Nurcan Kaya
130 yıllık bir direniş/diriliş öyküsü: Getronagan Ermeni Lisesi
Geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin yüz akı eğitim kurumlarından biri olan Getronagan Ermeni Lisesi 130. kuruluş yıldönümünü bir sahne performansıyla sessiz sedasız kutladı ve muhtemelen pek çoğunuzun bundan haberi olmadı. Bunda şaşılacak bir şey yok, zira mevzubahis olan bir Ermeni okuluydu ve bu ülkede Ermeniler, diğer ‘azınlıklar’ gibi, özel günlerini genellikle sessizce ya da kendi aralarında kutlar veya anarlar. Daha kötüsü, bu ülkede Ermeni, Rum ve Musevi okullarının var olduğu, hatta Osmanlı İmparatorluğu’ndan bu yana bu topraklarda eğitim verdikleri, dolayısıyla ülkedeki en köklü kurumlar arasında yer aldıkları pek bilinmez; bilenler de onları genellikle ‘iyi’ bilmez.
Bugünlerde sıklıkla anılan, övünç kaynağı olarak gösterilen ‘ecdat’ döneminde, yani Osmanlı İmparatorluğu’nda Müslüman olmayan azınlıklar kültürel bir özerklikten yararlanabiliyor, kendi eğitim kurumlarını kurup yönetebiliyorlardı. Ecdat dönemindeki bu pratiği hatırlayıp bugünün Türkiyesinde hayata geçirmek, ilginçtir, yetkililerin aklına gelmiyor(!). Çok etnili, çok dinli ve çok dilli bir toplum yapısına sahip olan Osmanlı İmparatorluğu’nda 1894 yılında Gayrimüslimlere ait tam 6437 okul bulunmaktaydı. Coğrafi olarak küçülen ve demografisi savaş ve göç gibi nedenlerle değişen İmparatorluk’ta bir kaynağa göre 1913 yılında azınlık okulları sayısı 2580’e gerilemişti ve bunların 1084’ü Ermenilere aitti. Bir başka kaynağa göre ise aynı dönemde Anadolu’da tam 1746 Ermeni okulu bulunmaktaydı.*
1915’te Ermenilerin maruz kaldığı soykırım, diğer Hıristiyan topluluklara yönelik katliamlar, mübadele ve Müslümanlaştırma politikaları sonucunda ülkedeki azınlıkların nüfusu da okul sayıları da azaldı. Cumhuriyet kurulduktan sonra ise Lozan Antlaşması ile kendi eğitim kurumlarını kurup yönetme hakları güvenceye alınan azınlıklardan yalnızca Ermeni, Rum ve Musevi olanların bu haktan –oldukça sınırlı bir şekilde– yararlanmalarına izin verildi. 1923-1924 yılında ülkedeki toplam azınlık okulları sayısı 138’e gerilemişti ve Anadolu’daki bütün azınlık okulları kapatılmıştı. Ülkenin ‘çoğunluk’ nüfusu ve eğitim kurumlarının sayısı yıldan yıla hızla artarken, azınlıkların nüfusu da okul sayısı da erimeye devam etti. Bugün Türkiye’de yalnızca 24 azınlık okulu bulunmakta. Bunların 16’sı Ermenilere ait. Getronagan Ermeni Lisesi de bu okullardan biri.
Bundan 130 yıl önce kurulan okul Cumhuriyetin kuruluşundan sonra kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile tüm diğer azınlık okulları gibi Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı ve sahip olduğu görece özerkliği kaybetti. Yıllar içinde artan bürokratik müdahaleler, ayrımcı uygulamalar, maddi sıkıntılarla, öğretmensizlikle baş etmek; neredeyse Ermenice ders kitabı-materyali olmadan eğitim vermeye devam etmek zorunda kalan okul her şeye rağmen direndi, ayakta kaldı. Daha ötesi, İstanbul’da çok iyi eğitim veren okullardan biri olmaya devam etti. Yalnızca Ermeni toplumunun değil, hepimizin hayatına değen işler yapan, özellikle kültür ve sanat alanında eserler üreten pek çok kıymetli insan yetiştirdi. Fotoğraf üstadı Ara Güler, özellikle Diyarbakırlıların yakından tanıdığı yazar Mıgırdiç Margosyan okulun mezunlarından yalnızca ikisi. Ermenice ve Türkçe olarak iki dilli eğitim veren ve en az bir yabancı dili de oldukça iyi düzeyde öğreten okul, çok dilli eğitimin ‘zararsızlığı’nın bir nişanesi oldu; olmaya devam ediyor. (Okul 19. yüzyılda da Ermenice, Osmanlıca ve Fransızca eğitim veriyordu) Yerleştirme sınavları başarının ölçütü olarak görülmemeli elbet ama bu ülkede böyle görüldüğü için Getronagan öğrencilerinin sınavlardaki başarısının İstanbul’daki özel okullar ortalamasının dahi hayli üzerinde olduğunu not etmek gerekir.
