ayşe düzkan
972’de neler oluyor?
972 israil ve filistin’in alan kodu. geçtiğimiz günlerde bu alan kodunun kapsadığı alanda önemli gelişmeler oldu, israil’in 1 temmuz’da hayata geçmesi planlanan, batı şeria’nın bir kısmını ilhak girişimi ertelendi. türkiye’nin yoğun gündemi, derdimizin bize yetmesi yüzünden bu konu pek ilgi görmedi.
abd ile israil’in ilişkisini anlatmaya gerek yok ama trump gelmiş geçmiş en israil yanlısı başkan, aynı zamanda israil yanlısı güçlerin abd’de en güçlü olduğu dönem bu, netanyahu da, bir kere daha seçilmesi tehlikede olan trump iktidardayken mümkün olan her şeyi almak istiyor, kudüs’ün israil’in başkenti olmasına imkân veren yüzyılın anlaşması bunlardan biriydi. ancak trump, ilhakın ertelenmesini istedi.
israil’in aslında istediklerini yapmak için bir ilhak planına ihtiyacının olmadığı, bunun netanyahu’nun seçimlere yönelik bir hamlesi olduğu da söyleniyor. ayrıca netanyahu’nun, alanı yoklamak ve/veya ölümü gösterip sıtmaya razı etmek gibi yöntemlere sık sık başvurduğu da vurgulanıyor. yani ilhak planının tepkiyle karşılaşacağını tahmin edip ne kadar ileri gidebileceğini ve neyi alabileceğini ölçmüş de olabilir.
yaptırımı veya sonucu olmayan hiçbir kınamanın ya da açıklamanın israil açısından önemi yok. birçoklarının bir "devlet" değil, bir "oluşum" olarak söz ettiği israil, birleşmiş milletler kınamalarını hiçbir zaman dikkate almadı. ilhak kararıyla ilgili bm insan hakları yüksek komiseri’nden gelen bu planın yasadışı olduğu yönündeki açıklamanın ya da güvenlik konseyi’nin 15 üyesinden 14’ünün karşı çıkmasının fazla etkisi olacağını beklemek gerçekçi olmaz. ama en fazla ticaret yaptığı avrupa birliği’nin üyelerinin karşı çıkması önemli çünkü bu ülkelerdeki boykot hareketlerinin sonuç alması yani israil ile ticari ilişkilerin durmasa bile azalması ihtimali güçleniyor. diğer yandan trump’ın güçlü rakibi biden ilhaka karşı olduğunu açıkladı. israil’in içinden, aralarında eski askerlerin ve istihbaratçıların da bulunduğu farklı kesimlerden itirazlar geliyor. bunun çeşitli sebepleri var ama en önemlisi, filistin toprağının ilhakı -israil filistinlilere eşit haklara sahip vatandaşlık tanımasa da- burada yaşayan arapların sayısını artıracak.
ilhak girişimi karşısında sokaklar da boş kalmadı. filistinliler, 1 temmuz’u öfke günü ilan etti ve bulundukları her yerde, gazze ve batı şeria’da, işgal altındaki filistin’de yani israil’de ve filistin diyasporasının yaşadığı ülkelerde filistin dostlarıyla birlikte gösteriler düzenlediler. filistinli esirlerle dayanışma ağı, o gün en az yüz ayrı yerde eylem yapıldığını açıkladı. şunu hatırlatmak istiyorum, 1948’de yurtlarını terk etmek zorunda kalan filistinlilerin bir kısmı ürdün, suriye ve lübnan’da mülteci kamplarında yaşıyor, birçoğu da dünyanın farklı yerlerine dağıldı. bu insanların ellerinden alınmış topraklarına ve evlerine dönme hakkı filistin davasının en önemli taleplerinden biri. diğer yandan dünyanın pek çok yerinde filistinlilerden oluşan topluluklar olması bu ülkelerde filistin’le dayanışma hareketlerinin oluşmasını kolaylaştırdı. bir de israil vatandaşı olan ve 48 arapları da denen filistinliler var. israil’de gördüğümüz filistin’e ve filistinlilere destek veren faaliyet ve gösterilerin önemli bir kısmında onlar var.
