15 Temmuz darbemsi davalarından ilginç notlar (1)…

Adil Öksüz devletin gözünde hiçbir zaman birey olarak Gülen hareketinin bir elemanı değildi, MİT’in hareket içine soktuğu bir kişiydi.

Sabahın köründe uyandım, saat 06’ydı, evet, aynen düşündüğünüz gibi, kargalar henüz bişey yememişti ama benimkisi alışkanlık, belki de yatılı etütten kalma alışkanlık, her şeyin sessiz ve dingin olduğu saatlerde daha huzurlu çalışabiliyorum.

Huzurlu çalışabiliyorum diye yazdığıma bakmayın, etrafın huzurlu olması yetmiyor, böyle yazarak sadece kendimi kandırıyorum, aynı Recep Tayyip Erdoğan’ın halkı kandırdığı gibi ve yine aynı AKP’li vekillerin halkı kandırdığı gibi. Mecliste bir yasa onanıyor, fabrikaların bacasına filtre takılmasını şart koşan yasa 2,5 yıl erteleniyor ve insanların ölmesine para karşılığı biraz daha izin veriyorlar. Ve akşam bişey oluyor, cumhurbaşkanı Erdoğan bu yasayı veto ediyor, halkın ölmesine izin veremeyeceğini açıklıyor.

TV’lerde CHP’liler bile Erdoğan’a teşekkür ediyor. Bacalara filtre takılması yasasının ertelenmesi için oy kullanan AKP milletvekilleri Erdoğan’a teşekkür ediyor. Sahtekarlık diz boyu, Erdoğan AKP başkanı ve sanki o yasadan ve onaylanacağından haberi yokmuş gibi veto ediyor. Kim veto ediyor: Cumhurbaşkanı Erdoğan. Siyasi yalanın bu kadarına pes, uzun uzun yazmayacağım bu sahtekarlığı.

9 çocuk öldürülmüş Suriye Kürdistanı’nda, videolar var, fotoğraflar var, ağıtlar ve ağlayan anneler var. Sabah 07.30, masamda gözüm kararıyor, başım dönüyor, huzurlu çalışmak için kalktığım güzel sabahta 1 saat içinde heryanım allak bullak olmuş, boş gözlerle ekrana bakıyorum. Çocuklarım gözümün önüne geliyor, istediğim zaman ve sıklıkta göremediklerim ve 86 yaşına girecek annemin (Mucize olmazsa) bir daha beni göremeyeceği, aynı şekilde iyi ve güzel insan kayınpederimin ciddi bir şekilde rahatsızlanması ve onu bir daha göremeyecek olmamız.

Sabahı kendi haline bıraktığımda huzurlu ama ben değilim, heryer sahtekarlık kokuyor. İşte, tam da ne yazmam gerektiğini düşünürken, demokrasinin gelmesini geciktiren darbe olgusuna takıldım yine. Nasıl takılmayayım ki, ilk darbeyi 3 yaşımda yaşamışım, 13 yaşımda ikinci darbeyi yaşarken, birinci darbe Yurttaşlık Dersi sınavında soru olarak karşıma gelmiş ve ben o soruya babam darbeden gözaltına alındığı bir sırada yanıt vermişim. Ayakta işkence gibi değil mi, toplamını düşününce öyle gözüküyor.

Belki de son darbemsi olayı bu kadar fazla kurcalamamın nedeni bu. Bu geniş girişi bu yüzden verdim, darbeyle ilgili çok yazdım, şimdi savunmaları yazacağım. Savunmaları derken, savunmalarda garibime giden ama kanıtlanmış, ancak mahkeme, idare, yönetim tarafından yanıtlanmayan bölümleri yazıp, yayımlayacağım. Bugüne kadar kimi teknik, kimi mantık nedeniyle neden inanmadığımı yazdım hep. Şimdi yaptığı söylenen insanların gözüyle bakacağım. Burada biraz kafam karışacak, çünkü bu darbe öyle bir noktaya geldi ki, "Neden bu kadar erken yaptılar, bu saatte darbe mi olur" sorusuna ben artık "Bal gibi olur, Erdoğan’ın darbe haberini aldıkları için, önlemek amacıyla erken saate aldılar" diye yanıtlıyorum.

İçişleri bakanı Süleyman Soylu basında biraz unutulunca hemen bişeyler yumurtlama gereksinimi duyuyor. Bikaç gün önce Adil Öksüz’ün adresini bulduklarını açıkladı. Ülke söylemiyor, o kadarı da onda kalsınmış. Oysa salı akşamı gazeteci Hadi Özışık sonunda adımı yumurtladı. Özışık programın başında Adil Öksüz’ün nerede olduğunu "Ahmet Nesin Öksüz’ün Almanya’da olduğunu çok önceleri yazdı. Hatta kendisiyle söyleşi yapmak istediğini, önce kabul edip, sonra reddettiğini söyledi. Dünya alem biliyor artık" diye açıkladı.

Süleyman Soylu’nun açıklamasına göre sanki Öksüz yakalanmış da getirmek için zaman ve hava kolluyormuş gibi bir izlenim var. Ancak Erdoğan’ın açıklaması ise Öksüz ve benzerlerinin Alman istihbaratının elinde olduğu ve neredeyse gelemeyeceği üzerine.

Ben de başka açıdan bakıyorum, Adil Öksüz’ü bu saatten sonra getirsen ne olur, getirmesen ne olur. Tam anlaşılmadıysa değişik bir şekilde sorayım, Adil Öksüz devletin gözünde hiçbir zaman birey olarak Gülen hareketinin bir elemanı değildi, MİT’in hareket içine soktuğu bir kişiydi, 15 Temmuz sonrası da bu kadar rahat yurt dışına böyle çıkabildi.

Diyelim ki Öksüz’ü yakaladılar ve Türkiye’ye getirdiler, aynı fabrika filtrelerindeki yalan oylama gibi bişey olacak, Gülen’in 2 numarasını yakaladık diyecekler. İyi diyecekler de Öksüz ne konuşacak, o ekip onunla görüşmüyor ki, Gülenciler onu MİT elemanı diye lanse edeli çok oldu, sonrası konusunda bilgisi yok ki.

Mahkeme ifadelerini yazacakken yazı nereye geldi. Esasında biraz da bilerek geldi, darbe savunmalarındaki kimi belgeleri vermeden önce bir kez daha kandırılmayın istedim, ne tesadüftür ki bugünlerde herkes Mahir Kaynak’ın söylediği bir tümceyi örnek veriyor. Adil Öksüz ve Mahir Kaynak, tesadüfün bu kadarı da olmaz ki.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ahmet Nesin Arşivi