Sarıyer’in Dede'si, Leyla’sı ve Yoros’u: Başka bir hayat mümkün
İmparatorlukların, hükümetlerin ‘köpeksizleştirme’ çabaları olmuşsa da sokak hayvanlarının şehir ve toplumla olan ilişkisi içe içe geçmiş bir zincir gibi günümüze uzanıyor. Sarıyer halkıyla can dostları arasında bağ da 'başka bir hayat mümkün' dedirtiyor.
Müzeyyen YÜCE
İSTANBUL - Yasa geçti, gündem değişti; ancak birkaç gündür İstanbul’un çeşitli semtlerini gezip sokak hayvanlarının mahalleliyle, esnafla kurduğu ilişkiyi gözlemliyorum.
Aynı zamanda yasanın sokak yansımalarını izliyor, can dostların hikayelerini yazıyorum.
Bir başka deyişle şehirlerin, mahallelerin, caddelerin, çarşıların vazgeçilmez olan ayak izlerini takip ediyorum…
Öyle ki arkeolojik kapsamlı seyahatnamelerden tarihi vesikalara, belgesellerden sözlü tarih olanaklarına kadar eskiye dayanıyor sokak hayvanlarının İstanbul’daki serüvenleri…
Her ne kadar yıllar içinde gerek imparatorlukların gerekse hükümetlerin ‘köpeksizleştirme’ çabaları olmuşsa da sokak hayvanlarının şehir ve toplumla olan ilişkisi içe içe geçmiş bir zincir misali günümüze kadar uzanıyor.
SARIYER’İN ‘DEDESİ’: ‘MAHALLENİN AĞIR TOPU’
Nitekim; bu kentin ‘en sakinleri’ hala sokakların ev sahipliğini yaparken; Sarıyer’deki can dostları da bir günlüğüne beni ağırladı.
Denizin dalga sesleri eşliğinde, yemyeşil çay bahçesi içinde güneşlenirken bulduğum ‘dede’ mahallenin en eski sakinlerinden…
Henüz birkaç yaşlarında geldiği Sarıyer’de ‘bir ömür’ geçirmiş, sakallarına ak düşmüş, omuzları çökmüş; bir anlamda emekliye ayrılmış…
Onu böyle tarif ediyorum; zira bütün heybeti ve görüntüsü ile tam anlamıyla bir dedeyi andırıyor.
Öyle ki mahalle sakinleri, gezintiye çıkan can yoldaşlarını ne zaman görse ‘hoş geldin dede’ diye sesleniyor; oturması için yer bile veriyor...
Bir mahalle sakini onu şu sözlerle anlatıyor:
“O bu mahallenin ‘dede’si; ona hürmet ederiz. Onu görünce ayağa kalkan da var; yer veren de. Küçüklüğünden bu yana bu mahallenin bir sakini. Şu an dokuz yaşında. Artık yaşlandı; ona gözümüz gibi bakıyoruz. O mahallenin ağır topudur.”
Bir başka mahalle sakini ise “Dede bu haliyle barınağa gitse bir gün hayatta kalamaz. Ne olacaksa da evinde, bizlerin arasında, yıllardır yaşadığı mahallesinde hayata veda etsin isteriz” diyor.
‘HASTA, YARALI HAYVANLARI TEDAVİ ETTİRİYOR, ONLARI BESLİYOR’
Sarıyer halkı sokak hayvanlarını öylesine benimsemiş ki; her biri onları bir akrabası, kardeşi, dostu, evinin bir üyesi olarak kabul etmiş; bakımlarını ise bugüne kadar müthiş bir kolektif çalışmayla karşılamayı sürdürmüş…
İlçede hasta, yaralı, travması olan nice sokak hayvanını kendi imkanları ve gönüllülerin desteği ile tedavi ettiren işletme sahibi Tolga Bey, yemyeşil bir parkın içinde bulunan dükkanında da tedavi ettirdiği sokak hayvanlarına bakıyor.
“Onların yaşam alanlarında sağlıklı olması önemli” diyen Tolga B., ‘kanlı yasa’ olarak nitelenen düzenleme kapsamında köpeklerin toplanmasının çok büyük tepki çekeceğini söylüyor ve ekliyor: “Asla vermeyiz.”
Mahallenin neredeyse her köşesinde bir mama ve su kabı bulunuyor; işletmelerin çoğunda ise müşterin büyük bölümünü kediler oluşturuyor.
Öyle ki kafe işletmecisi Tolga Doğancı, bölgede sokak hayvanlarına karşı kolektif bir çalışma olduğuna dikkat çekiyor.
