Afrin savaşına 15 Temmuz 2016'da karar verildi...

Faik Bulut, Afrin'i 'Sur ve Cizre'nin artçısı' diye tanımladı. Sonuna kadar katılıyorum. Darbe girişimi de üstüne tuz biber ekti ve iç savaş ile Suriye'yle savaşa karşı çıkanlar temizlendi.

Yazmak istediğim o kadar çok konu var ki, neyse ki diğer yazar arkadaşlarım yazıyor ve mutlu oluyorum. Afrin savaşıyla birlikte Hatay'a atılan bombalara takmıştım kafayı. Bırakın Afrin'in içinden, Hatay'a en yakın sınırdan PYD yada başka grupların Hatay'ı bombalaması için devlet nezdinde olmaları gerekiyor ve ellerinde çok ciddi füzeler olması gerekiyor. Bu dediğim füzeler de öyle "Gönderdim gitti füzeleri" değil, hedefe uzaktan kumandalı ve insansız uçak tipi füzeler. Diyelim ki ellerinde bunlar var ama onların neden olacağı hasar da bu şekilde olmuyor. Sevgili Baskın Oran, dün ARTI GERÇEK'teki yazısında bunu oldukça detaylı bir şekilde yazmış zaten. Eski başbakanın yıllar önce dediği "Suriye'ye 4 kişi gönderirim, Türkiye'yi bombalatırım" tümcesi, esasında uluslararası mahkemede yargılanacak bir yaklaşım. Birden aklım 2012 yılında yazdığım bir yazıya gitti, başlığı "Erdoğan Suriye'den Türkiye'yi Bombalayabilir"di. Ne ilginçtir, faşizmi o kadar iyi tanıtmışlar ki bize, ben Davutoğlu'ndan önce okumuşum beyinlerini, o da varsa tabi.

Biliyorsunuz, uzun zaman darbe gecesini yazdım, 1 yazımı başbakanlık, 3 yazımı da eski hava kuvvetleri komutanı Abidin Ünal kaldırttı. Hangimizin haklı olduğunu zaman gösterecek, yine Baskın Oran'ın dünkü yazısında yazdığı gibi, derin devletin bütün adamları yargılanmayacaklarının garantisiyle zamanı gelince ötüyorlar. MİT bile otobüse attığı bombaları itiraf etti bu ülkede. Okurlara Aziz Nesin'in "Salkım Salkım Asılacak Adamlar" kitabını öneririm, orada 6-7 Eylül olaylarının detaylarını görebilirsiniz. Darbe yazılarına ara vermemin nedeni onların tavrı değil, araya savaşın girmesi, yakında devam edeceğim.

Esasında bu da bir darbe yazısı gibi olacak. Ben yazılarımda darbenin kimin tarafından yapıldığından çok, kimin tarafından yapılmadığını ve kimlerin faydalandığı ve darbe girişimini kimlerin dürtüklediğini yazdım hep. Bu sadece 15 Temmuz 2016 için değil, Ergenekon ve Balyoz davaları için de aynı yazıları yazdım. İkisinde de ikna edilemeyen komutanlar var ve bu yüzden Ergenekon beraatle sonuçlandı. İstediğiniz kadar Recep Tayyip Erdoğan kadar güçlü olun yada kendinizi öyle zannedin, derin devletin bir kısmı sizi yer. Erdoğan bunun farkında mı bilmiyorum ama hem Ergenekon davasında hem de 15 Temmuz davasında Erdoğan derin devletin 2 kanadının dediklerini yapmak zorunda kalmıştır yada ben öyle düşünüyorum. Yani bana göre Erdoğan 2 dönemde de siyasete hakim olamamıştır ve geldiği pozisyonun nedeni de budur.

Biliyorsunuz, son darbe girişimiyle beraber yargılanan çok değişik kesimler var. Bunlardan bir grup (Daha çok asker ve üst düzey) hem Suriye'ye karşı savaşa "Hayır" diyen hem de Kürt sorununun savaşla çözülmesine karşı çıkan grup. Şunu çok net söyleyebilirim, Dolmabahçe mutabakatından Erdoğan vazgeçmedi, vaçgeçmesi emredildi. Suriye'ye savaş açılmasına karşı çıkan komutanların nedenlerini burada yazmayacağım, o benim bir sırrım olarak kalacak. Ama uzun zamandır Kürt sorununun çözümü için savaşa karşı olan üst düzey komutanlar olduğu biliniyor ve bunlar orgeneral konumdaydılar. Ve bunların hemen hemen hepsi 15 Temmuz darbe girişimi gecesi darbeci diye ordudan ihraç edildiler ve hapisteler.

Esasında Sur, Şırnak, Cizre ve benzeri yerler fay hattının ana merkeziydi. O katliamları gördüğümüzde Afrin yada benzeri bir girişimi hemen hemen herkes bekliyordu ama bunu yapmak kolay değildi, çünkü karşı çıkan askeri kanat da sandıklarından kalabalıktı. 15 Temmuz gecesi ve sonrası bu ekip temizlendi.

Dikkatinizi bişeye çekmek isterim, Ergenekon ve Balyoz davalarından mahkum olmuş (Sonradan beraat etseler de) komutanlar bugün televizyonlara çıkıp Afrin'de Suriye Kürtlerine karşı açılan savaşı gülerek anlatıyorlar. Savaşta haklı olsan bile (Ki bana olanaksız geliyor savaşta haklı olmak) bir insanın savaşı gülerek anlattığını bütün yaşamımda sadece Türkiye'de gördüm.

Türkiye'de iç savaş kararı aldı ve insanların yakıldığı bu savaş için komutanlar Erdoğan'dan bikaç şey istediler. Bunlardan birisi yargılanmama garantisiydi (Çünkü insanları bodrumda yakarak yada boğarak öldürmek her zaman yargı sorunudur), ikincisi de ne zaman biteceğine hükümetin değil askerin karar vermesiydi. Geçenlerde sohbet ettiğim sevgili Faik Bulut Afrin'i "Sur ve Cizre'nin artçısıdır" diye tanımladı. Sonuna kadar katılıyorum, darbe girişimi de üstüne tuz biber ekti ve iç savaş ve Suriye'yle savaşa karşı çıkanlar temizlendi. Erdoğan'ın darbe gecesi "Bu bize Allah'ın bir lütfudur" sözü, bugün çoluk-çocuk ve kadınların ve sivillerin ölmesine neden olmaktadır. Hem de başka bir ülkenin halkına karşı yapılıyor. Giriş de çok ilginç, camilerde Fetih Suresi okunarak başlıyor. Fetih Suresi'nin barış için mi, savaş için mi yazıldığı tartışmasına girmeyeceğim, bu tartışmayı dincilerle dindarlar yeteri kadar yapıyorlar zaten ama Fetih Suresi'nin hangi savaşla yada fetihle beraber yazıldığına bakarsanız ne demek istediğini daha iyi anlarsınız.

Çok kısa olarak bişeye daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Davutoğlu Osmanlı hayranı olduğunu hep söyledi. Suriye politikasında yapılan yanlışlar da hep onun üstüne kaldı ve Erdoğan Davutoğlu'nu harcayarak kendisini kurtarmaya çalıştı. Peki geçenlerde niye barıştı, tam da Fetih Suresi okunduktan ve savaş başladığında. Bunu da iyi düşünmek lazım. Davutoğlu da aynı eski Ergenekon komutanları gibi sırıtıyordu devamlı Erdoğan'ın yanında.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ahmet Nesin Arşivi