Itziar Ituño Martínez: Kürt kadının mücadelesi benim ülkemde ilham kaynağı
Yeni Yaşam gazetesinden Gülcan Dereli, son zamanların sevilen internet dizilerinden biri olan La Casa De Papel’de Lizbon karakteriyle herkes tarafından tanınan sanatçı Itziar Ituño Martínez ile bir söyleşi yaptı. Metin Yeğin’in farklı zamanlarda kesişen hikayelerin anlatıldığı Grev filmi dolayısıyla İstanbul’a gelen Itziar, projelerinin yanı sıra ülkesindeki kadınların Kürt kadınından etkilendiğini de anlattı.
"Kürt kadınının mücadelesi benim ülkemde hem bir ilham kaynağı olarak görülüyor hem de Kürt kadınlarına kahraman gözüyle bakılıyor" diyen Itziar, Kürt kadınının cesaretinden bahsederek, "Tüylerimizi diken diken eden bir şey bu. Kürt kadınlarının mücadelesini de yakından takip ediyoruz" dedi.
ANADİLDE ÜRETİM
Anadili Baskça’yı öğrenme serüveni ile konuşmasına başlayan Itziar, insanların "az konuşulan diller" in faydasız olduğu yönündeki yaklaşımlarını eleştirerek, "Sanki daha çok konuşulan, daha yaygın ve emperyalizmin kullandığı dilleri öğrenirseniz sizin hayatınıza daha fazla kapı açacağını ya da daha fazla işe yarayacağını düşünüyorlar. Benim hikayemde, benim durumumda tam tersi oldu. Hatta benim en meşhur olduğum zaman tamamen Bask dilinde yapılmış bir filmle oldu. Bu filmin ismi Loreak, (Çiçekler) Oscar adaylığına kadar giden bir başarısı oldu bu filmin" dedi.
BASKI, KENDİ İÇİNDE ANTİKOR ÜRETİYOR
Kendi ülkesinde baskılar nedeniyle Baskça’nın artık az konuşulduğuna değinen Itziar, baskıların insanların kendine ait olana sahip çıkma bilincine dönüştüğünü söyledi. Itziar, bu durumu şöyle açıkladı: "Franco döneminde neredeyse 40 yıl süren bir baskıdan bahsediyoruz. Hem dil ile ilgili, hem de etnik kimliğinizle ilgili pek çok kültürel formun baskılandığı, zulme uğradığı bir tarihi süreçten bahsediyoruz. Ben şuna inanıyorum: Bir yerde bir baskı olduğunda, zulüm olduğunda diktatörlük gibi, aynı zamanda bu baskı kendi içerisinde antikorlarını da üretiyor. Yani öfkeleniyorsunuz ve o öfkeyle size ait olana bir yerden sonra daha da sıkı sarılıyorsunuz. Ve bu bahsettiğim durumla insanların yani halkın daha da sıkı bir şekilde bir araya gelmesine, daha da kenetlenmesine sebebiyet verebiliyor. Bask Ülkesi örneğinde şöyle bir şey oldu: İnsanlar bir araya gelerek küçük merkezler, okullar kurdular. Buralarda hem dil ile ilgili hem de çeşitli kültürel anlamda eğitimler aldılar. Bunların içinde temel dersler de vardı, matematik gibi. Bunlar resmi okullar değildi, yasal değildi, kaçak olarak yapılıyordu. Ve bir şekilde insanlar kendilerine ait olanı sahiplenmek için, güçlendirmek için bir araya geldiler. Bu merkezlerde bütün dersler Baskça dilindeydi. Şarkılar aracılığıyla, danslar aracılığıyla öğreniyorlardı. Buradaki en önemli şey çocuklar çünkü onlar aracılığı ile geleceğe aktarılıyor bir şeyler ve bunun kesintiye uğramaması çok önemli. Çocuklarla kendi anadilleriyle konuşmak gerekiyor."
Yer aldığı projelerden söz eden Itziar, La Casa De Papel'in bir isyan dizisi olduğunu belirterek, "Sisteme karşı olan bir isyan hikayesi, bence bu yüzden çok ilgi gördü. Hırsız olandan bir şeyleri çalmanın hikayesi. Hırsıza hırsızlık yapmanın hikayesi. İçerisinde hem aşk var, hem de mizah var. Ve tabii aksiyon, eylem de var. Çok iyi bir karışım" şeklinde konuştu.
İLHAM VEREN KÜRT KADINI
Rojava için de bir video çeken Itziar, Rojava’da savaşan Kürt kadınına ilişkin, "Kürt kadınlarının mücadelesi benim ülkemde hem bir ilham kaynağı olarak görülüyor hem de Kürt kadınlarına kahraman gözüyle bakılıyor. Kendilerini kurşunların önüne atan kişiler olarak bakılıyor. Tüylerimizi diken diken eden bir şey bu. Kürt kadınlarının mücadelesini de yakından takip ediyoruz" ifadesinde bulundu.
GREV: KADIN İŞÇİLERİN DİRENİŞİ
Yeni projesi Grev filmi hakkında da bilgi veren Itziar, "Filmde, benim oynadığım karakterin adı Casilda. İspanyol İç Savaşı sırasında mücadele eden bir militan kadın. Bir günlük buluyor bu kadın. Ve bu günlük aracılığıyla 1920 yılında Bursa’daki kadın işçilerin grevine giden Ermeni kadın işçisi gözünden okuyoruz, öğreniyoruz. Bu hikayelerin biri Bask Ülkesi’nde iç savaş sırasında, biri de 1910 yılında Türkiye’de iki farklı zamana ve mekana ait hikayenin bir araya geliyor olması oldukça etkileyici ve ilgi çekici. Sonuçta ikisini de birleştiren aynı şey. Kadınların mücadelesi" diye belirtti.