Ahmet Nesin
Akşener'in Başkan Yardımcısı Ataol Behramoğlu!..
Esasında bu yazı için başlık yeter de artar bile ama Ataol Behramoğlu'na ve daha çok okura saygısızlık olmasın diye yazının devamını da yazmak zorunda hissettim kendimi. Kimileyin kendimi çok şanssız diye betimliyorum, herkesin çok merak ettiği kimi insanları keşke ben de onlar gibi tanısaydım, onları yakından tanımasaydım, diyorum içimden. Özelimde onlarla ilgili neler yok ki, kimilerini anımsadığımda utanıyorum kendimden.
Ataol Behramoğlu'nu tanıdığımda 13 yaşındaydım, yani tamı tamına 47 yıl olmuş. Hiçbir zaman aynı siyasi görüşe sahip olmadık ama sonuçta ikimiz de Türkiye'nin sosyalizmle yönetileceğini savunuyorduk. Kendisini tanıdığımda 12 Mart darbesi olmuştu, Ataol aranıyor muydu anımsamıyorum ama kardeşi Nihat Behram aranıyordu. Her darbede olduğu gibi yine aydınlar gözaltına alınmaya başlanmıştı, kendisi de o dönemin genç ve aydın devrimci şairlerindendi ve çok önemseniyordu. 12 Mart döneminde hemen hemen bütün yazarlar alınmıştı. Doğal olarak darbe bizim eve de uğradı ve Aziz Nesin 15 gün hapse girdi.
Aradan yıllar geçti, darbeler ve girişimlerinden başımızı kaldırıp ucundan accık da olsa demokrasiyi içimize çekemedik. Geçtiğimiz yıllarda Ataol Behramoğlu CNN Türk'te Cüneyt Özdemir'in konuğu olmuştu. O söyleşide 28 Şubat'ın darbe olmadığını söyledi ve kimileyin böyle şeylere gerek olduğunu söyleyip savundu. Ne yalan söyleyeyim, liberal Cüneyt Özdemir bile şaşkınlıktan ne diyeceğini şaşırdı ve bakakaldı Ataol'un arkasından. O günlerde ben de yazdım bu konuyu ama o bana babamın savaş arkadaşı olduğunu yazdı ve aşağılık olduğumu da belirterek Cumhuriyet'te yayınladı. Daha sonra HDP üzerinden de atıştık ama bugün yazacağım konu, sanki hepsinin üstüne tüy dikmiş gibi geliyor bana.
12 Eylül darbesi sonrasını nasıl anlatmam sorulursa bir gün tek tümcelik bir yanıtım olur: "Turgut Özal sonrası liberaller, Recep Tayyip Erdoğan sonrası da kimi Türk solcuları bozuldu!.."
Biliyorsunuz, MHP uzun zamandır karışık ve Devlet Bahçeli'ye karşı 4 aday çıkıp kongre istedi ama seçimler dolayısıyla Erdoğan'ın ve AKP'nin işine gelmediğinden kongre mahkeme kararıyla engellendi ve sonuçta Meral Akşener parti kurmaya karar verdi. MHP'nin kongre yapmaması, AKP'nin bu konuda her türlü anti-demokratik yolları denemesi tam bir faşizmdir ama bütün bunlar yeni Parti kuracak olan Meral Akşener'i demokrat yapmaz.
Meral Akşener, Tansu Çiller hükümetinin İçişleri bakanıydı ve faili meçhul cinayetlerin baş aktörüydü. Sadece baş aktörü olmakla da kalmadı, bugün aynı soru sorulduğunda yaptıklarından pişman olmadığını söyleyecek kadar da faşizme bağlı bir ASENA esasında Akşener. Sosyalist düşmanı, devrimci düşmanı, Kürt düşmanı bir kadın. Peki Ataol Behramoğlu bunları bilmiyor mu, bal gibi de biliyor ama onları anlamak zor, çünkü eskisi ya da yenisi biçok TKP'li, Mustafa Suphi ve arkadaşlarını Karadeniz'de boğdurtarak öldürten Mustafa Kemal'e de hayranlar, en ufak bir eleştirinize karşılar. Yani Ataol Behramoğlu, Mustafa Suphi ve arkadaşlarının katli için bugün şöyle diyebilir: "Evet, Mustafa Suphi yoldaş partimizin genel sekreteriydi ama bence o günün şartlarına göre Mustafa Kemal tarafından öldürülmeliydi. Burada Mustafa Kemal'e laf söylemek, eleştirmek yanlıştır..."
