Kayyımların gölgesinde Yeni Anayasa ve İttifak tartışması: Kim ne diyor? (5)

Kayyımların gölgesinde Yeni Anayasa ve İttifak tartışması: Kim ne diyor? (5)
Türkiye’deki etnik gruplar ve inançlar, eşitlikçi bir anayasa ve pozitif ayrımcılık talep ediyor.

Derya OKATAN

ARTI GERÇEK - Uzun yıllardan beri Türkiye’nin gündeminden düşmeyen 'yeni anayasa' tekrar tartışmaya açılıyor. 2010 yılında gerçekleştirilen referandumla birlikte, 12 Eylül anayasasında yapılan değişiklikler toplumun birçok kesiminin beklentilerini karşılamaktan uzak kaldı. Bunun üstüne bir de rejim değişikliği geldi. Geniş çevreler 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni eleştirirken, 'yeni anayasa' konusu her kesimin ajandasında olmasına rağmen, muhalefet partilerinden sadece CHP ve HDP bunu gündemine almış durumda.

Kimi kesimler 'yeni anayasa' tartışmasını bugünün sorunu olarak görmezken, bazı kesimler ise Türkiye'deki sistem sorununun 'yeni anayasa' ile çözülebileceğini dile getiriyor.

Diğer yandan son günlerde seçilmiş belediyelere yapılan kayyım atamaları da 'demokrasi ittifakı' tartışmalarını genişletiyor.

Peki, toplumun farklı kesimleri yeni anayasa tartışmalarına nasıl bakıyor? HDP’nin çağrısını yaptığı Demokrasi İttifakı mümkün mü ya da birleşik mücadele nasıl olmalı?

Bu soruları, hem siyasi partiler hem de sivil toplum kuruluşlarıyla konuştuk. Haber dizimizin beşinci bölümünde Türkiye’deki etnik grup ve inançlardan isimlerin görüşlerine yer veriyoruz:

ESTUKYAN: MİLLETİ DEVLETE KARŞI KORUYACAK BİR ANAYASA ELZEM

Agos Gazetesi Yazarı Pakrat Estukyan: Anayasa sözcüğü kendi içinde toplumsal bir mutabakattır. Oysa Türkiye’de pratikte tanık olduğumuz şey genellikle toplumsal mutabakat değil dayatılan bir metindir. Bu metin ilk örneklerinde hep, toplumun taleplerinden çok algılarının üzerinden ifadeler içermiştir. Bunun sebebi hukuki bir metin olarak anayasaların genellikle batılı örnekler göz önüne alınarak hazırlanmasıdır. Bizim meşrutiyet olarak tanımladığımız 1908 anayasası, yurttaşlar arasında eşitlik öngörmekteydi. Ve bu yapısıyla da toplum içerisinde kendisini makbul vatandaş olarak konumlandıranların rahatsız olmalarına yol açtı. Bunun en somut ifadesi ise şu yakınma cümlesiydi: "Ne yani bundan böyle gavura gavur demeyecek miyiz?" Bu anlayış ne yazık ki TC’nin de kuruluş ideolojisini belirlemiştir. Ve burada da dayatılan slogan ‘Ne mutlu Türküm diyene’ olmuştur. Oysa medeniyetin vardığı anlayış, çok uluslu yapılar olan devletlerde gruplar arasında eşitliği öngörmektedir. Oysa biz eşitliği değil tek tipe mahkûm olmayı benimseyen bir siyaseti iktidarda tuttuk ve topluma da bunu dayattık. Ne yazık ki, bugün Türkiye’de Türkçeden başka bir dilin de kullanılabilmesinin ülkenin bölünmesine yol açabileceği kaygısını taşıyan pek çok insan var. Bu aşamada, önümüzdeki en önemli görev; bir kez daha adalet önünde eşitliği temin edecek, yurttaşlık haklarını güvence altına alabilecek bir anayasanın yazılmasıdır. Halen günümüzde de yürürlükte olan 12 Eylül Anayasası’nın ana fikri devleti millete karşı korumak şeklinde ifade edilmişti. Bugün ise milleti devlete karşı koruyacak bir anayasa elzem olmuştur.

