Aklıma takılan iki hınzır soru

Şayet İmamoğlu cumhurbaşkanlığı adayı olsa idi acaba hakkındaki dava 14 Mayıs öncesi sonlanır mıydı? Aynı durum HDP davası için de geçerli. Sizce bu sorular bir vatandaşın vehmi mi, yoksa yargı kurumlarının artık kurum olmaktan çıkmış olması mı?

Ne yalan söyleyeyim, aklıma iki hınzır soru takılıyor, bu soruları bugün siz okurlarla paylaşmak istiyorum.

En baştan şunu da söyleyeyim, bu iki sorunun yanıtlarını bilmiyorum ama daima insanın aklına bir soru takılması o sorunun cevabını bilmekten daha önemlidir.

Bu sorular nasıl aklına takılabiliyor diye ben eleştirilebilirim ama kanımca ayıp olan bu soruların benim aklıma takılması değil, bu soruların benim aklıma takılmasına neden olanlar.

Kronolojik olarak birincisinden başlayalım.

Çok değil, daha altı ay önce Türkiye iki yargısal meseleyi tartışıyordu.

Birincisi İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na açılan bir hakaret davası konusu, ilk derece mahkeme ince ayar çekti ve İmamoğlu’nu siyasi yasaklı hale getirecek bir ceza verdi.

İmamoğlu’nun avukatları davayı İstinaf’a taşıdı.

O tarihte henüz Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığı kesin değil idi, Akşener İmamoğlu konusunda ısrarlı davranıyordu ama haklı olarak CHP de İmamoğlu aday gösterilip aday gösterme süreci sona erdiğinde jet hızıyla İstinaf ve Yargıtay konuyu birinci derece mahkeme doğrultusunda 14 Mayıs öncesi onaylarlar ise, Millet ittifakının adaysız kalacağını öne sürüyordu.

Nitekim, Kılıçdaroğlu aday gösterildi ve bu tartışma şimdilik bitti gibi.

Ancak, bu yazıyı 2 Mayıs tarihinde yazıyorum, henüz İmamoğlu dosyası İstinaf’da görüşülmedi, üstelik bir de işin Yargıtay tarafı var daha.

Ancak, şöyle hınzır bir sorunun aklımı kurcaladığı da kesin.

Şayet Ekrem İmamoğlu Millet ittifakının cumhurbaşkanlığı adayı olsa idi acaba bu hukuk süreci yani İstinaf artı Yargıtay aşamaları 14 Mayıs öncesi sonlanabilir mi idi?

Bu soruya gönül rahatlığı ile “imkansız” diyebilecek aklı başında biri var mı aramızda?

Bu davanın Yargıtay aşaması dahil 14 Mayıs’a kadar sonlanması hayatın doğal akışına, olağan hukuk süreçlerine aykırı ama etrafımızda hayatın doğal akışına ters o kadar çok şey ile karşılaşıyoruz ki son senelerde İmamoğlu’nun adaylığı durumunda bu imkansızın gerçekleşeceğine şahsen benim kuvvetli kanaatim var.

Bir vatandaşın aklına böyle bir ihtimalin dahi takılıyor oluşu devletin işleyişi açısından ne büyük bir talihsizlik.

Gelelim aklıma takılan ikinci hınzır soruya.

Seçim tarihi yaklaştıkça ve HDP’nin de Millet ittifakı'nın cumhurbaşkanlığı adayını destekleyeceğine yönelik kanı güçlendikçe HDP’nin kapatılması gerektiği yönündeki söylemler artmaya başladı ve nihayetinde HDP hakkında Anayasa Mahkemesi'nde partinin kapatılması talebiyle dava açıldı.

Kürt siyasal hareketini temsil eden ya da ettiğini iddia eden partilerin başına gelen ilk hukuksuz kapatma davası da değil ama HDP kapatma davası çok net seçimlere yönelik bir odak hamlesi.

Dava sürecini bir hatırlayalım, her şey HDP’nin seçime katılamaması üzerine dizayn edilmiş gibi idi ama Yeşil Sol Parti hamlesi bu oyunu bozdu gibi.

Bir zihinsel egzersiz yapalım, şayet bu YSP hamlesi olmasa idi HDP davası 14 Mayıs öncesi biter mi idi, bitmez mi idi?

Bu soruya da gönül rahatlığı ile “bitmez idi” diyebilecek kaç akl-ı selim sahibi kişi var acaba?

YSP kuruldu, seçimlere girme yeterliliği var, böylece AYM raportörü de HDP dosyasında zamana karşı koşuşturmaktan kurtuldu bence.

Çok muhtemeldir, çok küçük bir yanılma ihtimali koyayım yine de,14 Mayıs seçimleri ve seçilmişlerin mazbatalarını almalarına kadar HDP davası sonuçlanmayacak.

İstinaf, Yargıtay, AYM kararları için ortalama bir vatandaşın böyle düşünmesi, karar süreçlerinin siyasete endekse olabilme ihtimalini kafasından def edememesi devlet için ne büyük bir talihsizlik.

Sizce bu ortalama vatandaşın bir vehmi mi, yoksa ilgili yargı kurumlarının, AYM kısmen ama sadece kısmen direniyor, artık kurum olmaktan çıkıyor olmalarından mı?


Eser Karakaş: Kadıköy Saint Joseph lisesi muzunu. 1978’de Boğaziçi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu. Doktorasını 1985 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptı. 1996’dan itibaren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nde profesör olarak ders verdi. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF’de Dekanlık yaptı. 2016 yılında 675 sayılı KHK ile ihraç edildi. 2008 yılından itibaren Strasbourg Üniversitesi Science Po’da misafir öğretim görevlisi olarak bulunuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi