Ümit Kıvanç: Hrant Dink esas olarak konuşan bir adamdı
Belgesel sinemacı ve yazar Ümit Kıvanç'ın tasarlayıp kurguladığı filmde Hrant Dink'in Türkiye ve dünya hayali kendi sesinden aktarılacak.
Hran Dink Vakfı, filmin 13 Ocak Perşembe günü saat 20.00'de "https://hrantdink.org/tr/" adresinden izlenebileceğini duyurdu.
Vakfın internet sitesinden konu ile ilgili şu açıklama yapıldı:
"Film Gösterimine davetlisiniz: Hafıza Yetersiz. Filmi 13 Ocak Perşembe saat 20.00'de buradan izleyebilirsiniz. Cinayetin 15. yılında, Hrant Dink’i hedef haline getiren tutkusuna tanık olmaya; şu zor günlerde onun kendi sesinden dinleyeceğimiz Türkiye ve dünya hayalini 13 Ocak saat 20.00'de buradan izleyebilirsiniz.
Ümit Kıvanç’ın tasarlayıp kurguladığı Hrant Dink’in sözünü renge, şekle ve sese büründürerek aktaran ‘Hafıza Yetersiz’ filmi, Hrant Dink’e ve sözüne yaşam alanı tanımayan ‘sistem’in nerelerde ‘hata verdiğini’ gözler önüne seriyor."
Filmin yönetmeni Ümit Kıvanç ise Agos gazetesine verdiği söyleşide belgeseli anlattı:
Filmde Hrant Dink'in konuşmaları ve o sözlere eşlik eden, kimi senin özel olarak çektiğin, kimi ise konuyla ilgili, bana göre hayli çarpıcı ve yer yer şiirsel görüntüler ve elbette müzik var. Böyle bir film yapmaya seni sevkeden neydi?
Hrant’ın esas güçlü, etkili, içe işleyen, yüreklere dokunan, insanları meraka veya bildiklerinden şüphe duymaya, araştırmaya, öğrenmeye, ezberlerini reddedebilmeyi göze almayı gerektiren cesur kararlara, girişimlere yönelten hüneri, anlatışı, söyleyişiydi. Kağıda yazılan, basılan sözleri de kolayca geçiştirilecek, etkisiz sözler değildi şüphesiz. Ama esas Hrant, konuşan bir adamdı.
İki yönden. Biri şöyle: Filmde bir yerde de geçtiği üzre, "...onlarla da konuşuruz" gibi bir yaklaşımı, kararı, tavrı vardı. Ufak bir azınlık dışında herkesin kendisine karşı şartlandırıldığı, hattâ düşman edilmiş olduğu bir arenaya çıkmıştı, oradan, kendisinin arslanların kaplanların önüne atılması için gırtlak patlatarak tezahürat yapanlara, "hele bir dinleyin" diye seslenir gibiydi. "Hele bi dinleyin, bakın göreceksiniz, nasıl konuşabileceğiz." Aşağı yukarı bunun gibi bir şeydi, tavrı.
İkinci olarak, öylesine büyük ve köklü, yerleşmiş, yine onun filme de aldığım deyişiyle, "genetik koda işlenmiş" bir acıyı, sonuna kadar haklı mağduriyet halini, haksızlığa, adaletsizliğin en beterine maruz kalmışlık duygusunu, içtenliği ilk saniyesinden itibaren belli olan ve herkesi saran umutvarlıkla, yumuşak ifadeler ve güleryüzle birarada önümüze koyabilmesi... Bu, onun konuşmasına muazzam bir derinlik ve zenginlik kazandırıyordu. Suçlamıyor, sitem ediyordu. Sitem tarzı, kırgınlığını bildirdiği muhatabını aşağılamayışı, düşmanlaştırmayışı, aksine diyaloğa çağırışıyla, başlıbaşına edebiyattı. Tragedya barındıran edebiyat.
Hrant’ın yazılarının derlendiği kitaplar çıkarıldı, aramızdan ayrılışından sonra. Ama biz Delal’le, Arat’la zaman zaman, "Yahu, esas onun konuşmalarından bir şey yapmak lazım," der dururduk. Hrant’tan kalacak olan, yalnız yazılı metinler olamazdı. Onun nasıl konuştuğunu, nasıl anlattığını insanlar bilmeliydi. Tanımamış olanlar onu duymalıydı.
