Doç. Dr. Ümit Akçay: Yeni mevduat düzenlemesinin riski ne, iktidar ne yapmaya çalışıyor?

Doç. Dr. Ümit Akçay: Yeni mevduat düzenlemesinin riski ne, iktidar ne yapmaya çalışıyor?
Akçay, yeni mevduat düzenlemesiyle ilgili, 'İktidar, sıkıştığı ikilemi, sorun alanını genişleterek aşmaya çalışıyor' derken asıl riskin, kamu bütçesine etkisinde olduğunu söyledi.

Hazine ve Maliye Bakanlığı, dövize endeksli TL mevduatı ile ilgili yeni düzenlemenin ayrıntılarını açıkladı. ‘Kur korumalı TL vadeli mevduat’ adı verilen yeni vaatte, mevduat hesaplarının 3, 6, 9 ve 12 ay vadeler ile açılabileceği belirtildi. Kur farkı hesaplamaları için TCMB her gün saat 11.00'da USD döviz alış kuru yayınlayacak. Vade sonunda kur değişiminin faiz oranı üzerinde kalması halinde oluşabilecek fark müşteri hesabına TL olarak yansıtılacak.

Hesaplar 3, 6, 9 ve 12 ay vadeler ile açılabilecek olup; minimum faiz oranı TCMB Politika Faiz Oranı olarak uygulanacak.

Sisteme isteyen her banka katılabilecek. Vadeden önce hesaptan para çekilmesi durumunda hesap vadesiz hesaba dönüşecek, faiz hakkı ortadan kalkacaktır. Hesabın açıldığı tarihteki TCMB kuru ile hesabın kapatıldığı tarihteki TCMB kurundan düşük olan üzerinden hesap bakiyesi güncellenecek.

İKTİDAR SIKIŞTIĞI GÜNDEMİ İKİLEMİ GENİŞLETEREK AŞMAYA ÇALIŞIYOR

Gerçek Gündem'de yer alan habere göre, Berlin School of Economics and Law'dan (HWR Berlin) akademisyen Doç. Dr. Ümit Akçay, ekonomide işler kötü giderken, yeni mevduat düzenlemesini şöyle özetledi:

"Dün itibariyle, 2013 sonrası belirginleşen ve devlet krizi ile birikim modeli krizinin bileşiminden oluşan yapısal kriz konjonktürünün en kritik anlarından birini yaşadık. Yapısal kriz döviz-faiz kıskacı olarak açığa çıkıyor, bildiğiniz gibi. 20 Aralık itibariyle TL’nin sürekli düşüşünü engelleyebilmek için iktidarın önündeki seçenekler ikiye inmişti. Birincisi çok yüksek oranlı bir faiz artışı, ikincisi döviz alımını zorlaştıracak hukuki önlemler almak. Ancak açıklanan paketle iktidar ekonomi politikasının alanını, mali politikasını da kapsayacak şekilde genişletmiş oldu. Yani sıkıştığı ikilemi, sorun alanını genişleterek aşmaya çalışıyor."

RİSK, DÖVİZ RİSKİNİN KAMU BÜTÇESİNE GÖMÜLMESİ

Akçay, bu atağın aynı zamanda siyasi manevra sahasını da genişleten bir adım olduğunu düşünüyor ve ekliyor:

"Ancak sorun alanını genişletmek, ortaya çıkabilecek olan riskleri de büyütüyor. Bu risk, döviz riskinin kamu bütçesine gömülmesi riskidir. Hatırlarsanız, 2017 referandumu öncesindeki KGF uygulamasını ‘geleceğe kaçış’ olarak adlandırmıştım. İkinci ‘geleceğe kaçış’ hamlesi 2020’de pandemi dönemindeki faiz indirimleri idi ve müthiş kredi artışı ile oldu. Bu adım, ‘geleceğe kaçış 3.0’dır."

