Başlangıcından bitişine basın tarihi

Siyasi baskılar ve teknolojik değişim Türkiye’de basılı gazeteleri bitirdi. Gazetelerin ömrü artık sona erdi diyebiliriz. Ancak İBB tarafından basılan İstanbul Basın Tarihi kitabı, basılı gazetelerin tarihsel serüvenini günümüze aktarıyor.

İstanbul’daki Türkçe gazetelerin tarihi 200 yıla yaklaşıyor. Gazetecilik için diyecek bir şey yok, o hala yaşıyor. Birileri haber yapmaya, o haberlerle iktidar sahiplerini rahatsız etmeye ve zaman zaman bunun bedelini özgürlükleriyle ödemeye devam ediyorlar. İki yüz yıldır olduğu gibi... Ama gazetelerin ömrü sona erdi diyebiliriz. Bugün hala yayımlanan kağıda basılı gazetelerin satış rakamları Türkiye toplumunun onlarla ilgilenmediğini gösteriyor. 190 yıl önce II. Mahmud’un emriyle yayımlanan ilk resmi gazeteden, 2010’larda son güzel zamanlarını yaşayan ve hızla etkisini yitiren günümüz gazetelerine bütün hikaye, başından sonuna, başlangıcından bitişine bir kitapta toplanabilir. Nitekim toplanmış da. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yayımladığı iki ciltlik İstanbul Basın Tarihi’nden söz ediyorum.

Kitabın hazırlanış aşamasından haberdar olmuştum. Çünkü Radikal Gazetesi ile ilgili görsel malzeme için beni de aramışlardı. Sonra 2023 yılının TÜYAP İstanbul kitap Fuarı’nda İBB standına uğradığımda Cengiz Özkarabekir bana kitaptan bir takım hediye etti. Doğrusu kitabın nasıl devasa bir çalışma olduğunu orada fark ettim. Büyük boy, kuşe kağıda basılı, renkli, ciltli ve neredeyse iki bin sayfalık bir kitap bu. İlk cilt Osmanlı İstanbul’unda Gazetecilik alt başlığını taşıyor. İkincisi ise Cumhuriyet dönemine ayrılmış. Bu kitap İmamoğlu döneminde atılıma geçen ve dört senede çok güzel ve ilgi çeken pek çok güzel kitap yayımlayarak yayın dünyamıza da bir hareketlilik getiren İBB Yayınları’nın da son işlerinden biri oldu. Seçim süreci ve sonrasında gelen ikinci döneminde İmamoğlu yönetimi, Belediye’nin kaynaklarını ekonomik kriz ve siyasi kutuplaşma iklimine göre gözden geçirdi ve öncelikleri yeniden belirledi; bunun sonucunda kitap yayımlamaktan neredeyse vazgeçildi. Umarım yeniden başlama imkânı bulurlar…

Daha önce defalarca ele alınmış, pek çok başka kitaba konu olmuş ‘basın tarihi’nin böyle kocaman iki kitaba dönüştürülmesini ilk bakışta abartılı bulduğumu itiraf etmeliyim. Kitapları karıştırırken, Tercüman-ı Hakikat ya da Servet-i Fünun’dan Sabah ve Radikal gazetesine, basın tarihimizde iz bırakmış her yayının; Necmettin Sadak’tan Yunus Nadi’ye, Velid Ebüzziya’dan Enver Ören’e neredeyse tüm önemli kişinin başlı başına ele alınmasını ilginç buldum. Yazıların hepsi değil ama tamamına yakını o konuda bilgilendirici ve bir bakış açısı geliştirici. Çok sayıda yazıdan ve yazardan oluşan bir kitap bu. Bu tür kitapların temel sorunu olan yazılar arasındaki dengesizlik ve tekrarlar ne yazık ki kendini gösteriyor. Mesela bir dönem benim de çalıştığım Dünya gazetesiyle ilgili yazıyı merakla okudum ama Rüştü Bozkurt’un darmadağınık yazısından keçi boynuzu misali bir lokma malumat edinebildim. Buna karşın Mahmut Çetin’in Türkiye gazetesi ile ilgili yazısı kapsayıcılığıyla iyi bir araştırmanın nasıl olması gerektiğini gösteriyor. Aydın Doğan iki ayrı yazıda gazetecilik ve medyadaki dönüşüm bakımından ele alınıyor. Necmeddin Sadak hem Osmanlı hem Cumhuriyet ciltlerinde iki yazıyla yer alıyor. Ama sanıyorum kitabın şampiyonu üç ayrı yazıya birden konu olan Cumhuriyet gazetesi…

