Tutkunun resmi

Taviloğlu Koleksiyonu’nun en büyük özelliği 2400 resimden oluşması değil. Alındığı günden bu yana hiç eksilmeyip hep büyümesi, hiç değişmemesi.

Taviloğlu Koleksiyonu tam da ‘tutkunun resmi’ gibi. Neredeyse bir ömür boyu süren resim sevgisinin ve onlara sahip olma, büyük bir koleksiyon yapma tutkusunun resmi bu. Dünyada böyle tutkulu bakan pek çok koleksiyoncu vardır ama bu kadar çok sanat eserini hem de bir aldığını bir daha satmamak üzere kenara koyarak biriktiren, azdır. O nedenle Taviloğlu Koleksiyonu resim tutkusunu, alıp biriktirme inadını en iyi temsil eden koleksiyonlardan biri olmalı diye düşünüyorum.

Mustafa Taviloğlu’nu sanat dünyasında hemen herkes tanır. Onu neredeyse bütün açılışlarda, önemli sergilerde, bienal, fuar gibi yerlerde muhakkak görürsünüz. O da herkesi tanır ve tanımaya çalışır. Bir yanda da satın alırmış… Bunu da geçtiğimiz aylarda sergilemeye başladığı koleksiyonunun gezerken gördük.

‘Bir Koleksiyoner Hikayesi’ adlı sergi 21 Eylül’de yedi ayrı mekanda birden başladı ve 15 Aralık’a kadar sürecek. Bu mekanlarda Taviloğlu’nun sahibi olduğu 2412 eser sergileniyor. Sergi mekanlarının çoğu ciddi büyüklükte, her biri tek başına önemli sergiler ağırlayacak nitelikte geniş mekanlar. Mesela Eyüp’teki Feshane, mesela İstanbul Resim Heykel Müzesi, mesela Haliç Tersanesi’nde açılan İstanbul Sanat ve Mecidiyeköy’deki Tarihi Likör Fabrikası… Bu devasa mekanlar, gezmekle bitmeyecek kadar çok ve çeşitli sanat eserlerini ağırlıyor.

Koleksiyonun neredeyse tamamı Türkiyeli sanatçıların işlerinden oluşuyor. Resim ağırlıklı, ama heykel de fotoğraf da video da var... Serginin hazırlanmasında çok sayıda sanat tarihçisi ve küratör görev almış ve böylece her mekanda kendine özgü bir kurguyla eserler bir araya getirilip sergilenmiş. Feshane’de aynı sanatçıların eserlerinin bir araya getirilip sergilendiği alanlar dikkat çekiyor.

Karşınıza Komet duvarı, Cihat Burak duvarı çıkıyor. Eserlerin yan yana, üst üste asıldığı bu duvarların her biri tek başına bir Komet sergisi, Cihat Burak sergisi gibi… Üstelik daha da var. Aynı sanatçılar başka bir mekanda mesela Likör Fabrikası’nda tematik bir bütünlük içinde yapılan bir sergileme düzenlemesinde bu kez başka eserleriyle tekrar karşınıza çıkabiliyor. O kadar kapsayıcı bir koleksiyon ki bu, neredeyse Türk resminde yer alan hiç kimseyi atlamıyor. Halil Paşa’dan Namık İsmail’e klasik ustalar, Ömer Uluç’tan Nuri İyem’e çağımızın hayatta olmayan ustaları Neşe Erdok, Hakan Gürsoytrak gibi önemli ressamlar ya da Ekin Saçlıoğlu’ndan Ali Elmacı’ya günümüzün sevilen sanatçıları hepsi ama hepsi var bu koleksiyonda. İnsan o salonları gezerken ‘Acaba Taviloğlu’nun koleksiyonuna dahil etmediği bir ressam var mı?’ diye soruyor kendi kendine…

Sergi, on yıllık periyodlarla koleksiyonun nasıl şekillendiğini yazılar ve resimlerle anlatıyor izleyiciye. Bu anlatının billurlaştığı yer İstanbul Resim Heykel Müzesi. Buradaki Yarım Asırlık Serüven başlıklı sergi ile 80 eserde 1972’den günümüze Taviloğlu koleksiyonunun özeti sunuluyor. Küratörler ‘Tanıdığımız İnsanlar’ başlığı altında portreleri ve figürlü resimleri, ‘Yaşadığımız Şehirler’ başlığı altında mekan ve mimari temalı eserleri, ‘İzlediğimiz Manzaralar’ başlığı ile peyzaj ve manzara konulu resimleri, ‘Gördüğümüz Renkler’ adıyla da soyut eserleri bir araya getirmişler. Bu temalar farklı mekanlarda tekrar ediyor. Ama mesela İzlediğimiz Manzaralar başlıklı resimler sadece Haliç’teki İstanbul Sanat’ta sergileniyor…

