Koray Düzgören
3 bin Kürt öldürmekle bu sorun çözülmez
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın salı günü söylediği sözleri özellikle Kürtler hiç unutmayacak.
Erdoğan, Afrin savaşından söz ederken, "Ölü sayısı inşallah akşama kadar 3 bini geçer" demişti. Üstelik de bu sözleri Dünya Kadın Günü programına katılmadan önce söylemişti.
Belki o topluluk içinde oğlu ya da yakını savaş bölgesinde olan kadınlar da vardı.
Erdoğan, savaşta TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri) ve ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) tarafından öldürüldüğü iddia edilen Kürt gençleri ve onları destekleyen diğer savaşçılar için, "Şu anda 2 bin 960. İnşallah bu akşama kadar 3 bini aşar" temennisinde bulunmuştu.
Düşman dahi olsa ölümlere bu kadar sevinmek ve daha fazla insan öldürülmesi beklentisi içinde olmak normal bir ruh hali değil.
Buna rağmen TSK, bu ruh halini destekleyen bir açıklama yaptı, 3 bin sınırının geçildiğini, Erdoğan'ın Tanrı'dan ölüm dileyen temennisinin bizzat kendilerince yerine getirildiğini arz etti.
Arznameye göre, öldürülen YPG'li sayısı 3 bin 167 olmuştu, hatta belki de bu sayı geçilmişti.
Bu rakamlar, her bir ölümün ellişer ellişer, yüzer yüzer sayıldığını ortaya koysa da söz ettikleri insan değil de taş sanki...
Meselenin insani boyutu ve trajik içeriğinin çağrıştırdığı mesajlar çok boyutlu.
Bu sözler adeta bütün Kürtlere yönelik bir mesaj gibi.
Ve sanıyorum sadece Afrin'deki, Rojava'daki Kürtler değil, Doğu Kürdistan, Irak Kürdistanı ve tabii Türkiye'deki Kürtler dahil olmak üzere bütün Kürtler bu mesajı çok iyi duydu ve beyinlerine kaydetti.
Bu mesaj, Türkiye devleti ve AKP iktidarının Kürtlere karşı adeta topyekun savaş açtığının ilanı sanki.
PSİKOLOJİK SAVAŞ OPERASYONU
Kaldı ki TSK'nın ve ona bağlı olarak iktidarın savaşla ilgili verdiği bilgilerin gerçeği yansıtmadığı ortada.
Afrin savaşında askeri harekatın yanısıra büyük bir psikolojik operasyon da sürdürülüyor.
Türkiye'de savaşla ilgili doğru bilgi vermek bir yana -neyin gerçek, neyin doğru olduğunu henüz kimse bilmiyor- savaşa ilişkin soru sormak dahi mümkün değil.
Savaşı körü körüne desteklemenin dışında savaştan söz etmek neredeyse vatan hainliği ile bir tutuluyor ve yargı konusu dahi olabiliyor.
OHAL bahanesiyle kapatılmayan, el konulmayan ya da doğrudan iktidarın emrine girmeyen birkaç medya kuruluşu da haberleri değişik kaynaklara dayanarak veremiyor. Tek boyutlu bir habercilik söz konusu.
Savaşa karşı çıkıp, "insanlar ölmesin, barış olsun" diyen yüzlerce kişi hakkında dava süreci başlatılmış durumda. Bu nedenle çok sayıda sosyal medya kullanıcısı tutuklandı.
Estirilen bu baskı ortamı sayesinde TSK ve iktidarın savaşla ilgili verdiği her bilgi ve haber de alabildiğine tek taraflı. Cumhurbaşkanı'nın temennisini kendisine emir addeden TSK, açıklamalarında birdenbire rakamı önce 3 bine dayandırdı bununla da yetinmeyip şimdi sayıyı 4 bine doğru hızla yükseltiyor.
Oysa ki, yerel haber kaynakları ve bağımsız bazı insan hakları kuruluşlarının verdiği bilgilere göre bu sayılar en az 5 kat abartılmış sayılar. TSK ve iktidar öldürülen YPG'li sayısı üzerinden oy devşirmeye çalışıyor, sayıları abartarak iç politika malzemesi olarak kullanıyor. Yoksa kadınlar günü konuşmasında insan olan insan evladının ölümünü diler mi?
