Deadpool ciddiye alınmak istiyor
Can ÖKTEMER
Gevezeliği, alaycılığı, hiçbir ahlaki değere sahip olmayışı ve evde kendi başına diktiği kırmızı kostümüyle Deadpool, Marvel çizgi roman dünyasının tartışmasız en ayrıksı karakteri. Kendisini ilk olarak Ryan Reynolds’un canlandırmasıyla berbat bir makyaj ve karakter yorumuyla Wolverine filmiyle görmüştük.
Neyse ki tüm o anları zihnimizden silinmiş sahneler çöplüğüne attık. Ryan Reynolds 2016 yılında Deadpool kostümünü aslına uygun bir şekilde giyip seyirci karşısına geçti. Film beklenmedik bir başarı elde etti. Film ne Avengers serisinin epikliğini anlatıyordu ne de kahramanlığın özüne dair bir şeyler söylemeye çalışıyordu. Film boyunca bir dakika bile susmayan Deadpool, hemen hemen her şeyle dalga geçiyor, hiçbir şeyi ciddiye almıyordu. Arada Deadpool’un çenesi o kadar düşüyordu ki, dördüncü duvarı yıkıp bize de bir şeyler anlatıyordu. Çizgi roman tarihinde böyle karakterlerin içten içe bu kadar sevilmesi de biraz da onların nihilistik tavırlarındandır zaten. Bu konuda Deadpool, televizyonda sabah akşam her konu hakkında konuşan yorumcularla kapışacak kadar donanımlı biri.
Deadpool solo olarak Marvel sinematik evrenine ilk adım attığında ne stüdyonun ne de Ryan Reynolds’un büyük beklentileri yoktu sanırım. Öyle ki film içerisinde sıklıkla makarası yapıldığı Avengers veya Iron Man gibi serilerine nazaran daha düşük bütçeyle film seyirci karşısına çıkmıştı. Gerek Ryan Reynolds’ın başarılı oyunculuğu gerekse de hınzır, alaycı senaryosuyla Deadpool gişede beklenmedik bir başarı elde etmişti. Stüdyo böyle bir başarının ardından suyunun daha hızlı akması için ikinci film için bütçeyi arttırmış ve Ryan Reynolds’a eşlik etmesi için Josh Brolin’in canlandırdığı Cable karakterini hikâyeye dahil etmişti.
Geçtiğimiz günlerde vizyona giren Deadpool vs. Wolverine, bu yazın en iddialı yapımları arasında yer alıyor. Üstelik Wolverine’likten emekli olduğunu duyuran Hugh Jackman’ın yeniden öfkeli ve viskili kahramanı canlandıracağı ilan edilince beklentiler tavan yaptı haliyle. Peki, film bu beklentileri ne kadar karşılıyor? İşte bu zor bir soru. Üstelik filmi benim gibi eyyam-ı bahur sıcaklarının arefesinde tek başıma, gözünüzde tuhaf plastik 3-d gözlükle, klimasız bir sinema salonunda izlediyseniz sorunun yanıtı bulmak daha da zorlaşıyor. Bunu niye diyorum? Çünkü film iddia ettiği hemen hemen hiçbir şeyi tam olarak sunamıyor. Nefis şarkılar, gözümüzün önünde yaşlanan süper kahramanlar, tekrar eden şakalar ve perdeden gözlüğümüze doğru uçan kelle, kol ve bacak geçidine tanıklık ediyoruz o kadar.
Ryan Reynolds, Deadpool’u yine bildik üslubuyla enerjik bir şekilde canlandırmış. Hugh Jackman’ın üzerinde ise vedanın vedası var. Logan’ın bıraktığı yerden üzerinde X-Men çizgi roman serisinden aşina olduğumuz sarı kostümüyle Wolverine taklidi yapar gibi geziniyor filmde. Keza yine yıllar sonra karşımıza Blade rolüyle çıkan Wesley Snipes, Elektra rolüyle Jennifer Garner’da aynı ruh halini üzerlerinde taşıyorlar.