Söz konusu yasaya da karşı olduklarını dillendiren Doğancı, “Biz mahalle sakinlerimizden, birlikte yaşadığımız can dostlarımızdan memnunuz” ifadelerine yer veriyor.
‘KAMERALARI SEVMEYEN LEYLA’
Mahallenin bir diğer sakini ‘Leyla’ ise henüz bebekken şiddete maruz kalmış, eziyet görmüş bir can dostu.
Ağır yaralı şekilde mahalli tarafından yolda bulunan Leyla, uzun bir tedavinin ardından ‘yaşama’ sıkıca bağlanarak bu günlere gelmiş.
Şimdi sekiz yaşında…
Mahallenin ‘göz bebeği…’
Beş katlı bir binanın girişinde yaşıyor yaz – kış…
Apartmanda oturanlar her daim kapıyı açık bırakıyor; böylece Leyla hiç dışarda kalmıyor.
Ben de apartman girişinde yatarken ziyaret ettim Leyla’yı…
Gördüğü tüm eziyete rağmen fazlasıyla insan canlısı Leyla; ancak kameraları pek sevmiyor.
Yüzünü kapatmadığı bir fotoğraf çekmek için çaba harcadım diyebilirim…
Leyla ve diğer birçok sokak hayvanının bakımını üstlenen Bilge Zorlu, neredeyse her gün ziyaret ediyor Leyla’yı…
“Oyun oynamayı çok sever” diye anlattığı Leyla’nın evladı gibi olduğunu kaydeden Zorlu, onların sokak hayvanından ziyade birer mahalle sakini olduğunu hatırlatıyor yeniden…
SEMTİN EN ‘GEZGİN’ VE ‘OYUNCU’SU YOROS: SIRADAN BİR MAHALLE SAKİNİ
Mahallenin en ‘gezgini’ ve ‘oyuncu’su ise kahverengi gözleriyle ‘Yoros…’
Adını Anadolu Kavağı’ndaki Yoros kalesinden alıyor…
Çünkü bebekken bir hayvan hakları savunucu tarafından kalede bulunuyor ve şu an yaşadığı mahalleye getirilerek tedavi ediliyor.
Kısa süre mahallede kaldıktan sonra bir gönüllünün sahiplenmesiyle ‘sıcak bir yuva’ya kavuşsa da başındaki dört duvar çabuk yıkılıyor.
Yeniden terk edilen Yoros, o gün bu gündür Sarıyer sokaklarında mahalle sakinlerinin arasında yaşıyor.
Öylesine enerjik bir köpek ki; bir dakika yerinde durmadan tüm gün geziyor.
Oyun oynamak ise en büyük hobisi olmuş Yoros’un…
‘ONLARIN İSTEDİĞİ TEK ŞEY BİR TAS MAMA İLE ŞEFKAT’
Onunla sık sık oyun oynayan mahalle sakini ve hayvan hakları savunucusu Bilge Zorlu, Yoros’un Sarıyer Belediyesi’ne kayıtlı, kısırlaştırılmış, küpeli bir sokak hayvanı olduğunun altını çiziyor.
Yoros gibi, Leyla gibi, Dede gibi köpeklerin kısırlaştırılarak yerinde yaşatılmasının toplum hayvan ilişkisi bakımından önemine dikkat çeken Zorlu, köpeklerin insanların şefkati, ilgisi ve merhametiyle zarar veren varlıklar olmadığını, sıradan mahalle sakinlerinden farksız olduklarını kaydediyor.
“Biz sokak hayvanlarımız ile çok mutluyuz. Onlarla yaşamak istiyoruz” diyen bir başka mahalle sakini ise Çiğdem Tarman…
Tarman, “Onların istediği tek şey bir tas yemek, su ve başlarının sevgiyle okşanması” diyerek yasaya karşı çıkıyor.
Sarıyer’deki can dostlarını ziyaret ederken fark ettim ki hayvan sevgisiyle dolu insanların bulunduğu semtlerde can dostlarının enerjisi dahi farklı geliyor insana…
İster insan olsun ister hayvan; nefes alıp veren her canlı sevildiğini hissediyor…
Ve Üsküdar’dan Sarıyer’e; hatta tüm Türkiye sokaklarında yapmamız gereken ‘hayvanları toplamak’ değil; çocuk yaştan başlayarak hayvan herkese hayvan sevgisini aşılamak, onlara nasıl yaklaşılması gerektiğini öğretmek sanırım…
Duvarları yorgun bir çarşının ‘yaşamı hatırlatan’ yüzleri... Pamuk, Safinaz, Kocaoğlan