(Demokrasi İttifakı mümkün mü?) Bu mümkünden çok mahkûm olduğumuz bir durumdur. Gerçekten de şu anda tek adam rejimi 81 milyonluk Türkiye’yi kuşatma altında tutmaktadır. Demokratik bir yapının olmazsa olmaz koşullarından biri sayılan kuvvetler ayrımı ilkesi yok edilmiştir. Yargı, siyasi güce biat etmiştir. Akademi, kurumsal olarak özerkliğini yitirmiş, tek adam rejiminin emir kulu haline getirilmiştir. Medya kuşatılmış, gazeteler veya televizyon kanalları devlet ihaleleri alan holdinglerin ve büyük çıkar gruplarının yayın organlarına dönüşmüştür. Bu organize kuşatmaya karşı her türlü işbirliği son derece önemlidir. Bu işbirliğinde HDP’nin Türkiye’nin tek ciddi muhalefet gücü olarak oynadığı rol, ürettiği dayanışma çabası son derece kıymetlidir. Ancak özü itibariyle HDP ile yan yana durmaktan sakınan unsurlarla ortak bir mücadele üretmenin de çok zor olacağını en baştan kabul etmek gerekiyor. Ne yazık ki, bağrına taş basmak en sağlam muhalefeti yapanlara düşüyor, bir kez daha.  

DEMİR: HALK İSTERSE KİMSE ÖNÜNDE DURAMAZ

Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Sekreteri Doğan Demir: Anayasa’nın değişmez dört maddesi dışında bütün maddelerin elden geçmesi gerekiyor. Çağdaş demokratik, laik, 82 milyonun eşit görüldüğü, herkesin kendini bulabileceği, hukuk ve adaletin güvenceye alındığı, birlikte yaşama kültürünü geliştiren, kimseye ikinci sınıf insan gözüyle bakılmadığı bir anayasanın mutlaka yapılması lazım. Bu çok gecikmiş bir öneridir. Biz hala 12 Eylül cunta anayasası ile ülkeyi yönetmeye çalışıyoruz. Geldiğimiz aşamada, işte son olarak kayyımlardan tutun antidemokratik tüm uygulamalar, kanun maddeleri gerekçesini mevcut anayasadan alıyor. Çok gecikmeden, sadece siyasetçilerden değil toplumun diğer katmalarından; STK’lardan, sendikalardan, hatta derneklerden oluşan bir komisyon kurulmalı ve herkesin görüşü alınmalı. Bu konuda siyasilere büyük görev düşüyor. Bu ülkede sadece devleti yönetenler yaşamıyor. Bu ülkenin dinamikleri var. AK Parti hükümeti bunu istemese bile istenildiği zaman kamuoyu oluşturulabilir. O zaman kimse bunun önünde duramaz ne iktidar ne de başka bir siyasi parti. Halk istiyor çünkü. İktidar partisi de bu gündemi değerlendirmek zorunda kalacaktır. Dikkat edilmesi gereken bir kişiye ya da siyasi partiye göre değil toplumun tamamını kucaklayan bir anayasa olması gerekir. AKP’lilerin de CHP’lilerin de tüm siyasi görüşlerin, dil, din ırk tüm toplumun kendini bulması gerekir.

AKÇİÇEK: İTTİFAKLARA DESTEK VEREBİLİRİZ

GOR Hemşin Dil Kültür Tarih Dergisi Yayın Kurulu üyesi Hikmet Akçiçek: Bugünkü Türkiye koşullarında siyasal iktidarın yaklaşımı ortadayken bir anayasa çalışmasının zemini olduğunu düşünmüyorum. Elbette demokratik, bütün toplumsal kesimlerin; her türlü sınıf, kültürel, etnik kesimlerin aidiyet hissedeceği, kendilerini ifade edebilecekleri bir anayasa bizim talebimizdir, bizi mutlu eder. Bunun için katkı da sunarız, çalışırız da. Ama biz arzu etsek de şu anki şartlarda iktidarın bu yaklaşımıyla bir zemin olmadığını düşünüyorum. İktidar böyle bir sürece evet dese bile bunu kendi otokratik iktidarını güçlendirmek için kullanacaktır, demokratik bir talebe cevap vermek için değil.