Benim gibi 30 yaş üstü seyirci için Wesley Snipes’ı bu rollerde görmek, Goo Goo Dolls’un Iris, AC/DC’nin High Bells parçasını işitmek, sinema tarihine bir dolu göndermek yapılması hoş bir nostalji geçidi oluyor o kadar. Nostalji dediğiniz şey anlık gelip, geçip giden duygulardan oluşur zaten. Fazlası bayatlar çünkü.
Bu sıcaklarda bu satıra kadar ulaşabilmiş okuyucular, buraya kadar filmin konusundan hiç bahsetmediğimi fark etmişlerdir. Filmin konusuna girmedim çünkü filmin kayda değer pek bir konusu yok. İki saat boyunca Deadpool bize ne anlatıyor peki? Kendisini ciddiye aldırmaya çalışan, Kaptan Amerika gibi büyük kahraman payesi kazanmak isteyen bunu yaparken de paralel evrende, evrenlerin yok olması tehlikesiyle karşı karşıya kalan Deadpool’un evrenleri kurtarabilmesi için Wolverine’le zorunlu iş birliği yapmasını anlatıyor. Deadpool’u çok evren karmaşasına sokma fikri nereden çıktı? Sevgilisi Vanessa’yı bu denli unutma fikri kimden geldi? En havalı çizgi roman karakterlerinden Cassandra Nova saksı mı? Nasıl olur da bu kadar az süre verirsiniz? Bunları kim düşündü kardeşim? Hemen bir adım öteye çıksın lütfen.
Filmin eğlencesi ikinci filmin seviyesinde, o noktada bir standart yakalanabilmiş ama tekrar eden şakalar bir noktadan sonra etkisini kaybetmiş. Senaryo yazım aşamasındaki acelecilikler de hikâye akışının yeteri kadar derinleşememesine neden olmuş. Wolverine ve Deadpool arasındaki ezeli rekabet ebedi dostluk temasının da bozuk helva tadında kaldığını üzülerek söyleyebiliriz. Üzülerek söylüyorum çünkü Deadpool, sıkıcı Marvel dünyasında en sevdiği kahramanlarının başında geliyor. Yıllar sonra onu perdede üstelik gelmiş geçmiş en iyi Wolverine olan Hugh Jackman’la izleyeceğim için beklentilerim bir hayli yüksekti. Sonuç son zamanlar ana akım sinemada sıklıkla karşılaştığımız kötü hikâye, sırtını bilgisayar efektine dayamış gösterişli bir görüntüler geçidi bu filmde de yinelenmiş.
Disney, yıllar içerisinde büyük şirketleri, yapımları tekelinde boyunduruğu altına aldığından beri karşımıza iyi bir hikâye çıkaramıyor. Üzerine düşünülesi bir başarısızlık öyküsü aslında. Reklamlar, pahalı yapımlar, şöhretli oyuncular da durumu kurtaramıyor. Her kötü şirket givi Disney de “hikâyeyi boşver”, eski oyuncuları çağırıp, eski müzikleri kullanırsak da gemi yürür düşüncesinde. Sonuç dijital ortamda kendi halinde dolaşan hızla tüketilip, çöplüğe atılan bir dolu film ve dizi…
Görünen o ki Disney, bir takım izleyici raporları, algoritmalar üzerinden film yapmaya çalışıyor, sanatçılara yeteri kadar özgürlük alanı tanımıyor. Öyle olunca birbirinin kopyası sıkıcı filmleri izleyip, duruyoruz. Film boyunca Deadpool’un sıklıkla Disney’le dalga geçmesi boşuna değil zaten. Lakin gelin görün Disney mavrası bir noktadan sonra fena halde soğuk şakalara dönüşüyor. Yeni bir Disney tuhaflığında görüşmek dileğiyle…
Deadpool & Wolverine'den açılış rekoru: Ters Yüz 2'yi tahtından indirebilir
‘Deadpool & Wolverine’: Marvel'ın yeni memurları
Netlik Ayarı'nda bu hafta: 'Deadpool & Wolverine'... Geçmişten günümüze süper kahraman miti