130 yıllık maziye sahip olan okulun kurucularının, bağışçılarının, yöneticilerinin ve öğretmenlerinin okulun bugüne gelmesinde büyük emeği var. Okula en çok emek vermiş insanlardan biri ise kuşkusuz 35 yıldır okulun müdürü olarak görev yapmakta olan Silva Kuyumcuyan. Deneyim ve vizyon sahibi bir insanın liderliğinde nelerle baş edilebileceğinin, bir eğitim kurumunun nasıl direngen ve yenilikçi olabileceğinin kanıtı Digin** Silva. Bana "iyi ki tanımışım!" dedirten, emeğiyle, zarafetiyle ilham veren ender insanlar biri.
Bin bir badire atlatan okul aynı zamanda Ermenilerin tarihinin ve azınlıklara yapılan ayrımcı muamelelerin de yaşayan bir kanıtı. 24 Nisan 1915’te ölüm yolculuğuna çıkarılan Ermeni aydınları arasında Getronaganlılar da vardı. Dr. Nazaret Dağavaryan bunlardan biriydi. Getronagan’da bir dönem biyoloji öğretmenliği yapan Dağavaryan’ın mesleklerini akılda tutmak zor: tıp doktoru, ziraat mühendisi, filolog, fizikçi, öğretmen, müdür, sayısız dernek yöneticisi, Ermeni Yerel Meclisi Delegesi ve Osmanlı Meclis-i Mebusan Sivas milletvekili... Getronagan’da kalan, arkasında bıraktığı biyolojik numuneleri, mineral taşları uzun yıllar sonra, okulun kuruluşunun 125. yıldönümünde sergilenmişti. Ben de bu derya deniz adamı o sergiyi ziyaretim sırasında tanımıştım. Herhalde bugüne kadar beni en çok etkileyen sergilerden biriydi bu; yitirdiğimizin kıymetini, arkasında bıraktığı boşluğu sert bir rüzgâr gibi yüzümüze çarpıyordu çünkü.
Bugün Ermeni okullarının iki önemli sorunundan birinin insan kaynağı olduğunu söylüyor Silva Hanım. 1915’te öldürülen o kıymetli insanlar ve sonrasında ülkede yaşayacak alan, alacak nefes bulamadığı için başka diyarlara göç etmek zorunda kalanlar yalnızca Türkiye için değil, Ermeniler için de büyük bir kayıptı. Onların yerini biraz olsun doldurmak için yeni ve demokratik bir ülkede yaşamaları gerekiyordu Ermenilerin ama yaşamaya devam ettikleri yer İttihatçıların ruhunu taşımaya devam eden Türkiye Cumhuriyeti’ydi.