(Demokrasi İttifakı mümkün mü?) Yeni bir şey değil HDP’nin ya da sol sosyalist kesimlerin bir araya gelmeleri belirli düzeylerde oluyor. Belki bunun en geniş çerçevesi olarak, 31 Mart ve yenilenen İstanbul seçimlerinde ortaya çıkan iradeyi sayabiliriz. Bu, daha çok siyasilerin çerçevesini çizecekleri bir beraberlik olur. Bizim gibi kültürel faaliyet yürüten dergi, derneklerin söyleyeceklerinin sınırlı olacağını düşüyorum. Ama o siyasi çerçeve oluşursa gücümüz doğrultusunda katkı verebiliriz.

GÜVEN: VATANDAŞLIK TANIMI VE RESMİ DİL OLMAMALI

Jineps Yayın Kurulu üyesi Yaşar Güven: Yeni bir anayasanın gerekliliği çok açık ortada. İktidar da 2010 yılında tüm baskıcı yapısına rağmen sivil bir anayasayı kabul etmişti. O günlerde pek çok anayasa platformu oluşturulmuştu. Anayasanın eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik bir yapıya kavuşması gerekiyor. Anayasa toplumsal mutabakatla oluşabilecek bir sözleşmedir. Bu nedenle bizzat halkın katılımıyla yapılmalı. Bizler belki bir anayasa yazamayabiliriz ama ne isteyip ne istemediğimiz çok açık ifade edebiliriz. Taleplerimiz konusunda ise temel iki nokta var. Bir tanesi anayasada bir vatandaşlık tanımı yapılmamalı. Türk kimliği ile yapılan tanımlama uygun değil. ‘Biz Türk derken Türkiye’de yaşayan bütün insanları kast ediyoruz’ diye savunuluyor. Ama bal gibi kimliktir, tek tipçi bir anlayışın ifadesidir. Bir diğeri anayasada resmi dil tanımı olmamalı. Elbette Türkçe ortak dil olacak ama resmi dil olarak tanımlanmamalı. Kimlik ve inançların özgürce kendilerini yaşatabilmesi, geleceğe taşıyabilmesi için dil ve kültürle ilgili pek çok taleplerimiz var. Kadim ülkeleriyle ilişkilerde, mesela Çerkeslerin Kafkasya ile ilişkilere dair talepleri olabilir. Pek çok alt metin sıralanabilir.

(Demokrasi İttifakı) HDP’nin ziyaretleri önemli. Toplumsal mutabakat toplumun en geniş kesimiyle görüşerek sağlanabilir. Çok değerli buluyoruz. HDP’nin çalışmalarını sonuna kadar destekliyorum. Ortak düşünceler böyle ortaya çıkar. Mevcut iktidar açısından umutlu değilim ama bunu dayatmamız gerekiyor. İktidarın savaşa ihtiyacı var ve böyle bir ortamda sivil anayasanın iktidar tarafından dile getirilmesi mümkün değil. Elbette tek adam etrafında kurulan faşizmi giderek kurumsallaştırmaya çalışıyor. Bir anayasa değişikliğini gündeme alırsa da bunu kendi iktidarını sağlama almak için yapacaktır. Bu anayasa yine demokratik olmayacaktır. Ama bizlerin bunu dayatması ve bu istemden vazgeçmemesi gerekiyor.