Bütün bunları neden yazdım, Ataol Behramoğlu geçen günkü yazısında Meral Akşener'i yazmış. İşte yazısından kimi bölümler:
"Sahnede pırıl pırıl, apaydınlık bir kadın konuşuyor... Samimi, bilgili, açık sözlü, zarif. Slogandan uzak, cesur, esprili. Zaman zaman izleyiciler arasında tanıdığı birine seslenerek, diyaloglar kurarak, (kimileri ayakta ya da komşu salonlarda) 1500 kişi olduğu tahmin edilen bir izleyici topluluğu karşısında, gösterişten uzak, alçakgönüllü, fakat gerçek bir yıldız gibi parlıyor... 27 Eylül Çarşamba akşamı Avcılar'daki Mira Palas Düğün Salonu'ndaki yemekte konuşan sayın Meral Akşener'den söz ediyorum. Beklenen parti henüz kurulmadı, fakat Meral Hanım şimdiden "genel başkan" olarak takdim ediliyor ve kuşkusuz bunu hak ediyor.
Sayın Akşener'in konuşmasında altını önemle çizdiğim cümlelerden biri şu oldu: "Türkiye'nin bilgiye, görgüye dayalı dış politika aklına ihtiyacı var"... Sevgili Meral Hanım, konuşmanızın pek çok başka yerinde sizin de belirttiğiniz gibi Türkiye'nin her alanda böyle bir akla ihtiyacı var. Bu ihtiyacın bir başka adı da, normalleşmedir. Ülkenin sağıyla, soluyla, ortasıyla normalleşmesinde çok önemli bir işlev üstlendiğinizi, işinizin çok güç olduğunu görüyorum ve biliyorum.
Yıllar önce bir hanım siyasetçi başbakan olduğunda, az kalsın bir övgü ve sevinç yazısı yazarak hayatımın sonradan çok pişman olacağım en büyük hatalarından birini yapmış olacaktım... Çok şükür yapmadım böyle bir hata.
Fakat şimdi sizin için büyük bir güvenle bunları yazıyorum... Devlet yönetiminde önemli görev üstlendiğiniz bir dönemin payınıza düşen sorumluluğunu üstlenmedeki açık yürekliliğiniz de bunda etken olmuştur.
Solda bir arkadaşınız olarak karşılaşacağınız bütün güçlüklerde yanınızda olmakta tereddüt etmeyeceğim. Yurdumuza olan ortak sevgimiz, saygılarım ve alkışlarımla."
Esasında yazının tamamını okursanız daha çok şaşıracaksınız ama ben ancak bu kadarını verdim. Hâlâ kendini solda zanneden Ataol Behramoğlu'nda ayrıca sanırım bir hastalık da başlamış gibi geldi bana. Ataol yazısında Tansu Çiller'den bahsediyor ve ona bir övgü ve sevinç yazısı yazmadığından dolayı da kendisiyle övünüyor. 47 yıllık tanışıklık adına söylüyorum Ataol Behramoğlu, yeni çağda bu hastalığın adı "ALZHEİMER", eskisininkini de zaten sen bilirsin, benden oldukça büyüksün, şairsin, edebiyatçısın, o yüzden ben söylemeyeyim.
Bu övdüğün kadın, o "iyi ki övmedim" dediğin kadının faşist bakanıydı ve 17 bin faili meçhulun çoğunda parmağı vardı. Neyse, ben yine ilk başta söylediğimi tekrar edeyim, 12 Eylül darbesi sonrasını nasıl anlatmam sorulursa bir gün tek tümcelik bir yanıtım olur: "Turgut Özal sonrası liberaller, Recep Tayyip Erdoğan sonrası da kimi Türk solcuları bozuldu!.."