Gelin görün ki, aramızda bu işi yapması beklenen ilk kişi olarak benim oturup, öldürülmesinden sonra yaşadıklarımızın yolaçtığı, sönmeyen, dinmeyen öfkemi de zaptedip, haftalarca Hrant’ı konuşurken dinleyebilecek, fakat aynı anda sakin kalabilecek ve birşeyler üretip kurgulayacak metanetim ve kuvvetim yoktu. Bunu bulabilmem bu kadar zaman aldı. Soğukkanlı kararlar veremez, duygularınıza kapılmış sürüklenir halde film falan yapamazsınız. Esin olmadan hiçbir eser üretilemez, duygularınızın karışmadığı sanat eserinin ne tadı ne kokusu olur, ama aklınız yerinde değilse kişisel hezeyandan başka şey ortaya çıkarmanız zordur.
Daha önce yaptığım Ahmet Kaya filmini ("Uçurtmam Tellere Takıldı") hep "biz bu adama ne yaptık filmi" diye tarif etmiştim. "Hafıza Yetersiz" filmi için de şu tarifi yapabilirim: "Neyin kıymetini bilemedik filmi".
Filmin ismi "Hafıza Yetersiz-Hrant Dink İçin Bir Film" Hafıza Yetersiz ismi, nereden geliyor?
Filmin adını koyma sürecim bu sefer öncekilere hiç benzemedi. Neredeyse sona yaklaşırken hâlâ ortada isim yoktu. Fakat görüntülerdeki bir ayrıntıya fena halde takılmıştım. Filmde de göreceksiniz, Hrant Agos’ta, masasında oturuyor, gazete okuyor, az ötede eski ufak bir Mac açık, dikey ekranlı, ekranda bir uyarı, Word programı için yeterli hafızanın olmadığını belirtiyor. Programı açamamış, muhtemelen RAM yetersizliğinden. Fakat oradaki İngilizce lafı, yani "There is no memory for Word"ü benim algı mekanizmam anında "...for words"e çevirdi ve söylenen sözleri anlayabilmemiz için yeterli hafızanın varolmayışı gibi bir durumdan sözedildiğini vehmettim. Bilgisayar ekranındaki sıradan uyarının, bize söylenen bazı sözleri anlamayışımız, anlamak istemeyişimiz, bunlara yer açmaktaki gönülsüzlüğümüz vs. ile bağlantısını kurmaya tek "s" harfi yetebilecekti.
Bu yüzden, anlayanın anlayacağı şekilde, o bilgisayar ekranı filmde, aslında azıcık alâkasız şekilde, görülüyor. Bu da bu söyleşiyi okuyacak olanlara ufak bir güzellik olsun. (Ne yazık ki görüntü eski ve düşük kaliteli, bu uyarının aslı tam okunamıyor.)
Cinayetin üzerinden 15 yıl geçti. Dava faslını sık sık konuşuyoruz, anmalarda düşüncelerimizi dile getiriyoruz. Bu konuya da girebilirsin elbette ama daha insani açıdan bakarsak, zor bir soru olduğunu biliyorum, Hrant Dink'siz 15 yıl, nasıl bir 15 yıl oldu? Türkiye neyi kaybetti sence?
Bu soruya cevaben hile yapsam olur mu? "Cevabı filmde" diyerek. Çünkü tam da bu cevabı görsel-işitsel olarak verebilmek için Hafıza Yetersiz’i yaptım. Film bize neyi kaybettiğimizi hatırlatıyor. Kimilerine belki ilk defa anlatıyor olacak.
Bizimki de vazgeçemediğimiz, kaçınamadığımız bir umut ya da belki daha doğrusu inat. Neyi kaybettiğinin farkında olmayana kaybettiğinin değerini anlatmak çok zor. Hele bunu anlamamak işine geliyorsa. Ancak insanların, memleketin ilelebet böyle kalacağını düşünmek için de sebep yok. Bugünkü karanlığımızı ve umutsuzluğumuzu gelecek kuşaklara miras bırakamayız. İlaveten, en zorlu sorunu bile düşmanlıktan barışçıl bir ortak gelecek çıkarmaya cesaret ederek çözmeye çalışan biriyle beraber yaşamış, ona dokunmuş olduğumuzu, bize ve herkese bütün bu sözleri söylemiş olduğunu unutturmak da, "Hrant’ın arkadaşıyım" diyen biri için haysiyetini çöpe atmakla eşdeğer olurdu.
Gerçi Hrant ve halletmek için yırtındığı hayatî mesele açısından bakıldığında memleketimizde "haysiyet" gibi bir konu başlığı acınacak ölçüde gülünç kalıyor ama..."