptığınız eziyet, kötü muamele ve Allah'ın haram kıldığı hareketleri onlara yaptığınız ve güçleri yetmeyecek ağır işleri onlara yüklediğinizden dolayı sizin boynunuzu vurmak isterdim. Fakat sizi serbest bırakmaya karar verdik’’ demiştir. Buna karşılık vekiller bu kölelerin serbest kaldıklarında kaçacaklarını söyleyerek onların her iki tarafa da faydası dokunmayacağı uyarısında bulunmuşlardı. Bunun üzerine Zenci lideri bu sözü söyleyen vekilleri kölelerine kırbaçlattıktan sonra, yaşadıkları ve gördüklerini kimseye söylememeleri için nikahları üzerine yemin ettirerek serbest bırakmıştı.(8)
Bu arada Ali B. Muhammed isyanın kelimenin gerçek anlamında bayrağını açmak için, Basra'ya Refik adındaki davetçisini, bayrak yapmak üzere Basra'dan satın alması için kırmızı (bir başka rivayette sarı ve beyaz) renkte ipek kumaş almaya göndermişti. Ali, Basra'dan getirilen ipek parçası üzerine yeşil harflerle ‘’Allah Müminlerden mallarını ve canlarını cennet mukabilinde satın almıştır" (Kuran, Tevbe suresi 111.ayet) yazdırmıştı. Bu ipek parçasını da uzun bir sırığın ucuna bağlayarak yardımcılarının birinin eline vermişti.
Zenci ordusundaki Fetih el Hüccam adındaki bir köle yemek yerken aniden Basra’lı kuvvetlerin baskınına uğrayınca, bir anda elindeki yemek tabağıyla bütün cesaretiyle karşı koydu. Hiç beklenmedik bir tepkiyle karşılaşan Basralı kuvvetler, korkudan hepsi bir anda silahlarını bırakıp kaçtılar .
Taberi Tarihi
Taberi'nin ifadesine göre bu sırada Zencilerin elinde üç kılıçtan başka hiçbir savaş aleti bulunmuyordu. Bu üç kılıcın biri Zenci liderinin kendine, diğeri Ali B. Eban'a, bir diğeri ise, Muhammed B. Selin'e aitti. Diğer isyancıların ellerinde odun ve sopadan oluşan basit şeyler bulunuyordu. Bundan dolayı Zenciler ellerine ne geçirdilerse onunla ölümüne özgürlükleri için savaşıyorlardı.
Dört bin kişilik Basra ordusuyla bu ilk karşılaşmada Zenciler sayılarının çok, silahlarının olmamasına rağmen galip gelmişlerdi. Bu dört bin kişinin çoğu öldürülmüş, bir kısmı çöle kaçmış ve orada susuzluktan ölmüş bir kısmı esir alınmış ve bir kısmının da kelleleri vurulduktan sonra savaşta ele geçirdikleri, daha önce tuz tüccarlarının (Şurciyyıln) tuz taşımada kullandığı eşeklere yükleyerek Basra'ya göndermişlerdi.(9)
ZENCİ KÖLELERİN BASRA'YA SALDIRISI
Büyük bir kin ve intikam hırsıyla bekleyen zenciler, ay tutulması gerçekleştiğinde Basra ya üç koldan şafak vakti saldırıya geçtiler. İnsanlar Zencilerin eline düşmemek için mezarlıklara bile saklanmışlardı. Günlerce aç kalanlar hayatta kalabilmek için hayvan ve insan cesetleri yemek zorunda kalmışlardı.
İsyanın başından beri zencilerin hedefinde Basra vardı. Bu şehre kin beslemelerinin nedeni ise, tarlalarında çalıştırılan ve kötü muamele gören zencilerin efendilerinin çoğu Basra’lı zengin toprak sahipleriydi ve zencileri geri almak isteyen de toprak sahiplerine öncülük edenlerdi.
