'Boykot bumeranga dönüştü, yapan ülkelere zarar vermeye başladı'

'Boykot bumeranga dönüştü, yapan ülkelere zarar vermeye başladı'
Al Monitor yazarı Pınar Tremblay, Körfez ülkelerinin Katar'a uyguladıkları ambargonun kaldırılmasının altında boykotu yapan ülkelere zarar vermeye başlaması olduğunu düşünüyor.

Ayşegül KARAKÜLHANCI


ARTI GERÇEK- Körfez ülkeleri, Katar ile üç buçuk yıl süren diplomatik kriz ve Katar'a uygulanan boykotun ardından 5 Ocak'ta ilk kez ilişkileri normalleştirmek için resmi bir adım attılar. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin de içinde olduğu altı Körfez ülkesi, daha önce "terör örgütlerine kaynak sağladığı" gerekçesiyle Katar ile askıya aldıkları ilişkilerin normalleştirilmesini öngören "dayanışma ve istikrar" anlaşmasını imzaladılar.

Anlaşmayla birlikte Katar'a uygulanan hava, kara ve deniz ambargosu kalkacak, Katar komşularına açtığı uluslararası davaları geri çekecek ve taraflar medya üzerinden birbirleri aleyhinde yürüttüğü kampanyalara son verecek. Körfez ülkeleri arasındaki bölünmenin sona ermesi ve İsrail’le olan ilişkilerin "normalleşmesi" için ABD uzun zamandır çalışıyordu. Sonunda ABD'de Joe Biden'ın göreve gelmesine sayılı günler kala, Körfez ülkeleri kendi aralarında uzlaşı sağlamak için bu adımı attılar. Bu gelişmenin Türkiye'nin aleyhine olduğunu düşünenler de var tam tersi Türkiye ile Körfez ülkeleri arasında olumlu bir sürecin başlayacağını ileri sürenler de var.

Katar ile Körfez ülkeleri arasında yaşanan bu gelişmeyi, Türkiye'ye nasıl yansıyacağını, Türkiye ile Müslüman Kardeşler'in ilişkisini Al Monitor'da Türkiye'nin Nabzı'nda köşe yazarı olan siyasetbilimci Pınar Tremblay ile Artı Gerçek için konuştuk:

2017 yılının Haziran ayında Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve Mısır, Katar’a karşı boykot yapma kararında birleştiler. Biraz geriye gidecek olursak bu boykot nasıl başladı?

2017'de Katar boykotu esasında Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) yoğun baskısıyla başlamıştı. Ama çoğu yayında en büyük Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi ülkesi olduğu için Suudi Arabistan liderliğinde yapıldı diye geçti. Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi’nin yanı sıra bu boykota Mısır da katıldı. Ama Mısır ve diğer körfez ülkeleri daha çok Suudi Arabistan’a karşı durmamak ve maddi kazanç beklentileri olduğu için boykota katıldılar.

Bu ülkeler teröre destek verdiği gerekçesiyle Katar ile olan kara, hava ve deniz sınırlarını kapatmıştı. İran'la yakınlaşma da sayılan sebepler arasındaydı.

Terör derken (boykotun 13 maddelik listesinde) burada en önemli ortak sorun İhvan yani Müslüman Kardeşler. Hem Mısır hem de Birleşik Arap Emirlikleri için İhvan çok ciddi bir problem ve Katar'ın Türkiye ile ilişkileri, Türkiye’nin oradaki askeri üssü, Ortadoğu’da evlerinden kaçan İhvancılara Türkiye’nin kucak açması (Katar'ın maddi desteğiyle) ve Avrupa’da Suud-BAE camilerine karşı Milli Görüş’ün, Diyanet’in İhvancılarla birlikte savaşması hepsi çok ciddi sorunlardı.

'KATAR'A UYGULANAN AMBARGO GERİ TEPTİĞİ İÇİN KUVEYT VE UMMAN ARACILIĞIYLA SON BULDU'

Katar’la normalleşme şartlarından biri de Türkiye’nin üssünün kapatılmasıydı. Fakat üssün kapatılma talebi yerine getirilmediği gibi Türk askeri Katar’da bulunmaya devam ediyor. Diğer sorunlarda bir çözülme mi oldu da bu ülkeler kara, deniz ve hava sınırlarını Katar’a açma kararı aldılar.