ÇIŞTIR: ROMAN EYLEM PLANI UYGULANMADI

İzmir Romanlar Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Abdullah Cıstır: 2012 yılında Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na çağrılmış tek derneğiz. Ondan evvel anayasa arama toplantıları vardı, bu toplantılara da katılan bir derneğiz. Bu toplantılarda; eğitim, yaşam, barınma, çalışma haklarımız ve eşitlikle ilgili pozitif ayrımcılık taleplerimizi dile getirmiştik. Yaşamda eşit olmadığımız aşikar. Dezavantajlı gruplar başlığında Romanlara koruma tedbirleri geliştirilmesiyle ilgili yeni anayasadan beklentilerimiz var. 2012 yılında dönemin Başbakanı, sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında açılımlar yapıldı, çalıştaylar gerçekleştirildi. Bu çalıştaylarda beklenti ve çözüm önerilerimizi ifade ettik. 30 Nisan 2016 tarihinde Resmi Gazete’de Roman Eylem Planı yayınlandı. Bu plana göre, 2018’e kadar sorunlar tespit edilecekti. 2018 Aralık’tan sonra da uygulamaya geçmesi gerekiyordu. Ancak Strateji Eylem planı yürümüyor. Ne valiliklere bağlı birimler ne de Ankara’da ihtiyaca cevap veren bir yaklaşım var.

CHP Genel Başkanı, geçtiğimiz yıl 8 Nisan Dünya Romanlar Günü buluşmasında 44 sayfalık Roman strateji eylem planı açıkladı. Yani CHP’nin de bir eylem planı var.

Biz vazgeçmeden dikey yapıları hem besliyoruz hem sorunları tekrar güncelliyoruz. Sosyal içerme kavramının bugün strateji eylem planlarına girmesi çok önemli. Yeni anayasayla da ilgili olan sosyal içerme; kendini eşit hissetmeyen fert ya da topluluklarla ilgili eşit hissedinceye kadar alınan politikalar bütününe deniliyor. Bunun eksikliğini görüyoruz. 10 sene evvel Roman mahallelerin sosyal patlamanın eşiğinde olduğunu söylemiştik. Bugün Roman mahalleri patladı. Okula gidemeyenleri vali, kaymakam, ilçe müdürleri ya da okul müdürleri görmezden geliyor. Geleceğe ortak olmak istiyorsak anayasaya eğitim hakkının korunmasıyla ilgili bir mevzuatın girmesini bekliyoruz. Eğitimsiz bir birey illegal ortamlara açık hale gelebiliyor, mesela Roman mahallerinde uyuşturucu küçük çocuklara kadar indi. Eğitim almayan bir birey için erken evliliğin yolu açılıyor, nitelikli istihdama kavuşamıyor. Eğitimle ilgili koruma tedbirleri beklentimiz var.

Barınma ile ilgili Sulukule faciasını biliyorsunuz. Yine Samsun’da 264 evlerde TOKİ yaklaşımı oldu, 45 metrekarelik evlere koca koca aileleri tıktılar. Roman Strateji Eylem Planı’nda Roman mahallelerdeki çatısı damı akan evlerle ilgili tamir tadilat bölümü olmasına rağmen bütçe ayrılmadı. Mevzuatın güncellenmesi, bütçe açıklanması ve daha fazla Roman mahallerinde olunmasını istiyoruz.

(HDP’nin ziyaretleri) Bu arama toplantıları girişimleri çok kıymetli. Demokrasinin temel parametrelerinden birisi toplumsal mutabakattır. Yeni anayasa tartışmalarının tekrar açılmasını, sivil toplumun katılımcılığının önemsenmesini kıymetli buluyorum. Ankara’da birçok işin yürümediğini Cumhurbaşkanı’na bir mektupla belirtmiştik. Mevcut anayasa ihtiyaca cevap vermiyor. Bu nedenle arama toplantıları girişimlerini hangi parti olursa olsun, kim yaparsa yapsın kıymetli buluyoruz.