Bu yıl 228 öğrencisi olan Getronagan, azınlık okulları içinde en kalabalık nüfusa sahip olan okullardan biri. Evet yanlış duymadınız! En kalabalık nüfusa sahip olan okullardan biri, zira 16 Ermeni okulunda 3000’den az Ermeni öğrenci öğrenim görüyor. Tahmini olarak 60.000 civarında nüfusa sahip olan Ermeni toplumunda 5000-6000 civarında öğrenci olduğu tahmin ediliyor, ancak bunların ancak yarısı Ermeni okullarında öğrenim görüyor. Yıllarca ‘normal’ insanların aklına gelmeyecek olan türlü ayrımcılıklara ve baskılara maruz kalan, Türk müdür başyardımcıları ve müfettişler aracılığıyla zapturapt altına alınan, öğretmensiz, kitapsız kalan, maddi sorunlarla boğuşan okulların bazılarında geçmiş yıllarda eğitim kalitesinin ‘doğal’ olarak düşmüş olması, velilerin Ermeni okullarını tercih etmemesinin önemli nedenlerinden biri. Ancak bugün her topluluktan ebeveynler arasında yaygın olan, maddi koşulları el veriyorsa çocukları için özel okulları tercih etme eğilimi Ermeniler arasında da yaygın. 13 Mayıs’ta okulun 130. kuruluş yıldönümünü kutlamak için okulun öğrencilerinin sergilediği ‘Ermeni Okulu: Geçmişten Bugüne’ başlıklı sahne performansında bu konu da ele alınan sorunlar arasındaydı. Ermenice öğretmeni yetiştiren tek bir eğitim fakültesinin, Ermenice ders kitapları hazırlayan tek bir kamu kurumunun ya da özel bir kurumun olmadığı ülkede, öğretmenlerini yetiştirmek, ders kitaplarını ve materyallerini hazırlamak konusunda tüm olanaklarını seferber eden ve üstün bir gayret gösteren okul idarecileri, geçmiş yıllara göre çok daha iyi seviyede eğitim verirken bir yandan da ebeveynleri ikna etmek zorundalar.
"Bir diğer önemli sorun da maddi kaynak sıkıntısı" diyor Silva Kuyumcuyan. Lozan Antlaşması’na ve uluslararası standartlara göre, hatta Anayasa tarafından güvenceye alınan eşit vatandaşlık ilkesi gereğince azınlık okullarının tüm giderlerinin devlet tarafından karşılanması gerekiyor ama maalesef devlet bu yükümlülüğünü yıllardır yerine getirmiyor. Bağlı bulundukları vakıfların ayırabildikleri bütçe ve velilerin bağışları ile ayakta durmaya çalışan azınlık okullarının öğrencileri önceki yıl özel okullarda öğrenim gören öğrencilere ödenen teşvik bursundan yararlanabildiler. Okulların yıllık bütçelerinin küçük bir kısmını karşılayan bu katkı önemliydi ancak ‘bütçe sıkıntısı’ gerekçesiyle bu yıl o katkı da yok denecek seviyeye inmiş. Ermeni okullarında öğrenim gören öğrencilerin ancak 40-50 kadarı bu teşvik bursunu alabilmiş. Bu uygulama başladığında, "Bu verildiği gibi alınabilecek olan bir katkıdır, çünkü yasal dayanağı yok" demişti kimilerimiz ve haklı çıktık maalesef. Yapılması gereken ise, azınlık okullarının özgün statülerini belirleyen bir yasa çıkarmak ve tüm yıllık giderlerinin devlet bütçesinden karşılanmasını yasal güvenceye kavuşturmak.
Kimi zaman devlet okulu, çoğunlukla özel okul muamelesi gören, yabancılarmış gibi mütekabiliyet ilkesine göre hak ve yükümlülüklerinin sınırları çizilen azınlık okullarına ilişkin bir kanun bile yok bu ülkede. Herhalde kanun çıkarmak, okulların varlığını tanımak, geleceklerini güvenceye almak demek olur ve bunu istemiyor karar vericiler. Ne diyelim, bu ülkede zihniyet değişmiyor kolay kolay. Kendi vatandaşı olan Ermenileri, Rumları, Musevileri hâlâ yabancı olarak gören, bu toplulukların sorunlarıyla Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin ilgilendiği bir ülkede bu normal galiba.
Tüm zorluklara rağmen Getronagan Ermeni Lisesi ve diğer azınlık okulları direnerek ayakta durmaya devam ediyor. Üstelik yalnızca çok dilli ve kaliteli eğitim vermiyor bu okullar. Azınlıkların bu ülkede ne yabancı ne de yeni olduklarının, yüzlerce-binlerce yıldır bu topraklarda kadim halklar olarak yaşadıklarının da kanıtı olarak duruyorlar. Hep var olsunlar!
* Buradaki sayıların alıntılandığı kaynaklara da yer veren, azınlık okullarının tarihine ve günümüzdeki sorunlarına dikkat çeken, yazarı olduğum şu rapora bakılabilir: Nurcan Kaya, Geçmişten Günümüze Azınlık Okulları: Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Tarih Vakfı, 2013, İstanbul.
** Digin: Ermenice "hanımefendi"; okul müdürlerine hitap şekli.
Kapak Foto: Jamanak