"Vatan-millet!" sarhoşluğuna kapılan ülkede hesap soran da neredeyse yok.
Kuşkusuz iki taraftan da ölen ve yaralanan çok sayıda insan var. Savaş 50'inci güne geldi dayandı. Bombardımanlar nedeniyle yaşamını yitiren iktidarın tamamen reddettiği, Kürtse teröristtir diye baktığı çocuk, yaşlı, kadın sivil ölümleri var, neredeyse 250'yi buldu sivil ölümü.
Bu sayıda pek abartı yok. Çünkü Afrin'deki hastanelerin, insani yardım kuruluşlarının verdiği bilgilerden oluşuyor.
Savaş alanlarında neler olup bittiğini tam olarak bilemesek de farklı kaynakların haberlerine bakarak doğrulamaya çalışıyoruz bilgileri.
ÖLÜMLER ÜZERİNDEN VERİLEN MESAJ
Sayının 3 bin ya da 600 olması neyi değiştirir?
İnsan hayatının sayılarla ifade edilmesi kadar insanlık dışı bir anlayış olamaz.
İktidar en yetkili ağızlardan Afrin'de ve bütün Kuzey Suriye'de 'Teröristlerin kökünün kazınacağını' söylüyor. Hatta Kuzey Irak'ta da harekat yapılacağını açıklıyor.
Nitekim Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu, Mayıs ayına kadar Afrin savaşının bitirileceğini ve ardından Kuzey Irak operasyonunun başlatılacağını söyledi.
Bu açıklama aslında çok önceden kararlaştırılmış bir planlamayı ifade ediyor.
Bu plan, Kürtlerin Türkiye'nin bekası açısından bir tehdit oluşturduğu paradigması üzerine oluşturulmuş eski planın güncellenmiş halini ifade ediyor.
'Sınırların terör örgütlerinden korunması' gerekçesi altında Suriye ve Irak'ın kuzeyinde yaşayan Kürtlerin yaşadıkları yerlerden, bölgelerden sürülüp çıkartılması ve yerlerine özellikle Sünni Arapların ve Türkmenlerin yerleştirilmesi amaçlanıyor.
Planın uygulanmaya başlanması, AKP'nin 2018 ya da 2019'da yapılacak seçimlere ilişkin hesapları için de önem taşıyor. İktidarın yaptırdığı kamuoyu araştırmaları, AKP-MHP ittifakının yüzde 50'yi geçmek bir yana yüzde 40 civarında kaldığını gösteriyor.
Bu nedenle savaşın, Afrin'de bitse bile Kürtlerin yaşadığı diğer coğrafyalarda devam etmesi belki Türkiye için değil ama AKP-MHP-Devlet Koalisyonu açısından hayati önem taşıyor.
Son yüz yılda Kürt meselesi çözülmesin, Kürtler en temel siyasi ve kültürel haklara sahip olmasın diye çıkan çatışmalarda çoğu Kürt on binlerce insan yaşamını yitirdi.
Ülke bu çatışmalar nedeniyle refah ve gelişmeye ayırması gereken kaynaklarını savaşa, silaha, güvenlik harcamalarına ayırdı. Zenginleşeceğine yoksullaştı. Bu nedenle demokrasi yeşeremedi. İnsan hakları ve hukuk devleti anlayışı yerleşemedi.
Sonuç ortada.
Şimdi yine daha fazla Kürt ve yandaşları öldürülürse bu mesele halledilebilir sanılıyor.
Öldürülenlerin sayısının 3 bine, 4 bine çıkması, hatta bu sayının daha da artması temenni ediliyor.
Geçmişte on binlercesi öldürüldü. Daha fazla insan öldürmekle bu mesele çözülebilseydi bugüne kadar çözülürdü.
Şimdi de yaşadığı yeri, kendi yaşamını, kısacası Afrin'i savunan Kürt gençlerinin öldürülmesinden medet ummak sadece bunu umanları değil bütün ülkeyi felakete sürüklüyor.
Kürt sorunun çözümü Kürtlerle barıştan geçiyor. Bunu sonunda bu iktidar da belki anlayacak, ama kendisiyle barışmaya gönüllü Kürt bulur mu işte orası kuşkulu.