Bir diğer tartışma da bunun üstü kapalı bir faiz artışı anlamına gelip gelmediği. Akçay, buna dair de şunları söylüyor:

"Benim görebildiğim kadarıyla bir faiz artışından bahsedemeyiz. Detaylar biraz daha belirginleşsin göreceğiz ama ortada olan TL mevduatını özendirmek ve döviz talebini sınırlamak için mudilerin alacağı kur riskinin Hazine tarafından üstlenilmesi.

Akçay, birikim modeline özel bir vurgu yapılması gerektiğini düşünüyor. Birikim modeli, bir ekonominin büyüme kaynaklarının ne olacağı, bu büyümenin hangi bölüşüm mekanizmaları ile paylaşılacağı ve o ülkenin dünya iş bölümündeki yerinin ne olacağına dair uzun dönemli düzenlilikler gösteren özellikleri anlamına geliyor.

EKONOMİK SORUNLAR MUHALEFETİN OTOMATİK KAZANMASINI GETİRMEYEBİLİR

2013 sonrasında Akçay’a göre bu sıralanan üç ayak üzerinden, mevcut ekonomi yönetiminin tespit edilmiş bir doğrultusu yok:

"Zaten bu da yapısal kriz konjonktürünü tanımlayan en önemli özellik. Bu ortamda farklı sermaye fraksiyonları, farklı birikim stratejileri öneriyorlar. İktidar ise bu farklı stratejileri farklı dönemlerde sıkıştıkça uyguluyor. Ortadaki zikzakların nedeni bu."

Muhalefet partileri ekonomi üzerinden belli başlı açıklamalar, öneriler geliştiriyorlar fakat hala bu açıklamalar yapıcı, net bir program haline dönüşmüş değil. Bu durumun Cumhurbaşkanı Erdoğan’a siyaseten bir alan açtığı da tartışmalardan diğeri. Akçay bu konuya dair de şunları söylüyor:

"Erdoğan’a alan açıyor, katılıyorum. Ancak sorun sadece ‘yapıcı öneri’ sorunu değil. Muhalefetin iktidara yönelttiği ekonomik eleştirileri formüle eden ‘iktisadi akıl’ çok gerilerde kaldı. Ana akım muhalefette yaygın olan görüş, 2001-2013 modelinin iktisaden olumlu olduğu. Halbuki, kemer sıkma tedbirlerini içeren bir ‘kurallı neoliberalizm’ modelini vaat ederek seçim kazanmayı düşünmek çok büyük bir yanılgı. Ekonomik zorluklar ne kadar artarsa artsın, bu ortamda ne talep edildiği önemli. Artan ekonomik sorunlar muhalefetin otomatik olarak kazanmasını getirmeyebilir. O nedenle, muhalefetin ekonomik programının ne olacağını ve bu yapısal kriz konjonktüründen çıkış için ne gibi önlemler alacaklarını görmeye, duymaya ihtiyacımız var."

2013 SONRASI GİRİLEN YOL...

Ekonomik olarak ülkenin gittiği doğrultuya dair, "2013 sonrasında yeni bir yola girildiğini düşünüyorum" diyen Akçay, "Bu yol 2001-2013 modelinin izlerini taşıyor, o anlamda neoliberalizmden keskin bir kopuş olduğunu düşünmüyorum. Ancak, farklılaşan yönleri var. Bu, 2001-2013 modelinin krizinin doğurduğu bir yeni arayış. Ancak önceden planlanmış bir yaklaşım yok. Seçim kazanma ve iktidarda kalma motivasyonunun ilk öncelik olduğu ve bunu yapmak için faiz artışı gibi 2001-2013 arasının temel araçlarının artık siyaseten zararlı olduğu bir yeni durum söz konusu. Her karşılaşılan sorunda yeni bir adım atılıyor. Ancak bu adımları takip ettiğimizde bir patikayı tespit edebiliriz diye düşünüyorum. Bu patikayı ‘utangaç kalkınmacılık’ olarak adlandırıyorum epeydir" diye konuşuyor.

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar