Babacan: İki parti oturup, 'Kimi serbest bırakalım, kimi bırakmayalım' diye karar verdi

Babacan: İki parti oturup, 'Kimi serbest bırakalım, kimi bırakmayalım' diye karar verdi
Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, evrensel hukuk, eşitlik ve adalet ilkelerine aykırı olarak tanımladığı infaz yasasının toplumdaki adalet hissini yaraladığını söyledi.

Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan partisi kurulduktan sonra verdiği ilk gazete mülakatında AKP'nin bu gün geldiği noktayı ve ülke göndemini değerlendirdi. Cumhuriyet'ten İpek Özbey'e konuşan Ali Babacan, Türkiye'nin trollerle yönetilmeyi hak etmediğini belirterek, sistemin 2023'e kadar dayanamayacağını, çok büyük bedel ödeneceği uyarılarında bulundu.

'İKİ SİYASİ PARTİ OTURUP 'KİMİ BIRAKALIM KİMİ BIRAKMAYALIM' DİYE KARAR VERDİ'

AKP ve MHP tarafından Meclis'ten geçirilen yeni infaz yasasının, evrensel hukuk ilkelerine, eşitlik ilkesine ve adalet ilkesine aykırı olduğunu belirten Babacan, iki siyasi partinin 'Kimi serbest bırakalım, kimi bırakmayalım' diye oturup, karar verdiklerini söyledi:

Bu infaz yasası gerçekten içimi burktu. Evrensel hukuk ilkelerine, eşitlik ilkesine, adalet ilkesine aykırı. İki siyasi parti tamamen selektif olarak "Kimi serbest bırakalım, kimi bırakmayalım" diye oturup, karar verdiler. Meclis’teki sistemi zorlanarak çıkarıldı. Toplumdaki adalet hissini yaralayan bir durum. Çok yazık. Adına infaz düzenlemesi denmiş olsa da bu düzenleme ile aslında dar bir çevre kendi perspektifinden bir af çıkarmış oldu. Genel ilkeler çerçevesinde dahi yapılsa afların uzun sürede etkisi olumsuzdur zaten. Yasaların yaptırım gücünü azaltır. Uyuşturucu ticareti yapıp, "Nasılsa af çıkar" düşüncesi oluşur. Diyelim ki yaptık, bunu ilkeli yapmamız lazım. Şu an yargıda çok ciddi adaletsizlikler yaşanıyor. Örneğin, tutuklu yargılanmak Türkiye’de standart bir iş haline geldi. İnsanlar iki yıl, üç yıl içeride kalıyor, sonra beraat ediyor. Peki iki-üç yıl içeride kaldığında ailesine, sosyal çevresine karşı yaşadıklarını ne yapacaksınız? "Pardon" demekle oluyor mu

'SONRADAN GERİ ÇEKİLEN İSTİFA SAMİMİYET TESTİNE SOKULMALI'

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun geçtiğimiz hafta ülke çapında kaosa neden olan sokağa çıkma yasağı uygulamasını açıklama biçimini, ardından yaptığı istifa girişimini ve sonrasında yaşananları değerlendiren Ali Babacan, yaşanan olumsuzluktaki sorumluluğun buharlaşıp gittiğini belirti:

"Kendi içlerindeki olayları, çekişmeleri bilemem. Ben sadece olayı dışarıdan izleyen birisi olarak, o hafta sonu yaşananları, toplum üzerindeki etkisini değerlendirebilirim. Gece yarısına birkaç saat kala belediyelerle dahi görüşülmeden, 'yasakladım' diyorsun. Halk sokaklara dökülüyor. Hiçbir sosyal mesafe, tecrit kalmıyor. Ondan sonra istifa beyanı. Açıkçası en uzun süre bakanlık yapan kişiyim. Samimi bir istifa için, önden gidip konuşursunuz, ondan sonra açıklarsınız. Konuşulmadan, hele ki sonra geri çekilen istifa samimiyet testine sokulmalı. Sonuçta kim kar etti, kim zarar etti? Bir de burada büyük bir sorumluluk var. Bu sorumluluk kimin üzerinde kaldı? Buharlaştı gitti. Sorumluluğu buharlaştırma operasyonu. Türkiye böyle yönetilmeyi hak etmiyor."

'EKONOMİ ARAÇTIR AMAÇ OLAMAZ'

Koronavirüs (Covid-19) salgınında Türkiye'de alınan ve alınmayan önlemleri de değerlendiren Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan AKP iktidarının ekonomik durumun izin vermediği için sokağa çıkma yasağı uygulayamadığı tartışmalarına "Ekonomi bir araçtır amaç olamaz" sözleriyle değerlendirdi:

"Öncelikle bu çok yanlış bir argüman. Bunun hükümet tarafından ifade edilebilmesi akıllara durgunluk veriyor. Önce can mı mal mı derken, önce mal gibi bir durum ortaya çıkıyor. İnsanların sağlığını korumak esastır, ekonomi bir araçtır. Amaç olamaz. ...Türkiye'ye bir şekilde kaynak lazım. Çünkü içerideki kaynaklar önemli ölçüde tüketildi maalesef. Hâlâ israfı önleyip kaynak yaratılabilir."