ELİAÇIK: İSTANBUL SEÇİMİNDEKİ GİBİ YAN YANA DURULMALI

İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık: Yeni bir anayasa çağrısını olumlu buluyorum. Bunun sadece HDP ve CHP tarafından değil tüm partiler tarafından yapılması geriyor. Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var. Mevcut anayasa 12 Eylül ürünüdür, yamalı bohça gibi değiştire değiştire bu hale geldi. Ama felsefesi ve ruhu tepeden dayatmacı, hegemonyacı devlet zihniyetini yansıtıyor. Bunun yerine tam anlamıyla demokratik, cumhuriyet felsefesini yansıtan bir anayasa olması gerekiyor. Din, mezhep, etnik köken, coğrafya, kültür, tarih, yaşam biçimi bakımından tüm vatandaşlara eşit mesafede duran, herkesin kendisini ifade edebildiği ve bütün vatandaşları olduğu gibi kabul eden, barış içinde bir arada yaşamayı hedefleyen bir anayasa gerekiyor.

(Demokrasi İttifakı mümkün mü?) Mevcut iktidar son seçimle beraber en önemli mevzilerini, kalelerini düşürdü. Bırakın Diyarbakır, Mardin, Van’ı Ankara ve İstanbul’a da kayyum atamak istiyorlar, bahane bulmaya çalışıyorlar. Özellikle İstanbul belediyesinin kaybedilmesi bize göre 25 yıllık abdestli kapitalizmin kalesinin düşmesi anlamına geliyor. Bu çok acı veren bir şey onlar için. Bunlara karşı kaşının üstünde gözün var diyerek, geçmişte şunu yapmıştın diyerek, CHP, ‘HDP’nin PKK ile ilişkisi var’ diyerek, HDP ‘CHP’ye Kemalist zihniyet’ diyerek yaklaşırsa olmaz. Bunları bir kenara bırakmaları gerekir. İstanbul seçimlerindeki gibi yan yana durmaları ve baskıya zulme karşı birleşmeleri gerekiyor. Başka çareleri de yok. Sadece onların değil tamamının daha fazla birleşerek, daha fazla örgütlenerek ve daha fazla direnerek bu süreç aşılabilir diye düşünüyorum.

ASLAN: TARİHSEL HAKSIZLIKLARIN GİDERİLMESİNİ İSTERİZ

Süryani aktivist Edip Aslan: Bana göre önümüz karanlık. Köre ne istersin diye sormuşlar; ışık görmek isterim demiş. Biz de az kalmış olmamıza rağmen hala yurduyla irtibatlı binlerce insanımız yurtdışındadır. Gelmeyi ümit ediyorlar ama ne yazık ki ancak öldükten sonra mezarları geliyor. Biz 9 kardeşiz. 8’si göç etmek zorunda kaldı. Kızmıyorum, bir tek ben kaldım burada. Babam vefat ettikten sonra köyümüze götürebildik ancak. İnanç ve etnik grupların pozitif ayrımcılıkla korunduğu evrensel bir anayasa isteriz elbette. Bu insanlara tarihsel süreçte yapılan haksızlıkların giderilmesi gerekir. Bugünün şartları ile belki biz göremeyiz, umut ediyorum torunlarımız görür.

(Demokrasi İttifakı mümkün mü?) Bütün demokratik güçlerin yanında olmak isterim. Çünkü bizi anlayan bir tek onlardır. Kendimi ancak onların yanında rahat hissediyorum. Ne yazık ki bizim toplumumuzda onlar azınlıktalar. Keşke ben rahat rahat Yozgat’ta, Sivas’ta, Kayseri’de de göğsümü gere gere böyleyim desem, oradaki insanlarla haşır neşir olabilsem. Keşke demokrasi güçleri daha da güçlense. Şimdi bakıyorum, kayyımları protestolar ancak büyük illerde oluyor. Sivas’ta, Kayseri’de, Konya’da da yürüseydiler böyle olmazdı. Oy verip vermeyelim kim kazandıysa hakkıdır. Kayyım iyi bir şey olsaydı halk onları seçerdi. Süryani devrimcileri, ilericileri olarak biz destekliyoruz.

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar