Kendini çatışmasıyla seven ülke

Ekrandaki modern, batılı yaşantı bir tür tarafsız anlatı zemini oluşturuyor ve hikaye ne olursa olsun, o dekor üstünden ilerleyen hikayeyi ve diziyi bütün Türkiye izleyebiliyor. Muhafazakar hayatlar, tatlı mahalle kültürünün bir temsili olarak kabul görebiliyor.

Ömer, Kızılcık Şerbeti ve Kızıl Goncalar, Televizyonda muhafazakar-Müslüman kesimin anlatıldığı ve çok popüler olan diziler. Başörtülü kadınlar ve onların muhafazakar ailelerden gelen eşleri, sevgilileri ve arkadaşlarından oluşan karakterleriyle bu dünyayı ekrana getiren ilk diziler bunlar değil tabii ki. Ama önceki denemeler değil de bu işler başarılı oldu. Çünkü onlar doğru formülü, Türkiye’nin siyasi fay hattından bulup çıkarttılar. Müslüman yaşam tarzı ekrana laiklerle birlikte geldi, böylece popüler dizilerde yaşayan bir Türkiye temsili oluştu. Amaç muhafazakar karakterler yaratıp onların hoşuna gitmek yerine (bu daha önce denenmişti) laiklere çevrelerinde gördükleri muhafazakarları anlatan bir iş yapmaya koyuldular adeta. Bu nedenle önceki denemelerden, mesela televizyonlarda ilk başörtülü kahramanların göründüğü dizi kabul edilen Huzur Sokağı ve onun kısa ömürlü türevlerinden farklı bir yerde duruyorlar bu yeni kuşak diziler. Huzur Sokağı yandaş medyanın artık iyice kendini gösterdiği bir dönemde, 2012 yılında ATV’de gösterime girmişti. Belki bir kültürel dönüşüme de hizmet etmek istiyordu. Ama öyle olmadı. Roman olarak bir dönem çok popüler olmuş Huzur Sokağı, dizi olarak idare edecek reyting oranlarıyla sürdü ve bitti, benzer bir dalga yaratamadı televizyonlarda. Bunlar daha çok muhafazakarlar için çekilmiş dizilerdi, yeni kuşak işler ise daha çok laikler için çekilmiş gibi… Belki de bu nedenle çok izleniyor ve çok tartışılıyorlar. Sadece muhafazakarları ya da çoğunlukla olduğu gibi sadece modern, laik, Batılı insanların yaşamlarını gösteren dizilere göre bu işlerin Türkiye gerçekliğine daha uygun oldukları söylenebilir.

İşin ilginci, televizyon muhafazakar hayatları fazla sevmiyor. Yandaş sermayenin sahibi olduğu ana kanallarda bile içinde tek bir başörtülü karakterin olmadığı pek çok dizi oynuyor yıllardır. AKP’nin oylarına bakarak Türkiye’nin neredeyse yarısını oluşturduklarını varsaydığımız Müslüman ve muhafazakar insanların da modern hayatları seyretmeyi tercih ettiklerini söyleyebiliriz. Bunun sebeplerini Kızıl Goncalar tartışmasında bulmak mümkün. Ekrandaki modern, batılı yaşantı bir tür tarafsız anlatı zemini oluşturuyor ve hikaye ne olursa olsun, o dekor üstünden ilerleyen hikayeyi ve diziyi bütün Türkiye izleyebiliyor. Muhafazakar hayatlar, tatlı mahalle kültürünün bir temsili olarak kabul görebiliyor. Ama bu yeni dizilerde olduğu gibi iyisiyle kötüsüyle yani daha gerçekçi bir anlatımla ekranda yerini bulduğunda ise yadırganıyor. İslamcı kesim bunu kendi özel hayatlarına dönük bir müdahale gibi görüp rahatsızlık duyuyorlar. İzlemek istemiyor, hatta tepki gösteriyorlar.

Oysa muhafazakar hayatların ve karakterlerin de artık Türkiye’nin hikaye anlatıcılığında yerini alması kadar doğal ve gerekli bir şey yok. Tartışma konusu bu yeni dizilerin böyle bir katkıda bulunduğunu da söyleyebiliriz. Başörtüsünü, Müslüman yaşam tarzını ekranda da normalleştirip televizyondaki temsilini yaygınlaştırıp dizi dünyasında kalıcılaştırıyorlar. Bu diziler bittikten sonra da televizyonda çok daha fazla başörtülü karakter izleyeceğiz, göreceksiniz…

İşin bir de dış satım meselesi var. Malum, Türkiye’de artık bütün diziler yurt dışına da satılsın diye çekiliyor. Türkiye dünyanın en çok televizyon dizisi ihraç eden ülkeleri arasında. Dolayısıyla Türkiye için çekilen her dizi aynı zamanda dışarıya satılacak yeni bir ürün. Bu konu o kadar önemli ki yıllardır çok az komedi dizisi çekiliyor. Çünkü komedi uluslararası pazarda satmıyor, şakalar ne olursa olsun yerel kalıyor. Peki Müslüman-laik çatışmasından güç alan bu diziler ne olacak, onlar nasıl satacak, Latin Amerikalılar bizim tarikat hikayelerini izlemek isteyecek mi? Gerçi benzer Yahudi dizileri var ABD ve İsrail kaynaklı. Onların belli bir başarı yakaladıklarını biliyoruz, hepimiz izledik onları.

Son dönemin popüler işi Gassal adlı dizide ise hiç başörtülü kadın yok. Aslında bu başlı başına üstünde uzun uzun durulması gereken bir şey. Çünkü Gassal, tamamen Müslüman muhafazakar yaşam tarzının referanslarıyla kurgulanmış bir dizi. Bu nedenle biraz da ‘kültürel hegemonya’ tartışmalarına konu oluyor. Ana karakterin hiç aşık olmamış ve evlenmemiş bir karakter olması da muhafazakar yaşam tarzına aykırı değil, tam da bu özellikleriyle aslında ‘garip’ ve hikayesi anlatılmaya değer bir ‘ucube’ye, toplum dışı bireye dönüşüyor kahraman. Onun ötesinde aile vurgusu son derece yoğun, bir Anadolu kentinde, esnafın, memurun kurduğu bir dünyada geçiyor Gassal. Zaten ana karakterin işi de endişesi de son derece inanç dünyasına dair konular. Buradan üretilen şakalar, tüm cesaretine ve absürtlüğüne rağmen Müslüman yaşam biçiminin içinde daha komik, bu yaşam biçimine aşina bireyler için daha sıcak ve benimsenebilir anlar, durumlar ve sözler… Bence temel çatışmasını tamamen muhafazakar yaşam biçiminin içinden çıkartan Gassal dizisi bu özelliği ile şu anda ekranda olan her şeyden farklı bir yerde duruyor.

Türkiye’nin televizyon dünyasında yarattığı kültürü onun Batılılaşma, modernleşme hikayesiyle anlayabiliriz diye düşünüyorum. Tamamen popüler olana, toplumsal eğilimlere, zevklere göre şekillenen sadece ve sadece ticari bir alanda muhafazakarlığın bu kadar sınırlı görünebilmesi, Müslüman yaşam tarzının bu kadar geç kendini gösterebilmesi ve ancak laik-modern yaşantı görüntüsüyle birlikte kabul görüyor olmasında bu topluma has bir şeyin etkisi var. Son çeyrek asırdır süren siyasi maceramıza rağmen durum bu.

dizi Kızılcık Şerbeti Kızıl Goncalar