Yüz yüze eğitimin arka yüzü

Yüz yüze eğitimin arka yüzü
Uzun zamandır öğretmenlerin aşılanacağı yönünde duyurular yapıldı ama özel durumların dışında ne öğretmenler ne de okuldaki çalışanlar aşılandı.

Cemal ÇAĞLI*


Her gün "Yüz yüze eğitim ne zaman başlayacak?" sorularını sormaktan ve görmekten bıktık!  "Milli Eğitim Bakan’ı gerekli açıklamayı yaptı, yapacak… " şeklindeki sosyal medya haberlerinden de bıktık!

Salgın var ve salgının seyri önemli; bunu anlıyoruz ama elinizde veriler de var. Bu verilerden yola çıkarak plan ve program yapsanıza! Toplumun hâlâ yüzde onu bile aşılanmamış, siz kalkıp yüz yüze eğitim ve yüz yüze sınav için tarih veriyorsunuz ya da vermeye çalışıyorsunuz! Bu nasıl bir tutarsızlık, nasıl bir öngörüsüzlük! Öğretmenler, okulda çalışanlar henüz aşılanmamış; "bu gün başlandı, yarın başlanacak, şu tarihte başlanacak…" diyorsunuz, aşı olan kimse yok. Bugün İstanbul’daki öğretmen arkadaşlarıma aşı olup olmadıklarını sordum, olmadıkları cevabını aldım. Tam bir belirsizlik yaşanıyor. Bunun Türkçesi şu: Özelde eğitim, genelde toplum yönetilemez hale gelmiş durumda. Hiçbir özerk kurum kalmadı; bırakalım özerk kurumu, gerçek anlamda "kurum" kalmadı. Devlet, neredeyse tamamen parti devletine dönüşmüş durumda. Bütün devlet kurumları partiye bağlı gibi çalışıyor ve bu kurumların başındakiler de partili. Bakanların, meclisin hiçbir yetkisi yok. Karar veren de, kararları kamuoyuna açıklayan da tek kişi.

Atanmışların Vesayet Rejimi

Sayın Mehmet Tezkan’ın dediği gibi; "Atanmışların vesayet rejimi" mi yaşanıyor? İlginç olanıysa, atanmışların hiçbirinin de karar alma ya da uygulama inisiyatifleri yok; onlar da sarayın vesayeti altında birer devlet memuru. Kurumların başına gelmenin koşulu liyakat değil biat. Milli Eğitim Bakanı, Sağlık Bakanı, İçişleri Bakanı gibi çok önemli bakanlar seçilmişlerden değil atanmışlardan. Kısaca ülkeyi seçilmişler değil atanmışlar yönetiyor. Şimdi saray tarafından atanmış bir Milli Eğitim Bakanı saraydan bağımsız bir karar verebilir mi? Cumhurbaşkanı’nın talimatı olmadan bir söz söyleyebilir mi? Asla! Üstelik Milli Eğitim Bakanı aynı zamanda özel okulları olan biri, bu durumda kamunun değil özel okulların çıkarlarını düşünmek zorundadır. Çünkü okullar açılmazsa özel okulların bir kısmı kapanmayla karşı karşıya kalacaktır. Öğretmenlerin, öğrencilerin korona virüsüne yakalanmaları çok mu önemli?! Aslında özel okullar olmasa, yüz yüze eğitim yerine uzaktan eğitime devam edecekler ; ama bir yandan özel okulların, diğer yandan toplumun baskısı yüzünden bazı adımlar atmak zorunda kalıyorlar.

"Yüz Yüze Eğitim Ne Zaman Başlayacak?" Bilmecesi

Yüz yüze eğitim önce 15 Şubat'ta , sonra 1 Mart'ta, olmadı 8 Mart'ta olacak derken nihayet 1 Mart’da "kontrollü normalleşme süreci" adı altında alelacele alınan kararlarla, normalleşme haritasına bağlı olarak 2 Mart'ta başlatıldı. Konunun bizi ilgilendiren tarafı işin bu kısmı değil; bizi ilgilendiren toplumun sağlığı. Uzun zamandır öğretmenlerin aşılanacağı yönünde duyurular yapıldı ama özel durumların dışında ne öğretmenler ne de okuldaki çalışanlar aşılandı. Yüz yüze eğitim buna rağmen başlatıldı. Anlaşılan o ki; toplum sağlığı iktidarın umurunda değil. Bunu iktidar partisinin kurultaylarında gördük. Binlerce insan hiçbir güvenlik mesafesi alınmadan salonlara dolduruldu ve risk haritasında en yüksek riskli iller kurultayların yapıldığı bölgeler oldu.

