Ümit Kardaş
6-7 Eylüle giden süreç -2-
Sonuç olarak Ege, Trakya ve Karadeniz’den 1.200.000 Rum gönderilmiş oldu. Daha önce gidenlerle bu rakam 1.500.000 insan demekti. Kuşkusuz bu sayının içinde ölenler de vardı. Ermenileri de hesaba katarsak milyonlarca insan ülkeden silinmiş oluyordu .İnsani dramların yanı sıra, bu nitelikli insan kaybı ülke ekonomisinin ve sosyal hayatının da çöküşü demekti. Kuşkusuz bu aynı zamanda bir medeniyet kaybıydı.
1955’te devlet tarafından tertiplenen 6-7 Eylül olayları sonrası kalan Rum ve Ermeniler de kaçırtıldı. 6-7 Eylül olayları özellikle Rumlara yönelik sonuçları bakımından önem göstermekte. 6 Eylül 1955 günü devlet radyosu öğlen haberlerinde, Selanik’te Atatürk’ün doğduğu eve bombalı bir saldırı yapıldığı haberini duyurdu ve aynı gün öğleden sonra İstanbul Ekspres Gazetesi bu haberi yaydı. Bundan hemen sonra Taksim’de toplanan kalabalıklar bir protesto mitingi düzenlediler.
Rum ve Ermenilerin iş yaptığı ve oturduğu Beyoğlu, Kurtuluş, Şişli, Nişantaşı, Moda, Kadıköy, Kuzguncuk, Çengelköy, Ortaköy, Arnavutköy, Bebek, Eminönü gibi semtler hazırlıklı gelmiş saldırgan grupların akınına ve saldırısına uğradı. Saldırılar, 20-30 kişilik kışkırtıcı ve tahripçilerden oluşan, çeşitli saldırı araç ve gereçleriyle donanmış organize gruplarca gerçekleştirildi.
Bu gruplar ellerinde Türk bayrakları ile Atatürk ve Celal Bayar’ın büst ve fotoğraflarını taşıyorlar, ”Kıbrıs Türk’tür Cemiyeti” (KTC)’nin rozetlerini dağıtıyorlardı. Saldırgan gruplar halkı da kışkırtmak için “Makarios’a Ölüm”,” Kıbrıs Türk’tür” sloganlarıyla Kıbrıs sorununu kullanıyorlardı. Saldırganların bir kısmında gayrimüslimlerin ev ve işyeri listeleri bulunuyordu. Hedef sadece Rumlar değil, Ermeni ve Yahudi tüm etnik topluluklardı.
Şehrin her yerinde dükkanlar ve evler yağmalandı, eşya pencerelerden atıldı. Kiliselerde bulunan kutsal eşya tahrip edildi, bazı kiliseler ateşe verildi. Rum Ortodoks mezarlıkları da zarar gördü .Polis olanları izleyerek pasif durumda kalıyor, bozulan kamu düzenine müdahale etmiyor ve adeta olanlara göz yumuyordu. Bir kısım Türkler komşularını koruma için küçük ölçekte de olsa direnmeler gösteriyor ama bir kısmı da onları ihbar ediyordu.
Atatürk’ün evine saldırı yapıldığı haberi İzmir’de de yerel bir gazete tarafından yayılınca İstanbul’daki olaylara benzer saldırılar yaşandı. Ankara’da ise şiddet içermeyen öğrenci protestoları oldu. Saldırılar Eylül ayı boyunca devam etti. 8 Eylül gecesi İskenderun’daki bir Rum-Ortodoks kilisesine dinamitle saldırıldı.9 Eylül’de İzmir-Alsancak’ta Aya Vuklin Kilisesi’ne saldırılarak ateşe verildi.10 Eylül’de Balıklı Rum Hastanesi’ne saldırıldı. İstanbul’da oturan Yahudilerin evlerine “gamalı haç” işareti çizildi. Çanakkale’de anti-semitist bildiriler dağıtıldı. Olaylar Yahudi ahaliyi de kapsayacak boyutlara ulaşmaya başlamıştı.
"KOMÜNİST KOMPLO" DEDİLER
Hükümet, bu durum karşısında İstanbul, Ankara ve İzmir’de örfi idare (sıkıyönetim) ilan etti. İstanbul’da 5104 kişi tutuklandı. İçişleri Bakanı Namık Gedik istifa etti. Milli Emniyet Hizmetleri Şefi ,İzmir Valisi ve garnizon komutanı ,İstanbul Emniyet Müdürü ve üç general görevden alındı.12 Eylül 1955’de örfi idare mecliste görüşüldü. Fuat Köprülü olayları komünist bir komploya bağladı.