Taviloğlu Koleksiyonu’nun en büyük özelliği 2400 resimden oluşması değil. Alındığı günden bu yana hiç eksilmeyip hep büyümesi, hiç değişmemesi. Dolayısıyla Bir Koleksiyoner Hikayesi adlı bu sergi bize Türk sanat tarihi hakkında bir fikir verirken en çok Türkiye’de değişen ‘resim zevki’nin izini sürmemizi sağlıyor. Dönem dönem yapılan ve alınan resim türlerini, farklı anlayışları ve modaları izlemek mümkün. Ama tabii her koleksiyon gibi neticede en çok Mustafa Taviloğlu’nun kendi resim zevkini yansıtıyor. O zevkin içinde yukarıda da adını saydığım Komet gibi ustaların ağırlığını görüp hissetmek mümkün. Ama en çok ‘alma ve sahip olma’ tutkusunu görüyorsunuz. Neredeyse piyasaya çıkan her sanatçının en az bir eseri alınmış. Bazılarının artık üretmediğini düşündüğüm bir dönem çok ilgi çekmiş ressamların işlerini de gördüm bu sergilerde.

Taviloğlu’nun hiçbir resmi satmamış olması da istisnai bir durum. Çünkü isterse kamu müzesi olsun, dünyada büyük koleksiyonların eser satması, buradan elde ettikleri gelirle yeni eserler alarak koleksiyonu geliştirip değiştirmeleri normal karşılanan bir uygulamadır. Öncelikle bir iş insanı olan Mustafa Taviloğlu’nun eser satmaması ise ancak onun tutkusunun büyüklüğünü bize gösteriyor. Ama neticede bu istisnai durum, bize dönemsel resim zevklerini izleyebileceğimiz muazzam bir arşiv de oluşturuyor. Mustafa Taviloğlu’nun sahibi olduğu Mudo’nun zor zamanlar geçirdiği de biliniyor. O dönemde bile koleksiyonunu elden çıkartmamak ve korumak konusunda ailesinin de desteğini alarak kararlılığını korumuş. Tabii neticede iş insanı olarak da ayakta kalmayı başarmış. Erol Aksoy ya da Halil Bezmen gibi başka büyük koleksiyonlara sahipleri batınca el konulduğunu, o eşsiz koleksiyonların satılıp dağıldıklarını biliyoruz…

Birçok başka büyük koleksiyoncu gibi Mustafa Taviloğlu’nun da bir dönem kendi müzesini açmayı düşündüğünü duymuştuk. Hatta Ortaklar Caddesi’nde yıllardır Mudo Outlet olarak çalışan binayı yenileyip müzeye dönüştüreceği konuşulmuştu; ama olmadı. Şimdi elindeki koleksiyonu topluma açarken bir yandan böyle bir takım süreçler için de açık çağrı yapmış gibi oluyor Mustafa Taviloğlu. Artık Türkiye biliyor ki orada böyle büyük, kolay kolay bir daha bir araya gelmeyecek, değerlendirilmeyi bekleyen bir koleksiyon var. Bu çağrıya ilk yanıt veren Kültür Bakanlığı ve devlet olmamış gibi görünüyor. Sergilerin pek çok sponsoru var ama en önemli bazı mekanları Taviloğlu’na tahsis eden İstanbul Büyük Şehir Belediyesi. Mustafa Taviloğlu muhalif iktidarla, İmamoğlu yönetimiyle anlaşıp bir diyalog kurmuş. Bunun ileride başka sonuçları da olabilir ama ilk başta da şaşırtıcı değil. Kurdukları devasa sanat mekanlarını doğru işlerle doldurmak için İBB açısından da anlamlı ve güzel bir iş birliği bu. Tabii Taviloğlu Koleksiyonu’nun bu gövde gösterisi, Türkiye’nin diğer büyük koleksiyonerlerinde nasıl bir etki yaratır bunu da göreceğiz. Ömer Koç o muazzam koleksiyonundan parçaları kendi sanat kurumlarında gösteriyor bir süredir. Onun kadar olmasa da muhteşem başka koleksiyonlar da var gün yüzüne çıkmayı bekleyen, bu da biliniyor…

Sanat eleştirmeni arkadaşım Evrim Altuğ’un tabiriyle bir tür ‘Mudo Bienali’ olan bu sergi. ‘Bir Koleksiyoner Hikayesi’ gezmekle kolay kolay bitmiyor. Avrupa kentlerindeki büyük ulusal müzeleri gezerken olduğu gibi bir süre sonra dikkatinizi kaybedip algılamakta güçlük çeker hale geliyorsunuz. Hele üst üste birkaç mekanı birden gezerseniz tam olarak böyle… Ama sonuçta her büyük ve güzel resim sergisinden çıktığınızda içinizi kaplayan o güzel duygu, sanat eserleriyle birlikte vakit geçirmenin verdiği aşkınlık hali içinizi kaplıyor. Çünkü sonuçta hepsi de ‘seçilmiş’ en güzel resimlerden oluşuyor bu devasa serginin. O nedenle Türk sanat tarihi ya da resim piyasası ya da koleksiyonerlik gibi bu sergilerin temel fikri ilginizi çekmiyorsa bile sakın kaçırmayın derim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cem Erciyes Arşivi