Bu sorunlar çözülmedi. Tam tersine 3,5 yıl sonra tüm çabalara rağmen Katar'a karşı uygulanan boykot hem maddi hem hukuki yönden çöktü. Katar’ın ekonomisi batmadı, hatta diğerlerine kıyasla daha iyi durumda. Boykot bumeranga dönüştü ve boykotu yapan ülkelere zarar vermeye başladı. Katar, Türk üssünü kapatmadı (ki sonra bu şart kaldırılmıştı) tam tersine üs daha da genişledi. Katar mahkemelerde terörizm vs. iddialarını çürüttü. Benim anımsadığım 4 davada da Katar kazandı. Yani blokaj geri teptiği için Umman ve Kuveyt’in aracılığıyla son buldu. Ama bu son bulma ve tarihi şehirlerden biri olan Al Ula’da yayınlanan bildiri önemli olmasına rağmen, çok da güçlü değil. Bir şekilde statüs quo ante (statükoyu sürdüren) yani ‘Haziran 2017, ambargo öncesine geri dönüşü kabul ediyoruz’ diyen bir belge sadece.

Katar’la Suudi Arabistan’ın yeniden ilişkilerini normalleştirmesi Türkiye-Katar ittifakına zarar verir mi?

Ben Katar-Türkiye ilişkilerinin bu anlaşma sonrası kötüye gideceğine inanmıyorum. Tam tersine bunun Türkiye-Suud, Türkiye-İsrail ilişkileri için iyi bir adım olduğuna inanıyorum. Yani Al Ula sonrasında Ankara hem Riyad hem de Tel Aviv ile ilişkileri güçlendirmek için adımlar atmaya başlayacaktır. Bu boykot öncesinde Erdoğan Suud’a sizin topraklarınızda da askeri üs kuralım önerisinde bulunmuştu, yani Erdoğan’ın bu askeri üs kurma bakışı oldukça pragmatist ve oportünist. Ayrıca Mekke ve Medine’nin varlığı nedeniyle, Suud İslamcılar için her zaman kıymetlidir.

Katar, Türkiye ve hatta İran, Al Ula anlaşmasını şu anda bir kazanç olarak görüyor. Çünkü bu, boykotu çökerttiklerinin göstergesidir. İran için maddi bir kayıp doğabilir, çünkü Katar İran’ın hava sahasını İran dışında kullanabilen tek ülkeydi. Suud İran’ın Biden zamanında güçlenmesinden çekindiği için Biden gelmeden elini elbette güçlendirmeye çalışıyor. Bundan sonra BAE ile Türkiye arasındaki gerilim ve Suud/Bahreyn vs ile İran arasındaki gerilim azalırsa Al Ula bildirisinin bölge üzerindeki etkisi daha güçlü olur.

'İSTANBUL BÜTÜN İHAVANCILAR İÇİN MERKEZ HALİNE GELMİŞ DURUMDA'

Bu gelişmelere bakarak bölgede Müslüman Kardeşler’in gücünde bir düşüş yaşanacak diye bir sonuç çıkarmak doğru olur mu?

Ancak Türkiye ve Katar İhvan’a destek vermeyi kesecekler mi? Sanmıyorum, özellikle İsrail’le ilişkileri düzeltmek istediğini söyleyen Erdoğan, Hamas’a desteğini kesebilir mi? Evet, Hamas’ın artık Şam’a geri döneceği gerçeği Ankara’daki bürokratlarca kabullenilmiş görünüyor. Elbette, 2012’de Hamas Şam’dan çıktığında kutlama yapmışlardı ama geri dönüşünde son derece sessizler. Hamas’a destek bundan sonra daha az görünür olacaktır. Sadece Hamas da değil. Bugün İstanbul, Mısır ve diğer ülkelerden kaçan üst düzey genç İhvancılar ve aileleri için merkez haline gelmiş durumda. Pek çok İhvancı yayın İstanbul’dan yapılıyor. Sizlerin de bildiği üzere, Türkiye’de en özgür gazeteciler Arapça yayın yapan İhvancılar. Ayrıca, Türkiye’de hızla artan Suriyeli ve diğer Arap grupların içinde de İhvan yayılıyor. Bugün Türkiye’nin pek çok yerindeki Kuran kursları, Arapça hocaları, hatta yer altı camilerinin imamları şeyhleri İhvancılar. Bunlar Türkiye’de sessizce çok güvenli bir yuva buldular. Daha görünür olanlar: Efrin’de, Libya’da, Karabağ’da Hamza ve Sultan Murad gibi bölüklerin etkilerini de gördük ve hala da görüyoruz. Yani Türkiye İhvancı gençleri aynı zamanda askeri olarak yetiştiriyor, donatıyor, kullanıyor.

