Yetvart Danzikyan
Alavere dalavere HDP baraj nöbetine
"Cumhur İtifakı"nın ardından "Millet İttifakı" da resmen kurulmuş oldu. Cumhur İttifakı’nı zaten biliyoruz: AKP-MHP. "Millet İttifakı" da CHP-İYİ Parti- Saadet Partisi ve Demokrat Parti’den kurulmuş oldu. AKP-MHP ittifakının daha bir şehirli, seküler tınlayan bir isim bulmasına karşılık ana eksenini CHP’nin oluşturduğu ittifakın daha bir Orta Anadolu’ya özgü, milliyetçi- muhafazakar tonda tınlayan bir isim bulmasının tuhaflığı bir yana, her iki ittifakın da Kürtleri dışlaması enteresandır, önemlidir, memleket hakkında çok şey anlatır.
AKP-MHP’nin niçin Kürtleri dışladığı malum. Zaten çözüm sürecinin bozulması için ve çözüm sürecinin bozulması üzerine kurulmuş bir ittifaktı bu. Hatırlayalım, miladı 7 Haziran 2015 seçimlerinin hemen sonrasıdır. Yani AKP’nin (muhtemelen ‘bu iş Kürtlerin statü kazanmasına neden oluyor’ diyerek) çözüm sürecini bozmasıyla, bir ‘devlet’ partisi olan MHP de hemen AKP’nin yanına ilişiverdi birlikte bir ‘devlet-AKP ittifakı’ kuruluverdi.
Dolayısıyla kendisine ‘Cumhur İttifakı’ adını veren işbirliğinin yurtiçinde ve yurtdışında Kürtleri dışarıda bırakması sürpriz değil. Ancak muhalefet, hadi diyelim ki toplumsal birlikteliği önemsemiyorsa bile, taktik bir anlayışla HDP’yi ittifaka katabilirdi. Niye?
Çünkü yeni sistemde parlamento aslında o kadar da işlevsiz değil. Cumhurbaşkanı birçok yasama ve yürütme prosedüründe parlamentonun desteğine ihtiyaç duyuyor. Yani son iki temsilcisini (ikisinin de kaderi tek adamın iki dudağı arasında olan) Ahmet Davutoğlu ve Binali Yıldırım’da bulan Başbakanlık ile Bakanlar Kurulu işlevini kaybediyor olsa da, parlamento yasama bilhassa da yürütme anlamında işlevini en azından tamamen kaybetmiyor.
Dolayısıyla muhalefet, baraj altında kalması muhtemel ya da riskli görünen partilerle birlikte barajı aşma imkanı olmayan partileri de içine alacak geniş bir ittifak kurarak parlamentoda belki de çoğunluğu elde edebilir. Aslında belki de değil, bu kuvvetle muhtemeldir. Böyle bir durumda Erdoğan Başkan seçilse bile sistem içinde bir denge mekanizması kurulabilir ve tek adam rejimi frenlenebilir.
Bu hala mümkün, ancak öyle görünüyor ki CHP İYİ Parti’nin direncini aşamadı ve HDP ittifak dışında kaldı. Ya da CHP’nin zaten HDP ile birlikte hareket etme niyeti yoktu, İYİ Parti de bunun mazereti oldu. Bilemiyoruz. Ancak görünen, her zaman "Etle tırnak gibiyiz" "Bizi kimse bölemez" denen Kürtlerin hem Cumhur hem de Millet tarafından dışlanmış olmasıdır. Sorsan "Kürtler bizim canımız ciğerimiz" derler ama.
Bir yandan da bazı araştırma şirketleri HDP’nin barajı rahat rahat geçtiğini söylemekteler. Bunlar ne kadar ciddi araştırmalardır, bilemiyoruz. Ancak yüzde 10 civarında dolanan bir parti olarak HDP eğer barajı geçemezse muhalefetin ne kadar büyük bir fırsatı tepmiş olacağını anlatmaya gerek var mı bilmem. HDP’nin alabileceği oylar AKP’ye yazılacağından az evvel bahsettiğimiz parlamento çoğunluğu imkanını CHP ve İYİ Parti, elleriyle AKP’ye hediye etmiş olacaklar. Ha, "Gerekirse öyle olsun yeter ki HDP ile ittifak yapmayalım" diyorlarsa eğer sonrasında sızlanmaya hakları da olmayacak ve Kürtlere izah etmeleri gereken çok şey olacak.
Parlamento meselesinde durum böyle de Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda farklı mı? Tek hapisteki adayın HDP eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş olmasına ne demeli? Böylesi bir tablo dünyanın başka herhangi bir ülkesinde olsa o ülkeye nasıl bakacağımız bellidir. Yani bir cumhurbaşkanlığı seçimi yapılıyor ve hapiste tek bir aday var. O aday da ülkedeki en büyük ikinci etnik grubu temsil eden partinin bir önceki başkanı. Zaten başkanlığı da uzun süre hapisten yürütmek zorunda kalmış ve siyasi sebeplerle hapiste olduğu ayan beyan ortada.
Özetle hem HDP baraj dışında bırakıldı hem de Selahattin Demirtaş hapiste, hiç de adil olmayan koşullarda diğer adaylarla yarışmakta. İttifak için diyelim ki geç kalındı, ki aslında nereden dönülse kardır, ancak Cumhurbaşkanlığı için yarışan adayların Demirtaş’ın serbest bırakılması için sözde kalmayan etkili bir kampanya yürütmeleri şarttır. En güçlü adaylardan birinin hapiste olduğu bir kampanyayı yürütmek, rakibi sahanın ortasında sakatlanmış yerde yatarken gidip gol atmaya çalışmaya benzer. Ama bunun için tabii tribünlerin de biraz oyunun durması için ses çıkarması, ıslıklaması gerekir. Acaba hiç olmazsa bunu görebilecek miyiz?
Her şeyi geçtim bir de şu var. Diyelim ki Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kaldı. Ve Demirtaş diyelim ki ikinci tura kalan adaylar arasında değil. İlk ikiye kalan adaylar: Ne diyerek Kürtlerden oy isteyeceksiniz?