Maddi hasar konusunda kaynaklara göre farklı tespitler söz konusu. Ancak amiral-hukukçu Fahri Çoker Dosyasına göre; 4214 ev,1004 işyeri,73 kilise,1 sinagog,2 manastır,26 okul ile fabrika ve otel gibi yerlerle birlikte 5317 tesis hasara uğradı. Tahrip edilen yerlerin bir çoğu Rumlara ait olmakla birlikte, Ermenilere ve Yahudilere ait birçok yer de tahrip edildi, hatta Müslümanların bir kısmının da evleri saldırıya uğradı. Tartışmalı olmakla birlikte Türk basın kaynaklarına göre, ölü sayısı 11,yaralanan insan sayısı 300-600 arasında olup, çok sayıda kadına da tecavüz edildi.
10 Eylül 1955’te Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın himayesinde bir yardım komitesi kuruldu. Bankalardan ,şirketlerden ve derneklerden baskıyla bağışlar toplandı. Bağışlar Rumlarla dayanışmaktan çok, saldırıların sonucu nedeniyle zora girmiş devlete destek veren bir vatanseverlik olarak algılanıyordu. Hasarların ancak %10’u kadar bir tazminat ödendi. Mağdurlar bu ödemelerin gerçek bir telafiden çok, dünya kamuoyuna yönelik göstermelik bir tavır olduğunu düşündüler.
Hükümet, saldırıların sorumluları olarak komünistleri gösterdi ancak bu açıklama tatmin edici bulunmadı.7 Eylül’de komünist olarak bilinen ve aralarında Aziz Nesin, Asım Bezirci, Muzaffer Amaç, Hasan İzzettin Dinamo, İlhan Berktay, Müeyyet Boratav gibi isimlerin bulunduğu 48 kişi askerlerden ve askeri hakimlerden oluşan özel mahkemece tutuklandı. Ancak komünistlerin bu saldırılarla ilgili olduklarına ilişkin bir delil yoktu. Nitekim 1955 yılının sonuna kadar tutuklu komünistler diğer birçok tutuklu ile birlikte serbest bırakıldılar.
“Kıbrıs Türk’tür Cemiyeti” ,Başbakan Menderes’in teşvikiyle 2 Ekim 1954’te resmen kurulmuştu. Türk kamuoyunun Kıbrıs sorununa ilgisini yansıtması beklenen bu Cemiyetin faaliyetlerine hükümet finans destek sağlıyordu. KTC, öğrenci ve gençlik örgütleri ile yoğun bir işbirliği içindeydi. Kurucu üyelerinden büyük bir kısmı Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı ( TMG ) ve Türkiye Milli Talebe Federasyonu ( TMTF ) üyelerinden oluşuyordu.
MAH'IN OLAYLARDAKİ ROLÜ
Cumhuriyetin kuruluşundan beri gençlik örgütleri devlet tarafından yönlendirilip kullanılıyordu. Öğrenci örgütlerinde çok sayıda Milli Emniyet Hizmetleri ( MAH ) üyesi de yer almıştı.. KTC , ayrıca milliyetçi çizgideki sendikalarla da işbirliği içindeydi. Ancak soruşturma ve yargılamalarda bu ilişkilerin üzerinde durulmadı, MAH’ın olaylardaki rolü araştırılmadı, yargılamalar beraat kararlarıyla sona erdi..
Kıbrıs’ta sivil direnişi örgütleyen isim olarak bilinen ve 1971’de Özel Harp Dairesi’nde görev yapan emekli Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu, gazeteci Fatih Güllapoğlu’na “6-7 Eylül olayları Özel Harp işidir ve muhteşem bir örgütlenmedir” şeklinde beyanat veriyordu.
Özel Harp Dairesi 1953 yılında Seferberlik Tetkik Kurulu olarak kurulmuş daha sonra bu adı almıştı. Bu itiraftan 6-7 Eylül olaylarının arkasında Seferberlik Tetkik Kurulu ve askerin yönetiminde olan MAH’ın bulunduğu anlaşılmakta. MAH, hem Selanik’teki bombalama eylemine hem de olayların kışkırtıcısı bir biçimde İstanbul Ekspres Gazetesi’nde duyurulmasına katılmıştı.
