Anketlerden seçim galibiyeti beklemek

Önemli olan bu coğrafyada barışı ve refahı kimin sağlayacağına dair ortak bir aklın oluşması..

"İyilik ile kötülük yapmak arasında bir seçim yapmanın gerekli olması, özgürlüğün zaten yitirilmiş olduğu anlamına gelir."

Cesare Pavese

Bugünkü yazımı anketler üzerinden siyaset yapma alışkanlığı üzerine yazmak istedim. Muhtemelen her anket sonucu haberi gördüğümüzde heyecanla tıklıyoruz. Beklentilerimize yakınsa suni bir mutluluk yaşıyoruz. Değilse şaşırıyoruz çünkü sosyal medyadaki hal ve vaziyet anket sonuçlarının tam tersi olabilir. Seçimler yakın bir gelecekte ise kendi kişisel anketimizi toplu taşımada, sosyal çevremizde ve sosyal medyamızda yapıyoruz. Kendi sosyal medyamızda gördüğümüz manzaralar da genellikle doğru çıkmıyor…

Anket sonuçlarına verilen tepkiler haliyle çeşitlilik gösteriyor. Muhalefete sempatimiz varsa, "Millet İttifakı güçleniyor" diyerek biraz umut beslemeye başlıyoruz. Birebir siyasetin içinde olanlar da "Bu sonuçlar yanlış. Bizim oyumuz daha fazla olmalı" yorumunu yapıyor…

Cumhur İttifakı taraftarı isek ve hele ki seçim anket şirketi bizim tarafta ise her şey güllük gülistanlıktır. Sonuçlar zaten işgal altındaki medyanın elinden harika bir algı çalışmasıyla servis ediliyor.

 Bu servis edilen sonucu gördükten sonra "Zaten Reis işini bilir" der ve üzerine kafa yormadan konuyu kapatırız. Elbette hayal dünyasında yaşamayan ve "Ama bu anketler doğru mu?" diyenler de vardır mutlaka… (YENİ MEDYA YASASINA HAYIR!!)

HDP seçmeni ise bu anket meselesine biraz farklı bakar. Öncelikle seçim anketlerine pek fazla itibar etmez. Seçim dönemine yakın yaşayacağı saldırıları düşünür. Daha fazla politik hatta ki güvendiği yazıların yazılarını takip ederek, seçime giden günleri kendine göre yorumlar. Anket sorularında bazı seçmenler gerçek rengini baskılar yüzünden göstermekten çekinirler. Seçim dönemi kafası en net kitledir…

Anket sonuçlarında seçime ilk kez girecek yeni partiler de vardır. Aldıkları oy oranı aslında seçimin kaderini değiştirebilir. Yeni bir umutla anket takiplerini en çok izleyen kesim denebilir…

Seçim dönemindeki buluşmalar ve halka seslenişler

Genelde hazır kıta bekletilen kitlelerle buluşmak ve topluma "Biz çok oy alacağız" mesajı vermek ne hikmetse tüm siyasi yapılarda var. Bu görüntü bir nevi toplum üzerinde güç gösterisi zannedilirse de, kendi adıma son zamanlarda yapılan mitingler dışında özellikle iktidarın yaptığı bu tip çalışmaları gerçek bulmam.

Esas konumuza gelelim. Bizim için bir anlam ifade etsin ya da etmesin, anket çalışması aslında AKP’nin siyasete kattığı bir durum. Seçim öncesi kitle psikolojisini algı yoluyla ikna etme ve söylemlerini oluşturma açısından 20 yıllık tarihinde büyük başarılar elde etti.

Özellikle son 10 yılda bu çalışmaların başarısını fark eden muhalefet, imkânları ölçüsünde bu taktikten faydalanma çabasını geç de olsa gösterdi.

Kabul edelim ki muhalefet iktidarın çok gerisinde bir yerde konumlandı. Anket sonuçlarından hangi konular ön plana çıkmalı, ne söylemek gerek gibi konuları kapsayan sürece göre algı yönetimi, bence AKP hükümetinin geçmişteki büyük başarısı oldu. Bu başarıyı sistem siyaseti üzerinden tanımladığımı tahmin edersiniz. Bazen söylenen sözler ile geçmişte kurulan sözlerin birbiriyle alakası olmadığını da günümüzde sosyal medyanın hayatımızda yer edinmesi ve söz sahibi olmasıyla görüyoruz.

