Candan Yıldız
Adalet’in “matematikle” imtihanı…
Türkiye’ye özgü bir hal yine… 25 gün süren bir yürüyüşün neyi temsil ettiğinden, hangi çığlığı görünür kıldığından bağımsız olarak "sayılara" gömülen bir tartışma var.
Niceliği küçümsediğimden değil ama her hangi bir siyasi partinin, hele hele ana muhalefet partisinin başındaki bir kişi, siyasetin seçilmişler üzerinden inşa edildiği yerden, inşa edilenin bozulabileceği kritik bir kente yürüse yine büyük ses getirirdi.
"Çok" olmak üzerinden tariflenen garabet demokrasi anlayışının yerleşikliğinden olsa gerek memlekette sayılar çok önemli. Miting alanının doluluğunu örten rakam açıklamaları bunun bir örneği. Söz konusu "Yok hükmündedir" siyaseti olunca, matematiğin bile dili tutuluyor. İstanbul Valiliği’nin verdiği 175 bin rakamı, Akit Yazarı Dilipak’ın matematiği katlettiği ancak sonradan doğru çarpım işlemi yaparak ulaştığı "teorik" 220 bin rakamı, içlerinde en cimri "matematik hocası" kesilen Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in 82.500 rakamı "milli irade" söylemini açığa düşürmeme çırpınışlarının tezahürü.
Buna karşı CHP’nin "matematiksel" defansı ise, yürüyüşün niteliğini ve içeriğini tartışmadan uzaklaştırıyor. "Velev ki " ile başlayabilecek özgüvenli cümleleri kurdurmuyor. CHP, sayıların çekiciliğine kapılarak, sayılar üzerinden manipüle edilen asıl tartışmaya çekmiyor yürüyüşten rahatsız olanları. Oysa 25 gündür, gidişata itirazı olan herkesin "terörist" ilan edildiği yeni Türkiye’de gündemi belirleyen bir eyleyiş öyle ya da böyle bütün evlere konuk oldu. Asıl sorumluluk duyulması gerekenler, matematik yarışına bilerek planlı davetiye çıkaranlar değil, o yürüyüşü terk etmeyenler, yürüyüşün açığa çıkardığı taleplere sahip çıkanlar olmalıydı. "9 Temmuz bir son değil bir başlangıç" iddialı cümlesinin ardından konuşulması gereken sayılar değil, eksikliği aşikar olan 10 maddelik talepler manzumesiydi. Erken bir değerlendirme mi, göreceğiz. Zira sayılar üzerinden meşrulaştırılan"milli irade" tuzağına düşmek, adaletin bin bir türlüsüne ses olanları sessiz kılar.
"Çok" olmak siyasetini eleştirirken, memleket ahvalini de görmek gerekiyor. Evet sayılar hala etkili. CHP’nin sağına oynayan Metin Feyzioğlu, yürüyüşle ilgili kurduğu "Türkiye Barolar Birliği’nin, bir siyasi parti faaliyetine katılması doğru olmaz" sözünü o büyük kalabalıktan unutmuş olacak ki, Birlik olarak "…Bizim yıllardır mücadelesini verdiğimiz hukuk devleti idealinin, Türkiye'de siyaset tarafından sahiplenildiğini ve bu talebin arkasındaki büyük gücün halk olduğunu görmek de hepimizi umutlandırmıştır" açıklamasını yapabiliyor. "Büyük halk gücünün" başarısından kendine pay çıkarma kıvraklığı diyelim.
Matematik dilinden gidersek bir toplama işlemini yapabilmek için paydaları kat sayı ile eşitleyen ortak paydanın "adalet" olduğu yürüyüşün"somut" talebe dönüştüğü mitingde toplamdan ne çıktı?
Yürüyüşü başlatan Kemal Kılıçdaroğlu’nun miting konuşmasında, Yargıtay tarafından da sahte delil üretildiği karara bağlanan Ergenekon, Balyoz davalarından söz ederken, KCK davalarından söz etmemesi "adalet" ortak paydasını İstanbul’da tartışmalı hale getirdi. Tıpkı Ergenekon, Balyoz’da olduğu gibi KCK yargılamalarını yapan mahkeme heyetlerinin çoğu da Cemaat üyesi olduğu gerekçesiyle ihraç edildi. Tıpkı Ergenekon, Bayloz iddianamelerinde olduğu gibi KCK iddianameleri de usulsüz dinleme ve gizli tanık ifadelerinden oluştu.
Genel çerçevelendirilmiş 10 maddelik talepler "hepsini kapsıyor" diyebilirsiniz. Ama adalet ince ayarlı bir teraziyse ağızdan çıkan örneklerin neyi dışarıda bıraktığı iyi düşünülmeliydi. Hele söz konusu adalete susamış Kürtler olunca…