Barzani'nin serveti Kürtlerin neden kaçtığını anlatıyor
Kürdistan, Irak’ta göreceli olarak istikrarlı ve güvenli bir bölge olarak görülüyor. 2014’de IŞİD şehirleri ele geçirirken Kürdistan bir güvenli sığınak olarak öne çıktı. Bunun yanı sıra uluslararası toplumun da askeri ve siyasi desteğine sahip.
Fakat Belarus-Polonya sınırında sığınmacı trajedisinde ana öznenin Kürtler olduğu ortaya çıkınca herkes bir şok yaşadı. Kürdistan’la ilgili sorular soruldu. Fakat süreçleri yakından takip edenler açısından çok şaşırtıcı bir durum da yoktu. Bu sırada öğrenciler ödenek yetersizliği nedeniyle isyan etti. Çünkü gençler kendileri için gelecek göremiyor ve fırsatını bulan kaçıyor ya da kaçmanın yollarını arıyor. Bu bize neyi anlatıyor? Kürdistan 1991’den bu yana geçen süreçte farklı ve alternatif bir yönetim tesis etme fırsatını iyi kullanamadı. Aile ve aşiret tabanlı feodal bölüşüm sistemi Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin de temelini oluşturdu. Petrol gelirleri ve Bağdat’tan gelen bütçe payı bu feodal bölüşüme kanalize edildi. Bir tarafta servetin tekelleşmesi diğer tarafta yoksulluk var. Demokrasi ve insan hakları konusunda sicil kötü. Yurtdışında servetlerin ortaya çıkması da bu sistemin bir sonucu olarak şaşırtıcı değil.
Ukrayna’daki gerilim stratejisinde Rusya’nın ABD’nin karşısında bir sıfır öne geçtiğini söyleyebiliriz. Putin’in Kırım’ı unutturacak şekilde Doğu Ukrayna’ya dikkat çekmesi, askeri tatbikat ile Ukrayna sınırına asker yoğması Batı’da işgal senaryosunu tetikledi. Bu algı Putin’in Biden’ın önüne talepler listesi koymasının önünü açtı. Aslında burada çalışan bir Rus stratejisi sözkonusu. Biden-Putin görüşmesinin sonuçlarına baktığımızda Putin’in bu oyunda ABD’yi istediği yere sürüklediğini görüyoruz. Biden Ukrayna’ya asker göndermelerinin sözkonusu olmadığını söyledi. Kiev’de şahinlerin kanatlarını aşağı düşüren bir söz bu. Demesi gerekmiyordu ama dedi. İkincisi Ukrayna’nın NATO üyesi olmadığını belirtip olası bir savaşta ittifakın Ukrayna’yı koruma yükümlülüğü olmadığını hatırlattı. Evet doğru ama bunu da demesi gerekmiyordu, sonuçta dedi. En önemlisi Rusya’nın talepleri konusunda Rus-Amerikan tarafları arasında bir görüşme mekanizmasının kurulması kararlaştırıldı. Asıl sonuç bu. Putin’in talepleri NATO’nun Ukrayna’yı ittifaka alma planlarından vazgeçmesi, ki bu zaten gerçekçi bir beklenti değil, ikincisi NATO’nun Ukrayna’ya silah konuşlandırmaması, üçüncüsü Donbas’ın Minsk Grubu’yla imzalanan mutabakatlara göre halledilmesi, Kiev’in saldırı planlarından vazgeçirilmesi. Rusya Batı’nın Rusya’nın periferisinde ya da nüfuz alanına müdahalelerine soğukkanlı bir stratejiyle yanıt veriyor ve bundan sonuç alıyor. Bu tablo karşısında kışkırtıcı bir rol üstlenmiş Türkiye de olası çatışmada tarafsız kalacağını deklare etmek zorunda kalıyor. Hesapsız dış politikanın Türkiye’yi düşürdüğü kötü bir durum daha.
Katar’la 15 anlaşmanın ekonomik değeri yok. Şişirilmiş bir ortaklık var. Bunu Katar’ın yatırım miktarı ve ikili ticaretin hacmine baktığımızda çarpıcı bir şekilde görüyoruz. Yalnızlığı gidermeye yönelik gösteri yapıyorlar. Erdoğan’ın aldığı onca riske rağmen Katar, Türkiye’nin stratejik önceliklerle ilgili beklentilerini dikkate bile almıyor. Rumlar doğalgaz arama işine girmesi bunun en basit göstergesi. Bölgede dengeler hızla değişti ve artık Suudi Arabistan ve BAE gibi ülkeler kriz konusu dosyaları dış yardım beklemeden kendileri çözmenin yollarını arıyor. Bu durum Türkiye’nin aradığı normalleşmeyi de kolaylaştırıyor. Ama karşı taraf elini Türkiye’nin finansal açlığının derinleştiği bir dönemde uzatıyor ki dış politikada istediği tavizleri koparabilsin. Mesela Muhammed bin Selman Doha’da Erdoğan’a randevu vermedi. İstedikleri Erdoğan’ın Cemal Kaşıkçı cinayetinden sorumlu tuttuğu Veliaht Prens’ın ayağına gitmesi. Bu görüntüye yatırım yapıyorlar.