'HERKES ÇIKIP ÖZGÜRCE KONUŞUR HATALARDAN DÖNÜLÜRDÜ'

AKP ile yola çıktığı dönemki Erdoğan'ı tanımlayan Babacan, liderliğinin otokratik mi yoksa demokratik mi olduğuna ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı:

"Başlangıçta, 2002-2007 arasında istişare mekanizmalarının oldukça iyi çalıştığını düşünüyorum. O günkü meclis grubu 363 kişiydi. Neredeyse Meclis’in üçte ikisi. 363 kişilik grupla her hafta toplanırdık, herkes çıkıp özgürce konuşurdu. Tayyip Bey’i, bakanları eleştirirler, feryat ederlerdi. Hatalardan dönülürdü. ...Farklı görüşlerini söyleyenler, açıkça eleştiri getirebilen insanlar teker teker sistem dışı kaldı. Ya kişisel baskıyla insanlar ayrılma noktasına geldi ya da ayrılmaları istendi. Ya da insanlar "Yeter" dedi. Her bir uzaklaşma ya da uzaklaştırılma geride kalanları sıkı bir çerçeveye soktu. "Bak geçen gün MYK toplantısında şu arkadaş biraz eleştirel konuşmuştu, bu arkadaş gitti…" Biraz da uygulamadan hareketle otokontrol çok arttı. Maalesef şu andaki noktaya gelindi."

'TAYYİP BEY'İN BANA KARŞI TARAF OLDUĞU ZAMANLAR YAŞANDI' 

Parti içinde yaşananlara karşı kendi inandığı mücadeleyi verdiğini belirten Babacan, o günlerde talep ettiği 'Mali Kural' uygulamasına parti içindeki isimlerin 'Devlet çok para harcasın, büyük projelere kaynak aktarılsın, çok ihale yapalım' diyerek engel olduğunu söyledi:

"Eğer mesele memleket meselesiyse, kendi kararlarımla ilgili çok istişare ederim. Onun için bazen hakkımda 'Çok temkinli' diye konuşulur. Geçmişte de her kararımı istişare ile aldım. 'Keşke' diyeceğim bir şey göremiyorum. Ben kendi adıma inandığım mücadelemi verdim. Başarılı olduğumuz alanlar oldu, başarısız olduğumuz alanlar oldu. Bazen bunu kamuoyu önüne taşacak şekilde de tartıştım. 2011-2012 yıllarına bakın. Tayyip Bey'in bana karşı taraf olduğu zamanlar yaşandı. Örneğin Mali Kural çalışmamız oldu hatırlarsanız. Mali Kural ile Türkiye’nin bütçe açığını ve borç stokunu kalıcı olarak kontrol altına alıp öngörülebilir hale getirmeyi amaçlamıştık.

'MALİ KURAL ÇALIŞMAM 'DEVLET ÇOK PARA HARCASIN' DİYENLER TARAFINDAN ENGELLENDİ'

O gün Mali Kuralı koyabilseydik bugün Türkiye sapasağlam olurdu. Ki Almanya yaptı, şu anda bu krizde bile devlet harcamasını en çok arttıran ülke oldu. Mali kural olmasa yapamazdı… Çok mücadelesini verdim ama başka fikirde olan arkadaşlar, 'Devlet çok para harcasın, büyük projelere kaynak aktarılsın, çok ihale yapalım' diyerek engel oldu. Mali Kural komisyondan oybirliğiyle geçti. Genel Kurul’da iki saat kala döndü. O günlerde bütçe sağlam, ekonomi sağlam. Bir an önce yatırım yapalım diye düşündüler. Tamam yapalım, ama rasyonalitesine bakalım. Bir de bu yatırımlar siyasi kaygılarla mı yoksa memleketin ihtiyacı olduğu için mi yapılıyor? O mali kuralın bir şekilde devlet harcamalarını kısıtlayacağını düşündüler. Tayyip Bey’i de ikna ettiler. Şimdi ise 'Parayı nereden bulacağız' diye kıvranıyorlar."

'İNŞAAT SEKTÖRÜNDE OLUŞAN KAYIT DIŞI RANT KONUSUNDA  UYARDIM'

Diğer uyarılarını inşaat sektörü ve başkanlık sistemi için yaptığını belirten Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan,  kendisine karşı benzer lobilerin yine devreye girdiğini söyledi:

"İkinci bir örnek, inşaat ve sanayi dengesinin bozulması konusu. Bunun vaktinde uyarısını yaptım, hepsi kayıtlarda. "Bakın denge bozuluyor, inşaat sektöründe imar planı ve emsal değişiklikleriyle büyük rant oluşuyor, bu rant kayıt dışı, paylaşılıyor. Kısa vadede herkes kazanıyor gibi görünüyor ama sanayi yatırımı olmuyor. İnşaat sektörümüz çok önemli bir sektör, ancak, Türkiye’nin kaynakları sadece inşaat sektörüne aktarılırsa bu ekonomiyi tıkayacak" diye defalarca uyardım. Fakat benzer lobiler yine devreye girdi. Bugün Türkiye’nin her yerinde boş binalar var. Sistem tıkandı çünkü. Zaten Koronavirüs salgını öncesinde de Türkiye ekonomisinde ciddi sorunlar vardı.

'BAŞKANLIK SİSTEMİNİ DESTEKLEYİCİ İFADEMİ GÖREMEZSİNİZ'

Üçüncü bir örnek, Başkanlık sistemi konusu da öyle. Bir tane destekleyici ifademi göremezsiniz. Referandum öncesi benim için mitingler, televizyon programları planlamışlar. 'Bir dakika: Ne mitingi ne televizyon programı, hiçbirini yapmam. Çıkmamı isterseniz, çıkayım anlatayım, beni dinleyen ‘hayır’a oy verir' dedim.

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar