Seramik ve heykel de yapan ressamlar
‘Boyut Farkı’ hiç heykel yapmamış, sanatın iki boyutunda üretmiş isimleri de her ikisine uğrayanları da ya da sadece heykel yapanları da bir araya getiriyor.
İstanbul Resim Heykel Müzesi’nin her zaman bir parça tenha olan salonlarından geçici sergilere ayrılan en büyüğünde, Lale ve Cengiz Akıncı koleksiyonundan derlenen ‘Boyut Farkı’ adlı sergi yer alıyor. Hatırlanacağı gibi Akıncı çifti, göz kamaştırıcı Türk sanatı koleksiyonlarını Mimar Sinan Üniversitesi İstanbul Resim Heykel Müzesi’ne bağışlamışlardı. Sanat dünyasında ressam Naile Akıncı’nın oğlu ve telif konularında önemli bir uzman olarak tanınan avukat Cengiz Akıncı, genç yaştan itibaren eşi Lale Akıncı’yla birlikte sanat eseri toplamış. Türkiye’de üreten sanatçıların işlerinden oluşan, çeşitli kuşaklardan isimleri bir araya getiren zengin bir koleksiyon bu. Yeni binasında kendi izleyicisini oluşturmaya çalışan Türk sanatının hazine sandığı İstanbul Resim Heykel Müzesi’ne de bu koleksiyonun güçlü bir soluk kattığı muhakkak. Nitekim bağışlanan eserlerden yapılan bir seçki ‘Artı 700’ adıyla 2023 yılında müzede sergilenmiş ve epey ilgi görmüştü. Şimdi ikinci seçkiyi izliyoruz.
Bu sergide yine çok sayıda resim var. Halil Paşa’nın 1881 tarihli bir nü resmiyle başlayan sergi 1988 doğumlu Mert Özgen’in ilgi çeken ‘Bite Mİ’ adlı resimleriyle bitiyor. Bir anlamda müzenin sürekli sergi salonlarındaki bütünden çok da farklı bir yerde durmuyor, Türk resminde kendine yer edinmiş bilinen pek çok ismin resimleri yer alıyor sergide. Ama üç boyutlu işlerle, yani heykel, seramik ve cam işleriyle farklı bir kapı açıyor bu sergi. Kimisini resimleriyle tanıdığımız kimisinin camla da uğraştığını belki hiç bilmediğimiz ressamlar, heykel sanatçıları yer alıyor. Bu nedenle işte serginin adı Boyut Farkı.
Serginin omurgasını seramik ve cam işler oluşturuyor. Belli ki Akıncı çifti epeyce bu türden eser toplamış; bu çalışmaları özellikle seviyorlarmış. Seramik ve özellikle cam için eskiden Türk sanatında çok daha gözdeydiler diyebiliriz… Bugün ne mimarlar ünlü sanatçılardan büyük seramik panolar istiyor ne de kendini kanıtlamış her sanatçı mutlaka seramik üstüne bir şeyler deniyor… Ama eskiden durum daha farklıymış. Nitekim bunun örneği olabilecek testi ve fincandan duvara asılmak üzere üstüne resim yapılmış tabaklara ve soyut formlara tanıdığımız sevdiğimiz sanatçıların imzasını taşıyan pek çok eser yer alıyor sergide. Sergi yazısında da bu durum şöyle özetleniyor: “Seramik ve cam grubu Hakkı İzzet’ten İsmail Hakkı Oygar’a, Vedat Ar’dan Füreya Koral’a, Mediha Akarsu’dan Alev Ebüzziya’ya Atilla Galatalı’dan Jale Yılmabaşar’a uzanan çizgide, her nesilden sanatçıların çalışmalarını içeriyor. Böylece ‘Boyut Farkı’, resim ve heykel odaklı plastik sanatlar hiyerarşisinde, sıklıkla ‘dekoratif’ sanat olarak görülen seramik ve camın kendine has yerine ışık tutuyor.”
‘Boyut Farkı’ hiç heykel yapmamış, sanatın iki boyutunda üretmiş isimleri de her ikisine uğrayanları da ya da sadece heykel yapanları da bir araya getiriyor. Türk heykel sanatının çok tanınmış isimleri bronz, mermer, ahşap gibi farklı malzemelerle yaptıkları küçük boyutlardaki işleriyle bu sergide yer alıyorlar. Ayrıca Eren ve Bedri Rahmi Eyüboğlu, Cihat Burak, Nasip ve Nuri İyem gibi isimlerin de farklı tür ve boyutlarda işleri sergileniyor.
Cihat Burak’ın bir tabağın içinde dönüp duran mavi ahtapotları ve gri balıkları, yine tabaklara işlenmiş Naile Akıncı’nın balıkları, takaları Nuri İyem’in resimlerinden fırlamış gibi duran bronz köylü figürleri bunun güzel örneklerinden bazıları. Ya da Füreya Koral’ın fincanları, Bihrat Mavitan’ın figürleri arasında tamamen kendine özgü formu, sapı ve bilen gözlerin bir bakışta tanıyacağı desenleriyle Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun ‘Mug’ı gerçekten de görmeye değer.
Serginin bence tatlı sürprizleri arasında Leopold Levy’nin 1959 tarihli Tiraje Dikmen portresi, Cihat Burak’ın gravüre dönüştürdüğü sevişen çifti, Devrim Erbil’in bugün hala çok sevilen İstanbul resimlerinin tıpkısının aynısının 1980 tarihli bir versiyonu, bu koleksiyonu borçlu olduğumuz Cengiz Akıncı’nın Yaşar Çallı imzalı 1977 tarihli avukat cüppeli portresi, annesi Naile Akıncı’nın Avni Arbaş imzalı nefis portresi benim aklımda kalanlar.
Küratörlüğünü Ali Kayaalp’in üstlendiği sergi çoğu tanıdığımız isimlerin belki çok da bilmediğimiz eserlerini bir araya getiriyor. Ama özellikle heykel, seramik ve resmi adeta bir koleksiyonerin evinde gibi yan yana sergilemesi, bu farkı türlerin geçmişteki yakın ilişkisini bize hatırlatması bakımından önemli. Ayrıca her güzel sergi gibi gezmesi, bakması çok keyifli. Sergi 28 Mart’a kadar açık.