Mevcut koşullarda demokratik bir anayasa inşa etmek mümkün değil

Demokratik anayasa istemenin gerekçesi çoğulcu, katılımcı, özgürlükçü, hukukun üstünlüğüne bağlı, ayrımcılığı ret eden, barışsever, sosyal adaleti, insan onuruna saygıyı temel alan bir ihtiyaçla ilintili ise anlamlıdır.

Toplumun istek ve ihtiyaçlarıyla örtüşmeyen köhnemiş bir zihniyetle, hukuk güvenliğinin yok edildiği, ifade ve medya özgürlüğünün bulunmadığı bir ortamda, surların arkasında anayasa yapma girişiminin toplumsal, siyasi ve hukuki bir meşruiyeti bulunmamakta.

Adil yargılanma hakkının çiğnendiği, tabii hakim ilkesinin yok edildiği, yürütme organını tek başına temsil eden partili cumhurbaşkanının yargıyı açık beyanlarıyla etkilediği, Anayasa Mahkemesi kararlarının yargı mercileri ve idare tarafından uygulanmadığı bir yerde iktidarın anayasa inşa etmeye kalkışması kabul edilemez. Ülke hukuku yerlerde sürünürken, AİHM kararları Anayasaya rağmen uygulanmazken, evrensel hukuk ilkeleri yok sayılırken ortaya atılan “yeni anayasa” söyleminin bir karşılığı bulunmamakta.

Kuşkusuz Devlet Bahçeli eliyle uygulamaya sokulan iktidarın arkasındaki derin devlet aklının, demokratik bir anayasa yapma gibi bir niyeti yok. Amaç ABD-İsrail Ortadoğu politikaları istikametinde Kürtlerin bazı hak taleplerini minimalize ederek karşılamak, iç cepheyi milli hukukla güçlendirip otokrasinin ömrünü uzatmak.

Anayasayı uygulamayan, evrensel hukuku dışlayan, “seçimli mutlakıyetçi rejimi” pekiştirmeye çalışan bir iktidarla demokratik bir anayasa yapma eylemine iştirak etmek ancak bir gaflet halini gösterir. DEM’in isteği olan siyasi hükümlülerin tahliyesi talebine dahi karşılık veremeyen bir iktidarın Kürtlere tarihte olduğu gibi yeni bir hayalkırıklığı yaşatmayacağının garantisi bulunmamakta.

Devlet tarafından ele geçirilen yürütme üzerinden yasama, ve yargıyı araçsallaştırmak geleneksel bir durum. Muhalefet partileri de devlet iktidarının kırmızı çizgileri içinde hareket etmeyi ve onunla uzlaşmayı öğrendiler. İlk defa toplumsal muhalefet iktidarın meşruiyetini sorgulama arayışı içinde bir mecra buldu. Bunu hırsları aklını aşmış bir iktidarın şişmiş özgüveni sağladı.

Ceza muhakemesi hukuku uygulaması yapan bir kısım savcı ve hakimlerin eliyle son dönemde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve bürokrasisine, ilçe belediye başkanlarının önemli bir bölümüne üst üste yapılan siyasi saikli operasyonların toplumun dinamik kesimlerinde yarattığı reaksiyon göz önüne alındığında iktidarın meşruiyet zeminini kaybettiği görülmekte.

Bu zemin kaybında emeği ile geçinen kesimin milli gelir dağılımındaki adaletsizlik nedeniyle aldığı payın küçülmesinin, önemli bir kesimin gelirinin açlık sınırı , yüksek hakimlikten emekli olanların dahi gelirinin yoksulluk sınırı altında kalmasının dolayısıyla orta sınıfın yoksullaşmasının etkisi önemli. Yolsuzluk artarken yoksulluk derinleşmekte.

Rakip cumhurbaşkanı adayının diplomasının neden, amaç, yetki, şekil unsurları yönünden sakat, hukuk aleminde yoklukla malul bir idari işlemle iptal edildiği, basit şüphe dahi teşkil etmeyecek gerekçelerle tutuklamalar yapıldığı, ana muhalefet partisi CHP’ye kurultay iptali davasının açıldığı ortada iken bundan yararlanarak yeni anayasa inşasına girişmenin iyi niyetle değerlendirilmesi mümkün değil.

Evet demokratik bir anayasaya ihtiyaç var. Yeni anayasa ya da sivil anayasa denilmesi anlamlı değil. Her yeni ve sivil anayasa gerek inşa süreci gerek içerik bakımından demokratik olmayabilir. Demokratik anayasa istemenin gerekçesi çoğulcu, katılımcı, özgürlükçü, hukukun üstünlüğüne bağlı, ayrımcılığı ret eden, barışsever, sosyal adaleti, insan onuruna saygıyı temel alan bir ihtiyaçla ilintili ise anlamlıdır.

Yoksa amaç adaletsizlik, hukuksuzluk, otoriterlik, ekonomik ve sosyal gerilemeler yaratan, gücün tek kişide temerküz ettiği bir rejimi tahkim etmek olamaz. Bu durumda iktidarın zihniyet ve amaçları doğrultusunda “yeni ve sivil anayasa yapıyormuş gibi“ bir duruma katılmak vebal altına girmek demektir.

Türkiye’de anayasa inşa etmenin koşulları bulunmamaktadır. Geniş bir toplumsal katılımla müzakere-tartışma- uzlaşma çerçevesinde anayasa inşa etmenin güvencesi olacak ifade özgürlüğü ve hukuk güvenliği ortamı mevcut değildir.