İnsanlar, Zencilerin eline düşmemek için günlerce evlerinin mahzenlerinde, kuyularında saklanmış ve sadece geceleri çıkabilmiştir. Yiyecek bir şey bulamadıklarından kedi, köpek, fare ve haşarat yiyerek hayatta kalabilmişlerdi. Açlıktan da birçok kişi ölürken, ölenlerin etlerinin yediklerini hatta güçlüler zayıfları öldürerek yemek zorunda kaldıklarını Mesudi nakleder.
EL MUHTARE ŞEHRİ
Zenci lideri bataklığın tam ortasında kurduğu bu şehir artık bir şehir devlet haline geliyor ekonomisi, düzenli askeri birlikleri, bayrağı hatta kendi paralarını bile basmışlardı.
O dönemin en demokratik hukukunu hayata geçirmişlerdi şehrin adı gibi, yaşlıların. Yaşça büyük olanların yani ehli olanların çoğunluğa uyarak bir araya toplanıp aldığı karaların şehrin ismiydi El Muhtare. Bayraklarında ise Kuran’ın 111. Ayetindeki ’Allah, Müminlerden mallarını ve canlarını cennet mukabilinde satın almıştır" yazılı olan bayrakları kendi özgürlüklerinin ve hürriyetlerinin simgesi olmuştu.
Abbasi ihtilalinde Emevilere karşı siyah bayrağı kendilerine şiar edinmişlerdi. Abbasi döneminde ise, onlara çıkan bütün isyanlarda Zeydiler siyahın zıddı olan beyaz bayrağı kullanmışlardı.
Kullandıkları paralar da ise, ‘’tek olan Allah’tan başka ilah yoktu, onun benzeri yoktur. Allah’ın adıyla bu dinarlar 261(873) senesinde Muhatara’da basıldı. Allah, Müminlerden malları ve canlarını cennet karşılığı satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar. Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse onlar kafirlerin ta kendisidir.’’ Dikkat edin, ’'Allah’tan başka hüküm koyan yoktur. Ve Allah’tan başka itaat edilecek yoktur’’ gibi ayetler ve sözler bu paraların üzerinde yazılıydı.
Muhtare’nin ihtiyacını karşılayacak dört farklı çarşının çevresinde bulunması ve bu çarşılarda tedavülde olan savaş aletleri, elbiseler, gündelik hayatta kullanılan araç- gereçler ve savaş gemileri zencilerin kendi şehirlerinde yaşayan zanaatkarlar tarafından imal ediliyordu.
Askeri nizami birliğe alışık Abbasi ordusu ve bataklığın iklim ve şartlarını bilen zenci ordusu karşısında aciz kalıyor, buna rağmen zenciler hafif silahlarla savaştıklarından gerilla taktiği uygulayarak avantajlı durumda oluyorlardı. Ayrıca piyadeler süvariler ve deniz savaşçıları olmak üzere üç gruptan oluşan düzenli orduya sahiplerdi.
Muhtare şehrinde Zenci lideri kendisi yaşarken, Vasıt’ın aşağı kısmında Tahis ve Meniç adlı iki şehir kuran Süleyman B. Camii’yle, Süleyman Musa Eş Şerrani bulunuyordu. Ahvaz bölgesinde ise, Ali B. Eman ve kardeşi hilale bağlı kalabalık bir orduyla karargah kurmuşlardı.(10)
MUHTARE'NİN DÜŞMESİ VE ZENCİ LİDERİNİN ÖLÜMÜ
Abbasilere yenilen Saffariler, Ahvaz bölgesine çekilirken Ali B. Eban ve Saffarilerle bir yakınlaşma başlamış, daha sonra ölen Saffari Emiri Yakup B. Leys’in yerine geçen oğlu Amr Muvaffak tarafından ikna edilerek bazı imtiyazlarla anlaşmaya varmıştır ve bu zenci isyanı açısından bir dönüm noktası olmuştur.