Teknik ayrıntıları burada bırakayım. Kitap basın tarihimizle ilgili gerçekten pek çok önemli ayrıntı ve bilgi içeriyor. Mesela ilk Türkçe gazetenin İstanbul değil Mısır’da, Mehmet Ali Paşa tarafından çıkartılan Vakayii Mısriye olduğu az bilinir. Ve İstanbul’un ilk gazetelerinin aslında İngilizce ve Fransızca dahil Müslüman olmayanların dillerinde yayımlandığı da… Türkiye’de basının tarihi, Osmanlı’dan günümüze iktidarla mücadele ederek yazılıyor. İşin Osmanlı faslı malum, padişah izin verirse gazete çıkıyor kızarsa gazeteci kendini sürgünde buluyor. İlk basın şehidi İttihat ve Terakki’yi kızdıran Hasan Fehmi. Sonrası da gazeteciler için kolay olmuyor. Cumhuriyet’in ilanından bir ay sonra, 23 Aralık 1923’te Halifeliğin kaldırılmasına karşı yazılar kaleme alan Hüseyin Cahit (Yalçın), Ahmet Cevdet ve Velid Ebüzziyya gözaltına alınıyor ve İstiklal Mahkemesi’nde yargılanıyorlar. Neyse ki sonra serbest kalıyorlar. Gerçi daha sonra mesela Hüseyin Cahit rejimle uzlaşacak ve CHP’nin yayın organı Ulus’un başyazarlığını yapacaktır… Bu uzlaşma da mühim. Malum ilk gazete, Takvim-i Vakayi nihayetinde bir tür resmi gazete. Sonra da devlet yardımı hep önemli olmuş. Zaman zaman gazeteciler tıpkı günümüzde olduğu gibi varlıklarını iktidarla uzlaşarak sürdürmeyi seçmişler…

Latin harflerine geçildiğinde, gazetelerin toplam tirajı iki üç gün içinde yarı yarıya azalır. (O günkü toplam tiraj 60 bin…) Hükümet gazetelere batmamaları için maddi yardımda bulunur. Bu yardımı kabul etmeyen az sayıda isimden biri, hiç durmadan mizah gazeteleri ve dergiler yayınlayan Sedat Simavi’dir. Nitekim Sedat Simavi 1948’de Türk basın tarihinde büyük bir değişimi tetikleyecek, ilk büyük popüler gazete Hürriyet’i yayınlamaya başlayacaktır. İyi matbaa makinaları, yüksek baskı sayıları, geniş ekipler zamanla gazeteciliği ‘edebiyatçıların’ işi olmaktan çıkartıp başlı başına bir mesleğe dönüştürür. Yorumun değil, haberin çağı başlar… Bu arada artan ulaşım olanaklarıyla tirajlar yükseldikçe yükselir ve 1990’larda ansiklopedi promosyonlarının da katkısıyla her bir gazetenin bir milyon civarı sattığı müthiş bir dönem yaşanır. Ama bu son güzel zamanlar olacaktır…

İktidarın basına son büyük saldırısını da hepimiz hatırlıyoruz. Doğan Grubu gibi büyük medya kuruluşlarının, AKP iktidarı ile inişli çıkışlı ilişkisi sonuçta gazete ve televizyonların birer ikişer el değiştirip yandaş sermayeye geçmesiyle sonuçlandı. Günümüzde artık tek sesli bir medya var. Basılı gazeteler yazının başında söylediğim gibi ‘aslında yoklar’. Gazeteciliği sürdüren televizyon ve sosyal medya habercileri ise Osmanlı ya da tek parti dönemini aratmayacak baskılarla karşı karşıya, davalar ve cezalarla boğuşuyor. Siyasi baskılar ve teknolojik değişim Türkiye’de basılı gazeteleri bitirdi. Gazetecilik ise mücadeleye devam ediyor.

İşte bu uzun ve ilginç hikayeyi olabildiğince kapsayan İstanbul Basın Tarihi’ni hazırlayan Belkıs Ulusoy, Suat Gezgin ve Cem Sökmen’i de en güzel şekilde basan İBB’ye de teşekkür ediyorum. Yıllarını gazeteciliğe vermiş biri olarak bu kocaman kitaba kütüphanemde güzel bir yer açtım ve minnetle yerleştirdim.