AKP bu algı çalışması neticesinde kendi gibi düşünmeyen, sistemin muhalif yapılarını bile çoğu zaman kendi lehine çevirmeyi başardı. Vekil dokunulmazlıklarının kaldırılmasında Kılıçdaroğlu’nun "Anayasaya aykırı. EVET  diyeceğiz" cümlesini kurabilmesi bunun iyi bir örneği. Ya da 15 Temmuz’da sistemin muhalefet yapılarının darbe karşıtlığını aynı dili kullanarak ifade etmesi. Her iki örnek de tamamıyla AKP algı çalışmalarının başarısı…

"Dün dündür, bugün bugündür" söyleminin çok daha ileri versiyonunu görmemiz mümkün günümüzde. AKP’nin siyasete girdiği ilk yıllarda -belli sol cenahların tepki vereceğini bilsem de yazmaktan geri durmayacağım- halk hareketiydi. Bu noktada söylemleri o kadar ileri gitti ki yıllardır toplum içindeki gerçekleri görmekten uzak siyasileri bir anda yerle bir etti. Ülke gerçekleri üzerine çalışmış bir parti olarak konumlandı…

Bu söylemlerin, en başından beri ilmek ilmek örülmüş planlı bir algı çalışmasının ürünü olduğunu bugün çok iyi görebiliyoruz. İktidar kendisine geçtikten sonra, bu algı planlama ekibini çok iyi kullandılar. Bu ekip, kendi algı çalışmalarının neticesinde yıllardır süren bir iktidarın önemli bir parçası olarak günümüzde de görevlerini ifa etmeye devam ediyor. Fakat eskisi kadar başarılılar mı? Bence değiller.

Bana göre başarısızlıkları tam da 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ve belediye seçimleri dönemlerinde başladı. Algı yapma başarıları geçmiş dönemlere göre daha geri noktada.  Süreçte tepki yaratan ‘’Çay atma’’, ‘’lüks yaşam fotoları’’, ‘’Erdoğan’ın günlük hayatı’’, "dış mihrak ve savaş sözleri’’ toplum üzerinde olumlu karşılık az bulmaya başladı. Hatta bazı çıkışları AKP seçmeninde de olumsuz etkiler yarattı.

AKP’de anket ve algı çalışmalarını yürüten ekibin içerisinde derin bir çatlak olduğunu gözlemlemek gerekir. İstanbul Belediye seçimlerinin tekrarlanması için alınan kararın iktidara zarar vereceğini ve bunun stratejik yansımasını göremediler ya da görmek istemediler.

Algı yönetimindeki başarısızlığın ve AKP içindeki çatlağın bir kanıtı da, son dönemlerde Erdoğan’ın sağlık sorununa dair paylaşımlar. "Erdoğan’ın sağlık sorunu yok, yürüyebiliyor" mesajı veren iktidar çevresindeki paylaşımların aslında ne kadar zarar verdiğinin fark edilmemesi.

Anket siyasetinin geçici bir cennet olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle anketlerin "Fala inanma, falsız da kalma" sözüne eş değer bir yaklaşımla değerlendirilmesinden yanayım. Birçok seçim çalışmasında merkezi ve yerel olarak çalışmış bir birey olarak söyleyebilirim. Toplumun geniş katmanlarına ulaşmanın en iyi yolu sıcak temas ve dijital medya. Zaten işgal altındaki merkez medyada yer bulmak imkânsız.

Anketlerin cumhurbaşkanı adayı belirleme yöntemi olarak kullanılmasının gelecekte sakıncalar yaratacağını düşünüyorum.

Esas olan bu coğrafyada barışı ve refahı kimin sağlayacağına dair ortak bir aklın oluşması. Bu akıl belki de Cumhurbaşkanı’nın klasikleşen görev tanımından uzak olacak, çoğulcu anlayışla oluşturulacak bir yöntemi benimseyecek. İşte o zaman ortak akıl, tüm unsurları yan yana getirerek ve danışacağı bir başkanı var ederek ekseninden kaymış ülkeyi normal koordinatlarına getirebilir.

Umutla, cesaretle gelecek pek yakında aydınlanmaya başlayacak. Buna inancımız tam olmalı. Neden mi? Çünkü haklıyız

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murad Mıhçı Arşivi