Türkiye’nin İhvan ile ilişkileri Almanya’da özellikle muhalefet tarafından çok eleştiriliyor ama ülke içinde konuşulmuyor. Gerçekte İhvan’ın kimlerle nasıl ilişkileri var?

Erdoğan ve AKP bürokratları bu kişilerle çok yakın ilişkiler içindeler. Yani, Türkiye’de İhvan çok uzak, yabancı, hiç bilinmez bir İslamcı grup gibi görülüyor ama Milli Görüş esasen İhvan’ın Türkiye koludur. AKP’nin ana damarı da bugün siyasi kararlarda etkili olan kimlikler de İhvan kökeninden geliyorlar. Türkiye’de İhvan öyle kolay kolay kapı dışarı konacak bir şey değil. Zira AKP eşittir İhvan. Elbette pek çok AKP’li bunu duymak bile istemiyor.

Recep Tayyip Erdoğan İhvan’la olan ilişkisini bitirir mi? Ya da AKP iktidarı kaybederse İhvan ile ilişki biter mi?

Velev ki AKP iktidarı kaybetti diyelim öyle olsa bile bugün Diyanet mensupları, İmam Hatip Lisesi mezunları, Kuran kursu öğrencileri vs. çoğu İhvan eğitimiyle büyümüş, o bakış açısıyla yaşayan kişiler. İhvan nedir, Sayyed Qutb, Hassan al Banna, Said Ramadan, Mohammad Qutb kimdir bilmeyebilirler veya Selefilerle İhvancılar arasındaki farkı bilmeyebilirler. Ama İhvan örgüt olarak bu insanların kimliğinin önemli bir parçası bu yüzden de Mursi’nin düşüşünden sonra Türkiye’nin İhvan’a desteği azaldı söylemlerini son derece yanlış buluyorum. İhvan yıllarca Arap dünyasında yer altında en güçlü networku kurarak ayakta kalmış bir hareket. Türkiye’de siyasi gücü elinde tutuyor.

Tüm bu nedenlerle Ankara’nın İhvan’a Araplar'ın hepsine hadi gidin demesi çok zor.  Ancak aralarından bazılarının –özellikle şiddet/terör suçuyla arananların—iade edilme durumu söz konusu olmadan ülkeden çıkacağını düşünmek mantıklı. İlk aşamada İstanbul’dan Kuveyt’e giden üst düzey İhvancılar olduğu söylentisi zaten yayıldı. Bence Erdoğan yakın gelecekte İhvan’dan vazgeçmez. Ama İsrail’le iyi ilişkiler adına belki Hamas liderleriyle bu kadar açıktan görüşemez. Daha alt seviyede (yani üst düzey bürokrat) ilişkiler sürer.

Ayrıca İhvan camilerinin, networklerinin Avrupa’da da etkisi var. Ve Avrupa ülkeleri camileri vs. kontrol etmeye çabaladıkça Erdoğan bu networkle olan ilişkilerini kendi gücünü korumak için kullandı, kullanacaktır da. Yani bunlardan vazgeçmesi için yeterli bir baskı yok. Bir şekilde Ankara şöyle düşünüyor: "AB nasıl PKK’ya kucak açıyor özgürlük diyor, biz de aynısını İhvan için yapabiliriz." Ayrıca İhvan Amerika’nın terör örgütleri listesinde değil bu da her tür ilişkiyi çok daha kolaylaştırıyor.

İhvan konusunda son sözüm: AKP sonrasında Türkiye İhvan’ı nasıl şekillenir? 

Bence Türkiye’de kimsenin konuşmak istemediği soru bu. Yani saatlerce başörtüsü üstüne saçma sapan laflar dizen insanlar esas İhvan’ın adını neden ağızlarına alamıyorlar onu konuşmak gerek. "İhvan’la bizim ilişkimiz yok, bunlar hep İsrail propagandası" diyen onlarca AKP’li bürokrat var. İşin tuhaf yani, İhvan AKP’den önce de vardı sonrasında da var olacaktır.

Öne Çıkanlar