Muvaffak taaruza geçmeden önce bütün eyaletlere mektup yollayarak yardım istemişti. Tolunoğulları’na bağlı LÜLÜ en iyi askerlerini Bahreyn de iki bin kişilik süvari birliği Abdull Kays liderliğinde Farist’en bin kişilik grup Ahvaz’ın İveç Valisi Ahmet B. Dinar bir grup adamıyla destek için savaşa giderler.
El-Muvaffak, Zencilerin ölümüne savaştığı gördüğü yerde, Zenci liderinin orda olması gerektiğini düşünerek yakalanmasını istemiş, askerler nehir boyunca Zenci grubunun peşine düştüğü tam o sırada Zenci liderinin öldüğü haberi gelir. Daha sonra gelen bir haberde kesik elin Zenci liderine ait olduğu, daha sonra ise LÜLÜ’nün askerlerinden bir köle elinde kesik bir baş ile Muvaffa’kın yanına gelerek, Zenci lideri Ali B. Muhammed’in kesik başını onun önüne koyar, yanındakiler de onu teyit ederler.
Zenci liderinin ölüm anında yanında sadece Ali B. Eman El Emir kendisini nehire atmış, oğlu Enkılay kısa bir süre önce ayrılıp, Ed Diner Nehri’ne kaçarak çalılık ve kamışların içine gizlenmiş Muhammed B. İbrahim El Hamedani ve Nadir Esved El Haffar ondan ayrılmışlardı. Yalnız kalan Zenci lideri, LÜLÜ’nün askerlerinden bir tarafından öldürülmüştü.
Diğerleri de yakalanıp, zincire vurularak hapse atılmışlardı. Daha sonra hapiste çıkardıkları isyan sonrası idam edilmişlerdi. Zenci lideri, kendisine eman verilmesine, isyan boyunca çok cazip teklifler yapılmasına rağmen bütün bunları reddetti ve teslim olmadı. En yakınındakiler onu terketmesine rağmen sonuna kadar direndi. Öldüğünde 48 yaşındaydı. Zencilere önderlik etmesine rağmen kendisi beyazdı.(!!)
Kendisiyle birlikte savaşan binlerce köle savaş alanında ölmüş artık isyan sona ermişti.
Zenci lideri, ölmeden önce Karmati liderlerinden Hamdan B. Karmat’la görüşmüş onun birleşme isteğini kabul etmemişti.
Savaş alanında binlerce Zenci köle cansız bedenleriyle yatarken, toprağın altında başka bir isyanın günümüze kadar gelecek olan risaleleri yazılmaya başlanıyordu. Bu risaleler mantık ve felsefi bir temele dayandırılıyor ve bunu yaymak için (daha sonraları telgrafın icadında kullanılacaktır) Ebced hesabı gibi harflere rakamsal değerler veren şifre geliştirilip, Dai’ler aracılığıyla halka yayılıyordu.
Bu hareketin felsefesi, ekonomisi, askeri yönleri ve örgütlenme biçimi zenci hareketinden daha farklı ve gelişmişti. Bundan dolayı Abbasi devletini yıllarca kökünden sarsacak olan bu hareket özünde bir köylü hareketiydi ve adını da liderleri Hamdan B. Karmat’tan almış olan bu hareket; Karmatilerdir.
DİPNOTLAR VE KAYNAKÇALAR
(1)-ANDREW NIKIFORUK/ mahşerin dördüncü atlısı salgı ve bulaşıcı hastalıklar tarihi/iletişim
(2)- a.g.e/s.27-28
(3)- Claude CAHEN/İslamiyet
(4)-Mustafa DEMİRCİ/ Siyah Öfke-Ortaçağ İslam dünyasında zenci kölelerin isyanı/ Çizgi Kitabevi yayınları/ s.67
(5)- a.g.e/s.67-68
(6)- a.g.e
(7)- a.g.e
(8)- a.g.e
(9)- a.g.e
(10)- a.g.e
(11)- a.g.e/s.219