Özgür bir ortamda yapılacak toplumsal bir tartışma sonucu ortaya çıkacak uzlaşmanın boş bir levha (tabula rasa) üzerine yeni baştan ve özgürce yansıtılması gerekir. Yoksa iktidar-muhalefet- kurumlar arası bir zeminde anayasa oluşturmaya kalkışılması büyük bir hata olur.

Boş levhaya yazılacak anayasa metninin oluşturulması süreci toplumla birlikte yaşanmalı, çok sayıda yurttaşın ve topluluğun talepleri dinlenip tespit edilerek yeni anayasanın toplumsal meşruiyeti sağlam bir temele oturtulmalıdır.

Halka yeni bir anayasanın birlikte inşa edileceği, anayasacılık hareketlerinin son aşaması olan “süreç odaklı bir anayasa” inşası yapılacağı sözü verilmeli.

Bugüne kadar inşa edilen anayasalar ilkelerde bir toplumsal uzlaşma aranmadan yapılmış ve uygulamada da başarısız kalmış metinlerdir. Anayasalar toplumsal uzlaşma metinleridir. Anayasa inşası sırasındaki süreç açık ve şeffaf olmalı, toplumun ve bireylerin katkısı sağlanmalıdır.

Yeni anayasanın içeriği kadar oluşturulma sürecinde izlenecek yöntem de çok önemlidir. Yeni anayasanın ilke ve amaçlarının gerçekleştirilebilmesi geniş bir toplumsal uzlaşmayla oluşturulmasına bağlı. Yeni anayasa öyle bir yöntemle oluşturulmalıdır ki azınlıkta olan insanlar da “bu benim anayasam” diyebilsinler.

Anayasayı demokratik bir süreçle inşa etmenin yöntemine ilişkin ilkeleri, Yeni Anayasa Platformu’nun 2012-2013 yıllarındaki çalışmaları sürecinde halkla yüz yüze yaptığımız toplantılardan topladığımız verileri de değerlendirerek şu şekilde tespit etmiştik. Süreç odaklı bir anayasa yapılacaksa bu ilkeler yol gösterici olabilir.

1-Kuruculuk “halkla başlayan, meclisle devam eden ve halkla biten” bir süreç olarak tanımlanmalıdır.

2-Meclis'te ortaya çıkacak temsil eksikliğini gidermek üzere, parlamento dışı siyasi partileri de anayasa yapım sürecine katacak mekanizmaların oluşturulması gerekir.

3-Yeni anayasayı yasalaştırma süreci eski anayasadan bağımsız olarak, onu referans almaksızın, özgün bir meclis kararı ile yürütülmelidir.

4-Halkın doğrudan görüşlerinin alınması esastır. Bu amaçla uygun araçlar ve olanaklar yaratılmalıdır. Meclis başkanlığının inisiyatif almasıyla yönetilecek süreç, tüm siyasi görüşlerin sürece müdahil olduğu ve halk taleplerinin merkeze alındığı bir yöntemle yürütülmelidir. Yeni anayasa için sadece siyasal ve hukuki meşruiyet yetmez. Toplumsal meşruiyete dayanma zorunluluğu, insanların görüşlerini doğrudan ifade etmesini gerektirir. Bu aynı zamanda demokratik kültürün oluşması ve demokrat bireyin ortaya çıkması bakımından çok önemli bir deneyimdir.

5-Anayasal karar halka aittir. Kurumları yaratacak olan da halk iradesidir. Bu nedenle darbe anayasalarının öngördüğü kurumlar yeni anayasanın yapımında karar ve inisiyatif sahibi olmamalıdır.

6-Böyle bir süreçte toplumdaki farklı kimliklere ait geleneklerin birbiriyle kuracağı dayanışmadan yola çıkarak, farklı unsurlar arasındaki uyuşmazlıklar değil, bu unsurların birlikte yaşama arzusu etkili olacaktır. Bu açıdan bakıldığında, yeni anayasanın yapım sürecinde toplumsal dayanışmanın ve farklı kimliklerin yan yana duruşunun güvenceye alınması zorunludur.

8-“Bana anayasa verme anayasa yapmayı öğret” talebi birtakım temsilciler aracılığıyla değil, isteyenlerin doğrudan sürece eklenebileceği bir katılımcılık modeline işaret ettiğinden sürecin bir festival şenliğinde yürütülmesi katılımın verimliliğini arttıracaktır. Ancak sürecin sağlıklı ve verimli işlemesi için ifade özgürlüğünün hukuki güvenceye alınması esas olmalıdır.

9-“Yeni anayasayı surların arkasında yaşayanlar yapmasın” ifadesi, halkın yeni anayasanın yapımında ordu, yargı ya da idari bürokrasi gibi çeşitli kurumları değil, sadece siyasetçileri ve meclisi muhatap aldığını ortaya koyduğundan muhataplarını meşru sayabilmek için, doğrudan halkın görüşlerini dikkate almaları önemlidir.

10-Yeni anayasanın katılımcı bir biçimde yapılabilmesi için, yeni bir anayasaya yönelik çalışan farklı sivil girişimlere ait çabaların birleştirilmesi ya da eşgüdümlü hale getirilmesi gerekir.

11-Yeni anayasanın, önceki anayasalardan farklı olarak, toplumun her kesiminin katılımıyla oluştuğunu ve koruyuculuğunun da topluma ait olduğunu gösteren bir işaretin anayasanın başlangıcında olması toplumsal meşruiyet bakımından gereklidir.

Topluma “Yeni anayasa için söylediğin bir sözün olsun, sen de bir iz bırak”, “Özgürlük ve barış sorumluluktur, sen de bu sorumluluğa katıl” ya da Güney Afrika’da yapılan çağrı gibi “Tarihe izinizi bıraktınız, şimdi sıra fikrinizi belirtmekte” diyecekseniz buna kalkışın.