Yüz Yüze Eğitim Başladı, Gözümüz Aydın(!)

Ülke tarihinde belki de ilk defa haftanın ikinci günü eğitime başlanıyor. Düşünebiliyor musunuz; akşam üzeri alınan kararlar açıklanıyor ve ertesi sabah yüz yüze eğitim başlatılıyor! Bu nasıl bir sorumsuzluk! Sanki salgının daha da yayılması için özel bir çaba gösteriliyor. Çünkü kamuoyundan ve yetkili kurumlardan gelen uyarılar hiç mi hiç dikkate alınmıyor. Öğretmenlerin tümü ve okuldaki çalışanlar aşılanmadan yüz yüze eğitim başlatılmasın ve yüz yüze sınavların yapılmaması gerektiği belirtilmesine rağmen "Ben yaptım oldu" mantığı ile toplum sağlığı hiçe sayılıyor.

"Okullarını Yalnızca İki Gün Açabilen Bir Türkiye"

"Bir gece ansızın gelebiliriz"’ ile ün yapmış ‘Tek Adam rejimi’, ortaokul ve liselerde yüz yüze eğitimin başlaması gündemde yokken , düşük ve orta riskli illerde "seyreltilmiş sınıflarda" iki gün tam zamanlı eğitime başlandığı kararını topluma dayatıverdi. Şunu anlayabildik: iki gün yüz yüze, üç gün de uzaktan eğitim! 1 Mart gecesi tüm okul müdürleri sarıldılar cep telefonlarına, öğretmenlerin 2 Mart'ta okulda olmaları gerektiği emrini verdiler! Sınıflar nasıl seyreltileceği, hangi öğrencilerin  hangi gün okula gelecekleri belirsiz. "Açılacak denilmişse açılacak, bu bir emirdir! Gereğini okul müdürleri ve öğretmenler düşünsün!" der gibi.

İnsanın sorası geliyor: yüz yüze eğitime 2 Mart'ta değil de 8 Mart'ta başlansaydı ne kaybedilirdi? En azından gerekli önlemler biraz daha fazla alınır ve belki de yakın zamanda ortaya çıkacak olan riskler biraz daha azalırdı.

Yaşanan süreç Aziz Nesinlik değil mi?

Ne Öğrettiniz, Neyi Ölçeceksiniz?

Yüz yüze sınavlar yapılacakmış!

Sınav yapsanız ne olur yapmasanız ne olur, karne verseniz ne olur vermeseniz ne olur?

Sınava ve nota endeksli bir eğitim sisteminden geleceğe dair olumlu ne bekleyebiliriz ki?

Bilimden, bilimsellikten, farklı düşünceden ve inançtan korkan; bağnazlığı, tutuculuğu, ırkçılığı topluma dayatan bir zihniyetin yönettiği eğitim sistemi çocuklarımıza, gençlerimize hangi olumlu alışkanlıkları, davranışları kazandırabilir?

Bağımsızlık yerine bağımlılığı,

Canlılık yerine pasifliği,

Karşı çıkma yerine boyun eğmeği,

Disiplin yerine sindirmeyi,

Zekâyı geliştirmek yerine sabitlemeyi,

Gönüllülük yerine zorunluluğu,

Nedenler yerine sonuçları,

Farklı davranışlara alan açmak yerine davranışları kontrol altında tutan, çocukluk yerine çocuksuluğu,

Çok kültürlülük yerine tekçiliği dayatan bir eğitim sistemi sınav yapsa ne yazar, yapmasa ne yazar?

Okuma –yazma, çevreyi tanıma; oyun, drama, müzik ve sporla bazı soyut kavramları somuta indirgeme süreci olması gereken 1. sınıflara haftada beş saat matematik dersi koyup daha işin başında matematik korkusu yaratan, 2.sınıfta bölme işlemini başlatan ama 12. sınıf öğrencisine 1212125 sayısının 12’ye bölümünden elde edilen bölümle kalanın toplamını bile doğru buldurtamayan bir öğretim sistemi yüz yüze eğitim yaptırsa ne olur, yaptırmasa ne olur?

Picasso; "Her çocuk sanatçı doğar" der, bizim eğitim sistemimiz ise o yeteneği öldürür; çünkü yaratıcılığın kendisi bu sistem için bir tehlikedir. Biz "yaratmak" deyince, onlar "haşa" der.

Kısacası, bu eğitim sisteminin özetinin özeti şudur: "Şatafatlı safsata" ve "fabrika usulü eğitim"!


* Eğitimci

Öne Çıkanlar