dünyanın farklı yerlerindeki filistin’le dayanışma hareketleri, bir duygudaşlığın ve fikir ortaklığının ötesinde anlam taşıyor. bu hareketler kendi hükümetlerinin filistin ve israil’le ilgili politikalarını etkileyen talepler yükseltiyor, israil ile işbirliklerinin son bulmasını, israil’in boykot edilmesini filistin’le dayanışmanın en önemli maddesi olarak vurguluyor. kendilerini ulusal kurtuluş hareketinin, direnişin yerine koymuyorlar ama direnişe her şeyden daha fazla güç verdiklerine şüphe yok.
filistin’e ve direnişe gelince… bugün filistinli siyasal parti ve gruplar arasında ulusal birliğe vurgu yapılıyor. filistin siyasetinde bir bölünme olduğuna şüphe yok. ama bu bölünme, yaygın biçimde sanıldığı gibi, filistin yönetimini elinde tutan fetih ve gazze’de güçlü olan hamas arasında değil. filistinli yazar halid barakat bu ayrımı, "sadece filistinli kapitalistlerin yüzde 1’ine hizmet eden "özerklik" hükümetiyle filistin’in kurtuluşunu isteyen halk sınıflarının, filistinli kitlelerin yolu" olarak tanımlıyor ve fkö’nün, filistinli kapitalistlerin yüzde biri tarafından halkın elinden alındığını ve halka geri verilmesi gerektiğini söylüyor. bahsettiği yüzde 1 aynı zamanda işgalin işbirlikçileri.
bu, direniş için iki ayrı çözüm önerisine ve iki farklı hatta tekabül ediyor: bu hatlardan ilki fkö yönetiminin temsil ettiği, 1994 oslo anlaşması’nın devamı sayılabilecek, görüşmeler, müzakereler vb. hattı. diğeri de, farklı araç ve biçimlerle sürdürülen direniş hattı.
birinci hat, iki devlete dayanan bir çözüm öneriyor yani israil’le yan yana özerk bir filistin devleti ki avrupa birliği’nin en filistin yanlısı sayılan üyeleri dahi bu çözüme yakın. türkiye cumhuriyeti’ni saymıyorum çünkü burada konuşulanlar filistin’in filistinlilerin olmasından ziyade islam’ı temsil eden bir "osmanlı"nın eline geçmesi olarak okunabilir.
ilhak edilmesi planlanan topraklar, gelecekte israil’in yanı başında kurulacağı umulan filistin devletinin parçası. bu bile, işgalci, ırkçı, ayrımcı israil’le yan yana bir filistin’in var olamayacağını gösteriyor. ilk bakışta çok gerçekçi görünen iki-devletli-çözümün, hiç de öyle olmadığı her geçen gün daha fazla görülüyor. ayrıca "iki-devletli-çözüm" filistin kurtuluş hareketinin en önemli taleplerinden biri olan, mültecilerin geri dönüş hakkını sağlama konusunda yetersiz.
ikinci öneriyse, ürdün nehrinden akdeniz’e kadar uzunan tarihsel filistin toprağında kurulacak her halktan, her dinden filistinlilerin birlikte yaşayacağı bir filistin devleti.
iki-devletli-çözüm ve tek-devletli-çözüm filistin direnişi ve dostları arasında uzun zamandır telaffuz ediliyor. bu tartışmanın gereksiz olduğunu söyleyenler de oldu ama bugün tek-devletli- çözümü savunanların ne kadar öngörülü ve haklı olduğu ortaya çıktı. bundan sonra filistin direnişini şekillendirecek çözümün bu olacağı görülüyor.