Yalan çağı
Paylaşılan bir bilginin, yazının fotoğrafın doğru olmadığını söylediğinizde karşı tarafın bunu hiç de ciddiye almadığını görüyorsunuz. Önemli olan güzel olduğu düşünülen, hoşa gidecek bir şeyler paylaşmak.
Meksika Cumhurbaşkanı Claudia Sheinbaum, bütün sınırı bir duvarla kapatıp ticareti de yüksek tarif uygulamalarıyla engellemeyi planlayan Trump’a ve ülkesi Amerika’ya son derece edebi bir yanıt vermiş. Meksikalı lider Amerikan halkına ‘güya’ şöyle sesleniyor: “bir duvar inşa etmek için oy verdiniz.... Evet, Amerikalılar, coğrafyadan pek anlamasanız da, size göre Amerika kıta değil, sizin ülkeniz olduğu için, ilk tuğlalar konulmadan önce, o duvarın ardında 7 milyar insan olduğunu bilmek önemlidir. Ama siz "insan" terimini bilmediğiniz için biz onlara "tüketici" diyeceğiz.” Bu kahramanca ve gururlu konuşmanın devamında dünyanın Amerika’dan ibaret olmadığını anlatılıyor ve ekonomiye, kültüre dem vuran çarpıcı cümleler sıralanıyor.
Alıntıya ‘güya’ diye başladım çünkü Meksika Cumhurbaşkanı’nın böyle bir konuşma yapıp yapmadığı son derece şüpheli. Çok güzel, ama sadece sosyal medyada var… Kaynağı belirsiz. Dolayısıyla ‘uydurma’ olması kuvvetle muhtemel… Hatta bence kesinlikle uydurma.
Ben bu konuşmayı Yekta Kopan’ın X’teki paylaşımından gördüm. O da bunun doğruluğundan şüpheye düşmüş, biraz araştırmış, kaynağını bulamayınca şüphesini sosyal medyada paylaşmaya ve buradaki arkadaşlarından yardım istemeye karar vermiş. Gelen yorumlardan da anlaşılıyor ki bu yazı gerçek değil. Ama orada da bir müphemlik var. Ben de daldım internete kendi araştırmamı yaptım. Ne kadar ilginç, bu alıntının birebir İngilizcesi var internette. Kosova’dan yayın yaptığını sandığım bir haber sitesinin İngilizce sayfalarında ve Asyalı olduğunu sandığım bir yoga öğretmeninin instagram hesabında aynı metin karşıma çıktı. Bir de yine İngilizce bir ‘teyid’ sitesinde birileri bu konuşmanın gerçekliğini araştırmış… Küresel bir palavra gibi… Hakikaten ilginç bir durum, bir deli kuyuya bir taş atıyor kırk akıllı çıkartamıyor hali… Peki o deli o taşı neden atıyor?
Bunu sosyal medyada sahte paylaşımlar ortaya çıktığı ilk zamanlardan bu yana düşünüyorum. Tabii ki işin somut bir yanı var, öncelikle insanları maniple etmek. Bu politik bir sebep. Özellikle yeni ABD başkanı Trump siyasete atıldığından bu yana bunun pek çok örneği görüldü. Mesele komplo teorileri alanından çoktan çıktı ve siyasi yalanlar kitleleri inandıran gündelik bir faaliyet biçimi oldu. O kadar yaygınlık kazandı ve başa çıkılmaz bir hal aldı ki zamanımıza ‘post truth’ çağı adı bile takıldı. Tabii insanların bu yalanlara inanmaya hazır olmasının da rolü var. Artık herkes kendi gerçekliğinde yaşamak istiyor. Trumpçılar ve Demokratlar gibi AK Partililer ve muhalifler gibi… Sadece politik değil ama, işin sosyal medyanın doğasından kaynaklanan bir yanı da var. Medya değiştiğinden, insanlar haberi sadece sosyal medyadan almaya başladığından beri bu ‘yalancılık’ yaygınlık kazanmaya başladı. Sosyal medyada artık herkes güzel içerik paylaşarak popüler, ünlü olabilir, hatta para bile kazanabilir. Dolayısıyla insanlara inanmak, görmek, okumak istedikleri gibi metinler uydurup paylaşmaktan kazançlı çıkanlarla var. Birilerini kandırmanın gizli şeytani hazzının da burada en son sırada gelen ama en tehlikeli gerekçelerden biri olduğunu da düşünüyorum. Neticede yıllardır sosyal medya böyle yalan yanlış konuşmalar, alıntılar, haberler, şiirlerle dolu. (Teyit.org sitesi ve sosyal medya hesaplarında bunun sayısız örneği var) Sosyal medya şirketleri bunlara karşı yalandan bir mücadele sürdürüyordu ama çılgın patronların elinde gittikçe bu çabadan da uzaklaşıyorlar.
Fakat gerçekten de geniş bir kitle bu durumu hiç ama hiç umursamıyor. Paylaşılan bir bilginin, yazının fotoğrafın doğru olmadığını söylediğinizde karşı tarafın bunu hiç de ciddiye almadığını görüyorsunuz. Önemli olan güzel olduğu düşünülen, hoşa gidecek bir şeyler paylaşmak. Onu beğenecek insanlarla bir sanal grup oluşturmak. Ne de olsa hayat devam ediyor ve başka ülkelerdeki insanlara dair ya da tarihe, edebiyata, politik, sanatsal konulara dair söylenen hiçbir şeylerin fazla bir önemi yok… Yalan ya da yanlışa aracı olmak da önemli ve utanılacak bir şey değil. En fazla kandırıldık dersin olur biter…
Bir yandan insanlar gerçeğe karşı bu kadar duyarsızlaşmış ya da kendi gerçeklikleri içinde öfkeleriyle barışık yaşamaya devam ediyorken bir yandan da iktidar kontrol alanlarını genişletip muhalefetin sesini kısmak için elinden geleni yapıyor. İki gün önce Ak Parti iktidarının en önemli enstrümanlarından birine dönüşen RTÜK’ten yeni bir açıklama geldi. “Ülkemizde olumlu olaylar olmadığı algısı yaratıp vatandaşları karamsarlığa düşüren’ tv kanallarına en üst seviyeden ceza kesileceği söyleniyor. Hangi haberlerin yayınlanması gerektiğine, hatta bunların hangi üslup ve bakış açısıyla yayımlanacağına dair yaptırımların tabii ki yayınlama özgürlüğüyle bir ilgisi olamaz. Böyle bir şey ancak gerçekliğin bu kadar eğilip bükülebildiği bir zamanda telaffuz edilebilir. İnsanların gerçeğe, doğru olana dair talebi bu kadar azalmışken ancak iktidar sahipleri haber kanallarını kapanmaya iter, her gün birer ikişer gazeteciyi sudan sebeplerle içeri atar. Gerçek Bakanlığı, Orwell’in fantezisi olmaktan öte bir şeye dönüşür… Neyin doğru, neyin yalan olduğuna da iktidarın karar verdiği bir dünyanın yolu böyle böyle açılır...
Belki de o dünyanın içindeyiz çoktandır. Türkiye’nin de dünyanın da meselesi sadece otokrat yöneticiler değil. O yönetimleri hak eden, isteyen ve ayakta tutan kitleler. Elbette bunu istemeyenler de var. Zamanın bu iç karartıcı ruhuna karşı umudu, gerçek ve doğrunun ışıklı varlığını ayakta tutabilen de bu; ona inanan milyonlarca insanın da hâlâ var olduğunu bilmek.