Selanik’teki Türk azınlığın bir üyesi olarak yaşayan ve hukuk eğitimi gören, aynı zamanda da MAH çalışanı olan Oktay Ergin eylemci olarak Yunan makamlarınca tutuklandı, ancak daha sonra serbest bırakıldı.22 Eylül 1956’da İstanbul’a getirildi. MAH içinde çeşitli görevler yaptıktan sonra önce kaymakam sonra vali oldu. İstanbul Ekspres Gazetesi’nin sahibi Mithat Perin de önce tutuklanıp sonra serbest bırakıldı. Perin’in MAH ile işbirliği yaptığı 1960’ta MAH’a mali yardım talebiyle yazdığı bir mektuptan anlaşıldı.
Dış kamuoyu, hükümetin Londra Konferansı üzerinde baskı oluşturmak amacıyla olayların hazırlanmasına yeşil ışık yaktığına ancak olayların vardığı boyutun hükümet için de sürpriz olduğuna inanmıştı. Yassıada’da Menderes ve diğer DP’liler 6-7 Eylül olayları nedeniyle yargılanırken, Yüksek Adalet Divanı, Seferberlik Tetkik Kurulu’nun ve ordunun bir parçası olan MAH’ın rolünü taleplere rağmen araştırmaktan kaçındı ve DP hükümeti tek sorumlu olarak gösterildi.
6-7 Eylül olaylarından sonra Rumlar, Ermeniler, Yahudiler devlete olan güvenlerini kaybettiler. Bunun sonucu olarak göçler başladı.1955 yılında Türkiye’de 79.691 Rum yaşarken bu rakam 1965’te 48.096’ya indi. Yahudiler de bu rakam 33.000’den 23.000’e, Ermenilerde ise 70.000’den 56.376’ya düştü.
Başlangıçta, Türk hükümeti gayrimüslimlerin ekonomiden sermayelerini çekmelerini engellemek amacıyla göçleri frenledi. Saldırılardan hemen sonra gayrimüslimlerin servetlerini yurt dışına transfer etmeleri yasaklandı. Sermaye ihracının önlenmesi kitleler halinde göçü engelledi. Devam edeceğim.
KAYNAKÇA: Ayhan Aktar - “Türk Milliyetçiliği, Gayrimüslimler ve Ekonomik Dönüşüm” İletişim,İstanbul,2006-
“Dilek Güven - “6-7 Eylül Olayları”, İletişim,İstanbul,2006
Fuat Dündar -“ Modern Türkiye’nin Şifresi” ,İletişim,İstanbul,2008-
Hasan İzzettin Dinamo- “6/7 Eylül Kasırgası”, May Yayınları,İstanbul,1971
- Hıfzı Topuz -6/7 Eylül Olayları ve Aknoz Paşa’nın yasakları” Toplumsal Tarih Dergisi s.81,2000-
Hulusi Dosdoğru- “6/7 Eylül Olayları” Bağlam Yayınları,İstanbul,1993-
Mihail Rodas - “ Almanya Türkiye’deki Rumları Nasıl Mahvetti”, Belge Yayınları, İstanbul,2011
- Nevzat Onaran- “Osmanlı’da Ermeni ve Rum Mallarının Türkleştirilmesi 1914-1919” Evrensel Basım Yayın,İstanbul,2013
- Rıfat N. Bali - “ Bir Türkleştirme Serüveni” İletişim,İstanbul,2000
“II.Dünya Savaşı Yıllarında Türkiye’de Azınlıklar”,I ”Yirmi Kura İhtiyatlar Olayı” , Tarih ve Toplum 179,1998
- Suat Parlar-“ Osmanlıdan Günümüze Gizli Devlet” Mephisto,İstanbul,2005
- Tanıl Bora-“ Türk Milliyetçiliği ve Kıbrıs” Birikim Dergisi,s.77,1995
Ümit Kardaş: 1971'de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 1975 yılında askeri hakim, 1985 yılında hukuk doktoru oldu. Çeşitli yerlerde savcılık, hakimlik ve adli müşavirlik yaptı. 1995 yılında emekli olup, serbest avukatlığa başladı. Çeşitli dergi, gazete ve kitaplarda yazıları yayınlandı. Halen internet gazeteleri Artı Gerçek ve Son Medya’da yazmaya devam ediyor. Bülent Tanör eser yarışmasında birincilik ödülü alan "Türkiye'nin Demokratikleşmesinde Öncelikler" isimli çalışması 2004 yılında yayınlandı. "Hukuk Devlete Sızabilir mi?", "Ötekiler İçin Sivil İtaatsizlik Rehberi", "Demokrasi ve Hukuk Krizi, "Zulüm Özür Uzlaşı", Kardaş’ın yayınlanmış kitaplarından bazıları.